İskoçya’nın en muhteşem yerlerinden biri; Loch Lomond. Pek çok gölü, göl etrafını kuşatmış koyu yeşilden laciverte dönmüş çamlı dağları, tertemiz ve apaydınlık havası, yeşilin türlü tonları, içlere doğru neredeyse el değmemiş ormanları ve buraları gezme imkanı ile ilk görülmesi gereken yerlerden. Üstelik oldukça bakımlı, yarım saatlik mesafelerde keyifli durakları var, gölbaşları, çok nadiren kafeler var, genellikle bakir, doğal ve hep nezih ortamlar. Ama bakir dediysem sanılmasın ki yabani ot, çamur, leş var, bilakis en izbe denen yerde bile bakıyorsunuz çimler biçilmiş, illa molalık bir alan tahsis edilmiş, piknik masası ve çöpler konmuş vesaire…
Burası
göller bölgesi aynı zamanda. Biri pek büyük olmak üzere daha başka pek
çok göl var etrafta. Ve gölün etrafında tek tük seçilen böylesi evler
var, önlerinde botlarıyla. Kiminin bacası tütüyor, kimin bahçesinde
odunlar kesilmiş duruyor, hasılı bakanın zihninde sıcak hikayeler
canlanıyor.
İşte bu benim Kara Göl’üm. Hakkında daha önce de yazmıştım.
İnsanı dünyadan ayırmış gibi, bambaşka bir mekana taşınmış gibi
hissettiren olağanüstü, sanki büyülü bir yer. Ben burayı ilk gördüğümde
nefesim sahiden de kesilmişti güzelliği ve etkileyiciliği karşısında.
Ama üçüncü kez gittiğimde gene etkilendim, gene büyülendim. Üstelik
burayı bir tepeden görüyorsunuz ve tepeden baktığınızda önünüzde açılan
uzun bir çimenlik var, sonrası o muhteşem göl ve ardında dağlar,
manzaralar…
Efsanevi
Rowan Tree (Üvez Ağacı) yanından Loch Lomond. Bu ağaç kıymetli bir
İskoç ağacı. Üzerine türlü hikayeler, efsaneler var. Hatta Yüzüklerin
Efendisi’nde bile geçer adı.
Bu
bölgede teknelerle çeşitli turlar yapılıyor. Günbatımında yapılan bir
tur var beni çok cezbeden lakin hele ki bu mevsimde güneşi dolu dolu
görmek pek olası olmadığından, o tur da mümkün olmuyor. Biz gene de
başka bir tura çıktık büyük gölde. İyi ki de çıkmışız zira güzel şeyler
gördük bu yerlerde ve çocuklar için de farklı bir deneyim oldu.
İlk kez su uçağı gördük. Üstelik sarıydı (son zamanlardaki favori rengim:)) Çocuklarda kağıttan minyatür örnekleri vardı bu uçağın, canlısını görmek çok hoşlarına gitti. Üstelik buraya da ellerinde maket uçaklarla gelmişlerdi.
Arabalarının arkasına botlarını atan, gölün herhangi bir yerine gidip de çadırlarını kuran ve kamp yapan insanlar… Burada çamaşırlarını yıkayan bir bayan vardı.
Gölleri
çevreleyen dağlar o kadar sık ağaçlıklı ve o ağaçlar da o kadar koyu
yeşil ki göle düşen yansımayla lacivert-koyu yeşil arası oluyor göl.
Bulutlardan sıyrılan güneş ise işte bazen böyle yıldızlarını döküyor o
lacivert göle.
Çocuklar
kağıttan uçaklarla oynarken geniş çayırlıklarda, biz çayırların
tepesine kurulmuş kafede kahvelerimizi içiyoruz. Huzurluyuz zira
çocuklar ne kendilerine, ne bize bulaşmıyorlar ve biz de onları
görebiliyoruz oturduğumuz yerden. İ. ile pek başbaşa oturamadığımızdan
yeni yetme zırvalamalarımız başlıyor. E, daha daha nassın canım:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder