Burada
hastaneye gittik bir gün. Bekliyoruz bekleme salonunda. Benzer ve sabit
bir görüntü var TV ekranında. Güneş vurmuş bir duvar ve duvara düşen
gölge yapraklar, öylece rüzgarda salınıyorlar. O görüntü benim öyle
hoşuma gitti ki. Gözümü ayırmamıştım o gölgelerden uzunca süre.
Işık,
biraz daha ışık! diyen Goethe gibi giderek daha çok anlıyorum ışığın
kıymetini. Ya da giderek bünyemde ne denli iyileştirici etkisi olduğunu
farkediyorum kim bilir? Belki de güneşi az bulunur bir yerde olmanın
getirdiği güzel bir farkındalık hissi, ama her neyse çok iyi.
Üzerime
düşen saf güneş ışığı hala kaçırtıyor beni. Köz gibi güneş ışığından
hala çok korkuyorum. Benim sevdiğim bol gün ışığı ama en çok güneş
ışığının eşya, insan ve tabiat üzerindeki ışık ve gölge oyunlarını
seviyorum. Panjurlardan sıyrılan çizgili ışıklar, ağaç gölgelerinin
oluşturduğu her türlü ışık çıldırtıcı biçimde çekiyor beni, çitlerden
sıyrılanlar, yaprakları neonlaştıranlar, ışığın suyla yaldızlanması ve
mükemmel dansı, ışıkla herşeyin hatlarının belirginleşmesi ve
parıldaması, bitkilerin gözle görülmez tüycüklerinin dahi ortaya çıkması
ve şeffaflaşması, hele ki yağmurdan sonra yeryüzünün HD yayın
kalitesine geçirir gibi cilalanması, gene yağmurdan sonra çiçekleri
yağmur damla damla parıldatan ışıklar, perdeleri iyice
şeffaflaştıranlar, odaya girip eşyanın üzerinde yer yer dolaşanlar ve
daha hatırlayamadığım sayısız türde ışık hali ve ışık oyunu var.
Yanısıra sabahın taze ışığının değdiği hemen herşey, yorgun akşam
güneşinin değdiği herşey, hele ikindi güneşinin arkadan vurduğu sarı
saçlı çocukların daha da sararan ve uçuşan saç telleri, gene bir insana
arkadan vuran güneş ışığının insan bedenini ışıklı bir hare gibi
çevrelemesi, ağaçların uzamış gölgelerinin caddeye yahut çime serilmesi
ve şerit şerit olma hali, ah neler neler var… Düşündükçe bile içim
gitti görüldüğü gibi:)
Farkettim
ki; güneş varsa içim içime sığmıyor, hemen fotoğraf makinasını alıyorum
elime, başlıyorum ne var ne yok çekmeye. Çocukları, evi, bahçeyi,
sokağı, çıkabilirsem dışarısını… Işık avcısı diyordum kendime
Instagram’da geçen gün, evim tarumar ve yapacak yığınla iş varken
hepsini terkedip ışık kovalıyordum evde, bahçede… Misalen bugün
görünürde güneş yok, bezginim, bunu gidermek için de ışıklı fotoğraflar
ekleyeyim. Çünkü bakarken bile ferahlıyorum böylesi fotoğraflara zaten
Pinterest’ten de bu yüzden kendimi alamıyorum ve ne zaman sıkılsam oraya
koşuyorum.
.
Işığı
yaratıp şekillendirene, yeryüzünü en ala sanat eseri gibi döşeyene,
içimi yaşama sevinciyle kıpır kıpır edene sonsuz şükürle…
İyi hafta sonları ve hayırlı Cumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder