Ben
İngilizce eğitim almadım hiç. Düz lisede okudum, İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde o zaman İngilizce eğitim yoktu, sadece İngilizce
Hazırlık Sınıfı vardı ve ben de sene kaybetmemek için, hazırlığı
atladım, sınavları tek seferde verdim vesaire. O zaman iyi yaptığımı
sandım ama yanıldım. Zira o bir senenin katını kaybettiğim gibi
İngilizce sevdam da yarım kaldı. Zamanla filmler, diziler bazen kitaplar
ile epeyce ilerlettim anlayışımı ama konuşmak hak getire. Buraya geldim
zihnimde bir sürü yarım bilgiyle; tıpkı Cem Yılmaz’ın dalga geçtiği
gibiydim: biri çok basit birşey sorsa; -had- mi desem -have- mi, -get-
mi yoksa -take- mi derken kıvrandım da kıvrandım. İnsanlar benden
uzaklaşırken bile ben hala kafamın üstünde dönen kelime bulutçuklarının
karmasını çözmeye çalışıyordum. Anladım ki yarım bilmek kadar beteri
yokmuş. Tam bir işkence; bir cümle kuracağım diye içimden kelimeleri
evire çevire düşünürken ağzımdan tek kelime çıkaramadım. Oysa buradaki
insanın sizin düzgün fiilinizle ilgilendiği yok, o meramınızı
anlatmanızı bekliyor ama ben Türkçe bile komplike düşündüğümden burada
iyice afalladım. Üstelik bende bir işi en düzgün haliyle yapma
saplantısı da var, varın siz düşünün gerisini. Havadan sudan konuşma
yetisinden uzak oluşumu ise hiç söylemeyeyim.
Tüm bu
olumsuz bileşenler ile şah iken şahbaz oldum vesaire. Derken oğullarıma
dikkat kesildim. Selim okulda benden bihaber an be an öğreniyordu
İngilizceyi. Okula gitmediğinde ise sokakta arkadaşları vasıtasıyla
dilin aktif olarak içindeydi. Ancak Kerim’inki tam bir gözlem konusu
oldu benim için.
1. Herşey -Yes- kelimesi ile başladı.
Önce
anlasın anlamasın herşeye -yes- ve -yeah- deyip tebessümle kafa salladı.
Asla dili yadırgamadı, asla ne diyor bu insanlar, diye sormadı. Üstelik
bu sırada henüz 2,5 yaşında bile değildi ve Türkçe ile de aktif şekilde
boğuşmaktaydı. Derken mahalleye taşındık ve birkaç ay sonra çocuklarla
ahbaplık başladı. Selim’le arkadaşlık eden tüm çocukların arasına
sokuldu direkt. Henüz dışarı çıkamadığından kapıdan kafasını uzatarak
-yes- ve -yeah- ile konuşmalara eşlik etti.
2. Asla ama asla çekingenlik göstermedi.
Bence işin kilit noktası tam da bu. Çekingenlik Göstermemek!
3. Derken
bildiği kelimeleri az da olsa geliştirdi ve bu noktada kendince bir
taktik üretti. Kelimenin başına, biliyorsa ortasına ve sonuna bildiği
İngilizce kelimeler koydu ve aralarına Türkçe kelimeleri yerleştirerek
konuşmalara eşlik etti. Örneğin;
- I (ben) yeni car (araba) aldım.
Bu da bir
başka taktikti, hem zaman kazandı, hem bu sırada etrafı oyaladı hem de
ezilmedi, pes etmedi ve en önemlisi çaktırmadı bilmediğini:)
Onun derdi
ne yolla olursa olsun çocuklarla muıhabbet etmekti, anlaşılmak umurunda
bile değildi. Çocuklar yaşının da küçüklüğünden sebep dilinin
anlaşılmaz olmasını yadırgamıyordu, zaten anladım ki onlar için de
sözlerden ziyade hareketler, oyunlar, ifadeler önemliydi. Seviyorlardı
da Kerim’i.
Bu baş,
orta, son taktiği aylarca devam etti. Bu sırada bildiği kelimelerin
sayısı artıyordu tabii. Arttıkça araya katıştırdığı Türkçe kelimelerin
sayısı azaldı. Örneğin bir ay kadar önce şu konuşmaları şu hali almıştı:
Çocuklar dışarıdan sesleniyor;
-Kerim, are you coming out?-No, we play Kılıç kalkan, okeeeyyy? (Hayır, biz kılıç kalkan oynuyoruz)
Başka bir gün dışarıda oynayan çocuklara sesleniyor, elinde büyük kılıcıyla:
-Guys, Look, I get my büyük kılıç. (Çocuklar bakın büyük kılıcımı aldım)
-Birkaç saat sonra çocukların arasına sokağa daldığında:
-Guys, look I get my büyük sword. (Çocuklar bakın büyük kılıcımı aldım).
.
4. Giderek
bir başka taktik geliştirdi. Bilip bilmediği tüm filller yerine, o
mübarek fiili yani -get- kelimesini yerleştirdi. I get this, I get one …
Evet bence bu da büyük bir taktik:)
Şimdilerde şu aşamada;
Dışarıdaki çocukları evimize ve bahçeye davet ederken;
-Ross, are you coming my garden? (Ross, bahçeme gelecek misin= burada arka bahçeye davet ediyor. Görüldüğü gibi misafirperver de:))
Bazen benden birşey isterken;
-Mom, could I get one more? (Anne bilmem enden biraz daha alabilir miyim gibi..)
Birçok
şeyi anlıyor. Birçok şeyi de anlamıyor. Çocuklar -yes- ve -yeah- kısmını
devam ettirmek için abuk sorular soruyorlar ona, gülüyorlar hatta, alay
etmek için değil ama masumane, önceleri yes ve yeah diyordu gene olur
olmaz herşeye ama şimdi bakıyorum anlıyor da -no- demeye başlamış abuk
yerlerde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder