Homeschooling bambaşka kapılara vesile
oldu bizim için. İlki Selim’in kendine güveni geldi. Benim bize ve
kendime güvenim geri geldi. Şimdi farkediyorum ki, her ne kadar okul
yönetimine, katı disiplinine, disiplin manyağı olmuş, sevgisiz
öğretmenlerine güvenmesem de bize dedikleri, yaptıkları, tavırları
alaşağı etmiş duygularımızı. Ve Homeschooling yaptığımız dönem, yara
aldığımız yerlerin iç tamiratının yapıldığı dönem de oldu aynı zamanda.
Bu dönemlerin açılmasıyla birlikte düşünce sistemin değişti, ya okul olmazsa saplantım değişti, okullara bakış açım değişti, eğitime olan saplantım
tümden değişti. Varolan sistemlerin koca bir fiyasko olduğunda
hemfikirim eskiden aykırı gördüğüm insanlarla. Artık korkmuyorum da.
Endişe içinde ya bu da olmazsa ne olur, demiyorum vesaire.
-BAŞLASIN ÖĞRENME DEVRİMİ-
adıyla paylaştıklarımın, o dönemki araştırmalarımın, kafa yormalarımın
bana sayısız faydaları oldu. Araştırmayı sevdim ben bu dönemde herşeyden
önce. Öğrenme arzumun şaha kalktığı dönem oldu bu dönem aynı zamanda.
“Korkunç, sert, aykırı, tuhaf, kabul edilemez bulduklarımın ne denli naif, şefkatli ve insancıl olduklarını öğrendim.”
Kendimle ilgili çok şeyi yeniden
keşfettim, etrafımla ilgili, çocuklarımla ilgili vesaire. Bambaşka bir
pencereden bakmayı öğrendim, insanı yeniden düşünmeyi ve daha neleri… Ve
bu dönemde rahmetli babamın ne denli akıllı bir adam olduğunu farkettim
yeniden. Hemen herkesin büyüleyici bulduğu ve bir kez sahip olduktan
sonra bir daha vazgeçilemez derecede değerli bir yere koyduğu
televizyona -aptal kutusu- demesindeki maksadı ve değeri öğrendim. Ve bu dönemin sonlarında televizyonu evden tamamen kapı dışarı ettim.
Düşünüyorum, televizyon varken; nasıl da
büyük bir şey sanıyormuşuz kendisini, yokluğunu ise ne ürkütücü.
Evimizin en baş köşesinin olmazsa olmaz öğesi. Televizyonsuz ev mi, Aman
Allah’ım nasıl olur ki? Biz yaşam alanlarımızda baştacı yapınca
televizyonu, çocuklarımıza -izleme, sevme, zararlı, şu, bu- demek ondan
karşılık bulmuyormuş besbelli.
Önce televizyon süresini kısalttım,
giderek daha az, daha kısıtlı izledi çocuklar. Zaten kayıtlı çizgi
filmleri izliyorlardı ancak. Yeni eve geçince televizyonu yaşam
alanımızdan çıkarttım. Yerine kitaplığımızı koydum ve televizyonu da
yukarda izbe bir odaya attım. Ki orada durması bile rahatsız ediyordu
beni. Derken televizyonun iyi birşeye vesile olacağı bir yer bulduk ve
evden tümden çıkarttık. Sonuç mu, bakın:
Hani Çocuk eğitiminde hep bahsini
ettiğimiz şey var ya; sözler değil eylemler etkilidir diye. İşte o misal
oldu. Kitapları yaşam alanımızın en baş köşesine koyma eylemi, öncelik
verdiğimiz şeyin ne olduğu konusunda çocuklara ettiğimiz bin kelamdan
daha etkili oldu haliyle. Şimdi çocuklar salona girdikleri an ister
istemez kitaplara bakıyorlar, meraklarını çekeni çıkarıp okuyorlar.
Kitaplığın neredeyse üç katını onlara
tahsis ettim, her an ellerinin altında bulunan kitaplara kolaylıkla
ulaşabiliyorlar. Çekmecelere sevdikleri oyunları koydum; satranç,
mıknatıslı, ipli oyunlar, kartlar vesaireliler… Kitaplığın yanına
yatılabilen tekli koltuk ve minderler koydum. Işık da hemen yanlarında.
Kısaca o bölgeyi sıcak bir bölge yapmak için elimden geleni yaptım.
Bakın mesela evde tek başına, keyif, huzur ve sakinlikle satranç oynayan
bir çocuk var:
Selim başta direnç gösterdi hem yaşının,
hem de fıtratının gereği olarak ama çok net ki çocuklar bizden çok daha
kolay ve çok daha rahat benimsiyorlar yeni durumları. Kerim ise hem
küçük olması, hem yumuşak huyluluğu sebebiyle daha kolay benimsedi
durumu.
Hiç mi birşey izlemiyorlar sorusuna gelince, elbette izliyorlar. En önemlisi;
“Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin!”
diyen Hz. Ali’nin sözü rehber bu konuda
benim için. Bu yüzden de naturel olsun diye tümden eski olan sistemleri
onaylamıyorum. Waldorf Sisteminin en büyük handikabı buydu benim için.
Bu çocuklar kendi çağlarında yaşayacaklar ve bu çağ bambaşka bir çağ. Bu
çocukları bunca ışık hızlı çağdan bağımsız yetiştirmek çocuğa haksızlık
bence herşeyden önce. Üstelik sinemacı olmak istiyor bizim çocuklar:)
Şimdi günde bir yarım saat sevdikleri
birşeyi izliyorlar yahut içinde mümkün olduğunca şiddet, savaş vesaire
olmayan bir oyun oynuyorlar telefonlarda vs. O da her gün değil. Bazı
günler ne bilgisayar, ne telefon hiçbirşeyle uğraşmıyorlar. Bazen de
-kendini planlama ve konsatrasyon konusunda zorluk çeken Selim için bir
işin bitiminde izin veriyoruz. Gerçi bunu da yok etmek istiyorum, zira
ödül gibi verince bence haddinden fazla kıymet veriliyor o ödül olan
nesneye ve zaten güdülemek de hoşuma gitmiyor. Maalesef bazen de mecbur
kalınca açıyoruz. Ki ondan hiç mi hiç hoşlanmıyorum ama öncelikler ve
niyet meselesine göre değişebiliyor durum vesselam.
Evinden televizyonu çıakrtmak isteyenler
varsa, ki var biliyorum, Instagram’da bahsi açılmıştı, inanın biz
gözümüzde fazlaca büyütmüş ve televizyona haddinden fazla değer vermiş
durumdayız. Sözde öyle değil desek bile içte değer veriyoruz. Ve bir
kere kıymet vermeyince herşey normalini buluyor. Ve kesinlikle çocuklar
da, ev de sakinleşiyor, yavaşlıyor ve huzur buluyor. Çocuklar daha
masum, daha çocuk gibi oluyor. Üstelik oyuncaklarının büyük çoğunluğu da
yok artık, ancak en sevdikleri var ve bu konuda da ciddi bir adım atmak
istiyorum; fuzuli oyuncak alımı, israf vesaire yüzünden. Zaten sürekli satın alınan oyuncak tatminsizlikten başka birşey getirmiyor. Neyse bu da bir başka konu:)
Tek sorun; interneti de eskisi kadar kullanmadığımdan dünyadan bihaberim ben:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder