Hemen
hepimizin bildiği bir hikaye vardır hani; Erkin Koray eğitim sistemine
karşı çıktığı için kızını okula göndermek yerine eğitimini kendi
üstlenmiş. Belki de biraz mecburiyettendi bu karar kim bilir, çünkü
internette biraz bakındığımda gördüm ki, anne ve babası ayrılan kızı
Damla, babasıyla kaldığından ve onunla şehir şehir dolaştığından ve bu
işin biraz da böyle olması gerektiğinden bahsetmiş. Tıpkı bizimki gibi.
Yani hiç
aklımızda yokken, hatta bu kavramlar bizim için çok uzak, çok uçuk
kaçıkken hayatımıza yerleşti usul usul şimdi. Homeschooling hatta daha
çok Unschooling…
Önce bu kavramları bildiğim, okuduğum ve derlediğim kadarıyla anlatayım;
(Myth; mit-efsane, Reality; gerçek, Public Schooling; Yaygın eğitim, Desire; bence arzulanan görüntü, result; sonuç)
.
HOMESCHOOLING (Ev Okulluluk) Nedir, Ne değildir?
-Homeschooling’in
türkçeleştirilmiş tam bir karşılığı yok, evokulluluk diye çeviren olmuş
ama evde eğitim demek de mümkün bu sisteme.
-Aileler,
sağlık sorunu, güvenlik kaygısı, gezici yahut çingene olma, çocuğun
engelli olması, sistemin reddedilmesi, kırsal kesimde yaşama vesaire
gibi nedenlerle çocuklarının eğitimini ya seçtikleri özel öğretmenlerle
ya da kendileri üstleniyorlar. Bazen özel yetenekli çocuklar da bu
şekilde eğitime tabi tutuluyor. Bunun en bilinen örneği de Erik Demaine.
Babası tarafından evde okutulan Eric Demaine 12 yaşında Kanada’da
Matematik bölümüne kabul ediliyor. 14 yaşında bölümü tamamlıyor, 20
yaşında da doktorasını bitiriyor. Şimdi 32 yaşında ve MIT’de profesör.
Ayrıca geliştirdiği Matematiksel Origami çalışması Museum of Modern Art
(MoMA – New York) da daimi eser olarak kabul ediliyor.
-Homeschooling,
gelişmiş ülkelerde uygulanıyor. Başta Amerika, Kanada, Avustralya, Yeni
Zelanda, İngiltere, Almanya, Japonya ve Fransa gibi… Kanuni uygulamalar
ülkeden ülkeye çeşitlilik gösteriyor. Amerika’da eyaletten eyalete dahi
çok fark var. Örneğin bir eyalette çocuk hiçbir kontrole, sınava tabi
tutulmazken bir başka eyalette senede birkaç kez geçerlilik sınavına
tabi tutulabiliyor. Bazı yerlerde 6 ayda bir devlet görevlisi, müfredatı
ve gidişatı kontrol edebiliyor. İngiltere’de ise çocuk resmi okul
kayıtlarına girmemişse kontrolü yapılmıyor. Ancak bir kez resmi okul
kaydına giren çocuk Homeschooling’e başlarsa yetkili makamlar devreye
giriyor. Öncelikle ailenin başvurusu kontrol ediliyor. 1 ayı geçkin bir
süreyi bulabiliyor kabul almak. Malum buralarda hantal mı hantal bir
işleyiş var. Ardından aile ehil mi, değil mi, müfredat kontrol ediliyor
vesaire… Burada şu noktanın altı çiziliyor; Homescooling yapan çocuk
herhangi bir okula geçiş yapmak istediğinde okul onu sınava tutma
hakkına sahiptir.
-Homeschooling
Türkiye’de uygulanmıyor zira ülkemizde çocuğu okula göndermek
zorunluluğu var. Bu şimdiki düzenle ve gidişatla anlaşılır birşey benim
için. Zira Türkiye Batı Türkiye’den ibaret değil. Bu ülkenin Doğu ve
Güneydoğusunda eğitime çokça ihtiyaç var. Bu sistemle olsa bile. Zira
orada insiyatif aileye bırakıldığında ne yazık ki özellikle kırsalda
sömürülebilir yasa ve çocuklar savunmasız kalabilir. Ki yasağa rağmen
çocuğunu göndermeyenler var ve daha neler neler var. Bilinçsiz ailelerin
elinde, bu sistemlerin özü varsayılan; -çocuğun çocukluğunu yaşaması,
keyifli öğrenmenin amaçlanması ve çocuğun mutlu olması-ndan ziyade,
güçle çocuğun çocukluğunu öldürme tehlikesi doğuyor. Çocuklar okula
gitmek yerine, tarlalarda, sokaklarda çalıştırılıp, zorla
evlendirilebiliyor. Ve her ne kadar eğitim sisteminin şu haline
çemkirsek de bu haliyle bile eğitim kurtarıcı olabiliyor o bölgeler
için. Onun için bence Homeschooling tarzı sistemler için gelişmiş bir
zihniyet gerekiyor. Yoksa çocuklar savunmasız kalıyor.
Belki
Amerikan modeli uygulanabilir. Bizde eyalet sistemi yok ama bölgelere
göre kurallar esnetilip sıkılaştırılabilir. Ve ailelerin Homeschooling
hakkı elinden alınmadan kanunlar konup işletilebilir.
-Homeschooling’de
çeşitli eğitim yöntemleri uygulanıyor. En çok Waldorf sistemi
uygulanıyor yanısıra Montessori, Klasik eğitim, Çoklu zeka vesaire. Bu
yöntemlerin müfredatları online olarak satılıyor.
-Homeschooling’in
en çok tartışılan mevzusu; çocuk asosyal olmuyor mu? Başlarda benim de
aklımda bu soru sıkça dönüp duruyordu. Ancak araştırınca baktım ki,
durum tam tersine de dönebiliyor. İlki, bu ailelerin kurdukları
dernekler vesaireler var. Hatta bazı aileler çocuklarına topluca eğitim
aldırıyorlar. Bu derneklerin çok sık aktiviteleri var. Amerika’dan bir
anneciğimizin deyimiyle; öyle çok aktivite var ki hepsine katılmak
mümkün olmuyor. Çocuklar, resim, sanat vesaire için sıklıkla bir araya
geliyorlar. Yanısıra düzenli bireysel aktivitelere de katılıyorlar. Ve
sokakta çokça vakit geçirdikleri için, mahalle, komşu ahbaplığı da var.
-Homeschooling’de
aileye düşen çok görev var. Öyle okula göndereyim, hele ki özel okulsa,
keyfime bakayım yok, her şekilde çocuklarla hakiki anlamda ilgilenmek
sözkonusu çünkü.
.
.
UNSCHOOLING (Okulsuzluk) NEDiR, Ne DEĞİLDİR?
-Unschooling
kulağa iyice uçuk gelen bir isim. Okulsuzluk deniyor kısaca. Ama bakın o
sert ifade dinledikçe nasılda yumuşuyor ve naifleşiyor;
-Unschooling’de ders yok, müfredat yok, test yok, sınav yok.
-Klasik eğitim sistemin aksine, öğretmenin, okulun belirlediği hedefler yok, çocuk kendi hedefini kendi belirliyor.
-Bilgi öğretmenden öğrenciye geçmiyor, çocuk öğrenmek için kendisi kendisinin yetkilisi oluyor.
-Özel okul
kitapları yok, özel materyaller yok, buldukları her kitap, anne, baba,
müze, kardeş, ağaç, kuş, insan kısaca herşey onlar için birer öğrenim
aracı. Hayatı hayatın içinde, yaşayarak öğreniyorlar.
-Öğrenme hızını kıstaslar, başkalarınca belirlenmiş standartlar değil, çocuğun kendisi belirliyor.-Çocuk birilerinin belirlediği yönergeleri takip etmiyor, kendi düşünüp, kararlarını kendisi veriyor.
-Klasik sisteminin aksine öğrenme sınıfa hapsedilmiyor, çocuk her an her yerde öğreniyor. Dolayısıyla yaşam ve öğrenme bölünmüyor, bilakis içiçe giriyor bu iki güzel şey. Ki bu çok gerçek ve çok gerekli.
Ve en sevdiğim;
“Okul yapılandırılmıştır. Okulsuz eğitim ise caz müziği gibidir. Doğaçlama gelişir ve öğrenci değiştikçe o da değişir!” *
-Ailenin görevi sadece şu; çocuğun
önüne hayata dair mümkün olan herşeyi sunmak, doğallıkla ve zaten var
olan doğal yaşam akışı içinde elbette. Ve çocuğun kendini, ardından
ilgisini çeken şeyi bulmasına aracı olmak. Ardından bulduğu şeye dair
her türlü kaynağı, kişiyi, uzmanı, materyali ona sunmak.Kısaca;
Kulağa hoş ve tatlı geliyor değil mi?“Unschooling’de öğrenmek için ayrılmış bir mekan, bir zaman yok. Çocuk istediği her yerde ve her anda öğrenmeye hazır ve nazır oluyor. Dünya sınıf, yaşam konu, yaşamın içindeki herşey, hayata dair her enstrüman materyal sayılıyor. O konulardan hangisi ilgisini çekiyorsa o konuda materyal ve kaynak sağlamak da ailenin görevi oluyor.”
Sonuç; yapılan araştırmalarda ulusal sınavlarda Homeschooling yapan öğrencilerin, okula giden öğrencilerden daha başarılı olduğunu saptanıyor.
“Biz bilginin peşinde koşan çocuklar arzuluyoruz, çocuğun peşinde koşan bilgiler değil” diyor kendi de evde eğitim alan Nobel ödüllü yazar George Bernard Shaw.
.
Şimdi size Homeschooling ve Unschooling yapan ünlülerin çok azının isimlerini vereyim ve varın siz düşünün bu sistemler iyi mi, değil mi?
Benjamin Franklin, George Washington, Theodore Roosevelt, Albert Einstein, Michael Faraday, Blaise Pascal, Pierre Curie, Claude Monet, Leonardo da Vinci, Alexander Graham Bell, Thomas Edison, Orville & Wilbur Wright, Wolfgang Amadeus Mozart, Felix Mendelssohn, Charles Dickens, George Bernard Shaw, Walt Whitman, Louis Armstrong, Charlie Chaplin ve daha sayısız sanatçı, sporcu, bilim adamı, kaşif, kurucu vesaire var. Şaşırtıcı değil mi?*
.
Ama ben
şaşırmıyorum. Çünkü araştırdıkça, üzerinde düşündükçe şuna kanaat
getirdim; klasik eğitim sisteminden paçasını kurtaranlar hayalgüçlerini,
yaratıcılıklarını, çocukluğun mucizevi kaynağını eğitim sistemine
ezdirmemiş olduğundan, gene mucizevi bir ikram olan -öğrenme güdüsünü-
korumuş olduklarından ileri düzeyde işler yapan insanlar oluyor. Dünyayı
yerinden oynatan fikirler, işler genellikle bu insanlardan çıkıyor.
Ya bu
insanlar sistemden kurtuldukları için şanslı, ki ben şansa inanmıyorum,
ya da zeki ama aynı zamanda öngörülü ve akıllı oldukları için sistemin
bünyelerine yaptığı hasarı tespit ederek ondan kurtulma yolunu
seçiyorlar. Yani eskiden bilinenin aksine okula gitmeyen çocuk şanssız
değil şu durumda şanslı oluyor. Çünkü klasik eğitim sisteminin
prototipleştirme, hayalgücünü, sanatsal yetileri öldürüp gözü realiteye
çevirme kısaca robot bünye yetiştirme tehlikesinden, gözü dönmüş safi ve
sevimsiz akademik bilgiden, öğrenmenin zorla dayatılmasından ve bunun
getirdiği soğumadan korunmuş oluyorlar. Fıtrata yerleştirilmiş olan
öğrenme güdüleri de korunmuş olduğundan, öğrenmeye açık, hevesli, son
derece şevkli olup dünyayı ayağa kaldıracak keşifler, buluşlar yapıyor.
Homeschooling
Amerika’da 1800 lerden beri var. Sayıları her geçen gün artıyor.
Düşünüyorum… İTÜ’de ilk sene bir matematik hocamız vardı. Hep
hatırlarım, böbürlenerek şunu derdi; dünyanın neresine gitseniz bundan
daha öte, daha iyi bir akademik eğitim alamazsınız. Doğrudur! Türkiye
akademik eğitim konusunda gerçekten iyidir. Hatta en iyilerle
kapışabilir. Bizim gibi Hintlilerle mesela. Ama, dünyanın en iyi
akademik eğitimi alan bizler, ne yaptık? Hadi beni geçelim, ben
istisnaydım diyelim, binlercemiz, onbinlercemiz ne yaptı? Hangimiz
dünyayı yerinden oynatacak işler yaptık? En iyilerimiz en iyi ülkeler
tarafından kapışıldı, ama bunda da sonuç; ola ola, en fazla işi götürmüş
mucitlerin modern yamağı yani asistanı olduk anca. Ya da ıvır
zıvırlarının geliştirici vesaire. O ıvır zıvırlar bizden çıkmıyor ama!
Zeki bir
toplumuz buna canı gönülden inanıyorum, birçok toplumdan çok daha
zekiyiz bence. Ancak ileri düzeyde işler yapamıyoruz, hep imkan yok
diyoruz ama değil! Biz buz gibi akademik eğitim uğruna zekası heder
edilenler oluyoruz. Ve sanki canla başla iyi ülkelere yamak yetiştirmek
için uğraşıyoruz.
Bildiğimiz
klasik eğitim sistemi geliştiriliyor evet, ancak çok yetersiz! Ken
Robinson’ın dediği gibi, okullu klasik eğitim sanayileşme ile başladığı
için, sanayiye adam yetiştirmek üzere bir sistemin olması anormal değil.
Onun için gene Ken Robinson’ın dediği gibi geliştirme, değiştirme
değil devrim gerekiyor.
Ben
Matematik Mühendisliği okudum. Yıllarca mekanik derslerinden kaldığım
için okulum uzadı da uzadı. Mekanik derslerinin ne işi var demeyin;
meğerse bu derslerle bize matematik alıştırması yapılıyormuş ve tüm o
ızdırap ondanmış. Oysa ben fiziği sevmezdim hiç, elzem derecede öğrenip
geçerdim. Bu kez geçememiştim. Ve mezun olana dek -abartmıyorum-
matematik başta olmak üzere ne anlattıklarına dair kafamda hiçbir şey
canlanmadı. Ezberleyip kurtulmaya bakıyordum, birçoğumuz gibi.
Mezun
oldum, aradan yıllar geçti, elime bir kitap geçti. Matematiğin Estetiği…
Orada birden uyandım ve matematiğin ne denli zarif (ki üniversiteden
önce müptelasıydım matematiğin, bulmaca gibi gelirdi, çok severdim) ve
hayata ne çok tekabül eden bir bilim olduğunu anlamaya başladım. Hasılı
üniversite bana bir vizyon kattı bunu inkar edemem ama gerisi bomboş!
Hala rüyalarıma girer dersler, hala en büyük kabusum derslerde başarılı
olmadığımı görmektir, hala bu rüyalarla kan ter içinde uyanırım. Ne
uğruna!
.“5 yaşındayken annem bana hayatın anahtarının mutluluk olduğunu söylerdi. Okula gittiğimde, bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordular, ben de -mutlu- dedim. Bana soruyu anlamadığımı söylediler. Ve ben de onlara hayatı anlamadıklarını söyledim.”———————————————————————————————————————————-.
Başlasın Öğrenme Devrimi Serisi
şimdilik burada bitiyor.. Başlarken demiştim ki acaba bizim için
doğrusu hangisi? Her çocuğa, her topluma, her ebeveyne göre değişebilir
tercih ancak benim için; Montessori mi, Waldorf mu, Reggio Emilia mı, ya
da bir başkası mı, aman yoksa klasik sistem en rahatı mı, derken aklıma
en çok yatan, gönlümü en çok çelen; Homeschooling oldu. Ama ondan da
güzeli Unschooling… Tabii ki gönlümü çelenle iştigal etmemiz hiç de
kolay değil. Zaten tüm sancının kaynağı da bu!
Bir sonraki yazıda bizim son halimizi ve ne durumda olduğumuzu yazarsam konu açıklığa kavuşur sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder