Düşündüm;
bu mesaj ne de yerli yerindeydi halimi anlatmak için. Son bir ay
gerçekten kalan bir gıdım enerjimin de tükendiği ay oldu. Bir süre önce
İ. ye; en iyisi biz buraya temelli yerleşelim, arada başka yerleri
gezmeye gideriz, diyordum ki son birkaç gündür İskoçya’dan gidelim,
demeye başladım. Ne zaman film koptu aslında iyi biliyorum ama bir
birikimden geliyor bu bahis en çok zannediyorum.
Sanırım
kısa ve karanlık gündüzlerin insanı ne derece depresif yaptığına da
şahit olduğumdan, ben de bu kararmaya daha fazla dirençli kalamadığımdan
ve sevimsiz eşya meselesi, Selim meselesi derken buraya yazamayacağım
ve kalan bir gıdım enerjimi de alıp götüren hatta sıfırın altında
seviyelere düşüren son olayla müthiş bir düşüşe geçtim ben. Yaşama
sevincim tepetaklak oldu, zira son yaşadığım; çocukluğumun en acılı
taraflarına dokunuyordu. Benim başıma gelmedi, zaten çocukluğumda da
benim başıma gelmemişti ama bazen başına gelmeyeni daha çok vuruyor
böylesi. Diyordum ya hep; İskoçya çocukluğuma ait binlerce izle
karşılaştığım, o küçük kızı yeniden bulduğum bir yer oldu diye. Ben hep
pozitif şeylere denk getirilmiştim bunu dediğimde, hüzünle beraber
anımsıyordum en fazla ama son olay çocukluğumun en acı, içimi en yakan,
hem ön belleğimi hem en derinliklerimi ilk günkü tazeliğiyle dolduran,
hazin bir hikayenin acılı bir tekrarıydı ne yazık ki. Üstelik unuttuğumu
sandığım onlarca detayı yeniden en üst seviyede ve en diri şekilde
hafızama geri getirmişti.
Neyse!
İçim bir tuhafken ve özellikle son yazının üstüne de iyi birşeyler
yazmak, o yazının ve son olayın getirdiği birikmiş karamsarlığın üzerini
güzelle sıvamak ve blogu bir nevi güzellikle yıkamak, her zaman dediğim
gibi kendime bir ders sunmak ve gözümü güzele odaklamak niyetiyle
tamamlıyorum yarım kalan bu dersi de. Hayrolsun ve iyi gelsin diye; bana
ve dileyen herkese.
..Mutluluk; evime giren lalelerle aynel yakin hasbihalimde ve bunun neticesinde hakkında üstünkörü bildiklerime, bilmediğim nicelerinin eklenmesinde.
Misalen, bilirdim; Lale diğer çiçeklerden daha farklı durur, asaleti, zarafeti ve estetiği kusursuzdur. Lakin, bilmezdim; kadifemsi ve pürüzsüz dokusunu ve pek aromatik, amberimsi kokusunu. Gidip gelip içime çektim ben bu kokuyu.
Hasılı O memnun benden, ben zaten ziyadesiyle memnunum kendisinden ve evimi ziyaretinden.
.Mutluluk; içimin coşup taşmasına, ruhumun kanatlanmasına vesile olan; günbatımı ve gündoğumunu seremonilerini, günübirlik göçen kaz sürülerini, sabahın velveleci çığırtkan kuşlarını, senfonik, ritmik ve son derece estetik biçimde son dansı yapar gibi topluca uçan ve reveransla geçişi akşama bırakan kuşlarını yakalamakta.Hem de evimden ve penceremden… Ne kadar şükretsem az bu sebepten.
.Mutluluk; işte bu enfes anın içinde olmakta:Bir Pazar günü; herkes bir arada ve ortam sıcakken, yağmur damlaları sıra sıra cama düşüyor ve peşisıra aşağılara süzülüyorken ve bu sırada odanın camları inci gibi süsleniyorken, çocuklar kendi hallerinde oyunlarını oynuyor ve şükürler olsun ki saç baş yoldurtmuyorken şu ana tanık olmakta.Coştum, coştum ben bu anda. Yüzlerce fotoğraf çektim, dört döndüm evde, odalarda.
Mutluluk; Lale kadar demet demet gülle de hasbihal etmekte..
Hem de annemin Gül-ü Muhammed-i dediği basbayağı gül kokulu, doygun renkli ve kadife dokulu güllerle yaşamak bunu.
.Mutluluk; yazmıştım daha önce; evimde pişen ekmeğin büyüsüne gark olmakta. Ve ekmeği gelin gibi süsleyip, allayıp pullamak hatta bohçalara sarmakta.
(Bu konu da çamaşır seremonisi gibi devam eder tahminim:))
.Mutluluk; melodiğimin evdeki minik arkadaşım olduğunun farkına varmakta. Benimle gülüyor, bazen ağlıyor, bazen hırçınlaşıp, evi de kurcalıyor ama varlığı sayısız şükre bedel ve beni çok mutlu ediyor.Az önceki karalamadan kalma boyanmış izlerle dolu bu minik ve düşünceli elleri, az sonra, bir an odayı terkedip geri geldiğim anda, düşmüş buldum masaya. Ve dahi Melodiğimin kafası da düşmüştü masayı. Meğerse uyuyakalmış oracıkta.
Mutluluk; Türkiye’den gelen dostlarımızın getirdiği bitter çikolata kaplı kestane barlarında.
Ama çok daha ötesi var bu fotoğrafta:
Selim’im
misafirler gidince farkına vardı bu kutunun. Yedi ve haliyle çok sevdi.
Bir daha görüştüğümüzde onlara çok teşekkür etmeliyim, dedi. Yedi, yedi.
Yanısıra Kerim’de sözümona çaktırmadan arkadan kaçırıveriyordu kutudan,
hiç elleşmedim. Seviyordum bu çocukça masumiyeti izlemeyi. Selim önce
bitmesin okula da götüreyim, dedi. Ardından; -anne, bunlardan birkaç
tane Roff’a da götürebilir miyim, dedi. Roff mahallede en çok anlaştığı
çocuklardan biri, buradaki çok çocuklu ailelerin aksine tek çocuk. Hem
yalnız sıkılıyordur belki biraz keyiflenir, iyi hisseder kendini, dedi.
Hemen 3 tanesini paketledik, kurdelayla sarıp içine de ne olduğunu
yazdık, götürdü Selim. Dediğine göre Roff lezzetine bayılmış. Sonra
bütün mahalleye dağıtmak istiyorum dedi, ama belki bir iki tane vermek
ayıp olur, sen sadece arkadaşlarına dağıt dedim. Öyle yaptı.
Bu an öyle
hoşuma gitti ki; zira çok sevdiği bir şeyi, paylaşmak istemesi, üstelik
de sevindirme amacını gütmesi çok kıymetliydi benim için. Şükürler
olsun bu cömert ve -en sevdiğini, kıymetlisini verebilen- çocuğu benim
çocuğum olarak bana gönderene. Çok şükürler olsun hem de.
.
Mutluluk; laleler vesilesiyle; salt günışığından ziyade gölgelenmiş günışığına meftun olduğumu farketmemde.Misalen yukarıdaki gelin gibi bembeyaz lalenin üstüne düşen gölgeli güneş ışığı mest ediyor beni. Ve daha niceleri, binlerce basit şeye düşen ışık gölgesi o basit şeyleri bilseniz ne kıymetli yapıyor gözümde. Merak eden beri gelsin benle….
.Ya işte böyle… Yarı güneş yarı gölge, yahut üstüne gölgeli güneş değen her nesne çok kıymetliymiş bende meğerse ve bunu şimdi farkediyorum bir vesileyle.
Mutluluk; benim için hele ki şu sıralar retro sarısı dediğim doygun sarı ile eşsiz bulduğum turkuazın bileşiminde..
.Mutluluk; gene son günlerde farkettiğim ve kendi verdiğim uyduruk isimle: Detay Fotoğrafçılık’ını ne denli sevdiğimi farketmemde. İster nesne olsun detayı çekilen, isterse canlı farketmiyor hiç, hepsi çok heyecanlı. Bu yüzden aynı karede ucu kıvrık bir yaprak farkı dahi bende karp çarpıntısına sebep olabiliyor.
.Mutluluk; bu eşsiz tonların karşısında olabilmekte. Gün biterken yahut gün doğarken karşıma çıkan bu renk cümbüşünün bendeki karşılığını tarif etmem çok güç. Kelimeler bu yüzden zayıf ve kifayetsiz işte. Misalen aşağıdaki fotoğraflara bakın, söyleyin tarifi var mı bunların:
Şunu çok içten hissediyorum son günlerde; insanoğlu ne yapıp edip şartlarını gerekiyorsa zorlamalı ve illa ki doğaya çıkmalı. Hergün olmayabilir bu, ayda bir kez bile olur ama illa ki olmalı. Zira çok net farkediyorum ki; bu yüce sanatı ve bu sanatın değişik her anını görmek insanı ehlileştiriyor, kalbini yumuşatıyor kısaca insancıllaştırıyor. Misalen ben zannnetmiyorum ki doğaya karışıp doğayla olan insan zarar versin bir başka canlıya zira yüzünü tabiata dönenin ve tabiattaki eşsizliği görenin işi olmaz çer çöple, zararla ziyanla. Yahut kötü düşünceli duygularla.
.
.Mutluluk ve biraz da hüzün var bu fotoğraflarda. Zira abisinin oyununa müdahale ettiğinde azarı işiten küçüğümün sırasını beklerken ki o masum hali, elleri ve sabırsızca beklerken ellerinde çevirdiği minik arabası ve masumiyeyi mest etti beni.
.Mutluluk; ilk BilimSelim’imimin heyecanla bana gösterdiği bu kuşların farkına varmakta. Burada serçe gibi olağan olan bu güzel kuşların çok istesem de net bir fotoğraflarını yakalayamadım. Öyle güzeller ki, parlak lacivert kanatları açılınca gece mavisi tonlar çıkıyor ortaya, kuyruklarındaki lacivert de başka bir hale katıyor, üstelik uçuşu da hem seri hem çok estetik.Ah Selim, Canım Bilimsel Selim. Anne, bak bak gördün mü tropik kuşlar gibi, ne de güzel değil mi, diye göstermişti her birini.
.Mutluluk; Mevlid Kandili’nde çocuklara ne yapsam diye düşünüp dururken, akşama doğru son anda aklıma düşürülen ve ta çocukluğumdan hatırıma gelen külahta şu şekerlemeleri hazırlamakta. Birkaç çikolata, birkaç fıstıklı Türk Lokumu, çok birşey değil ama o telaşlı hazırlık yetti bana.Kullanmaya kıyamadığım kağıtlarım ve desenli bantlarım vardı, önce daha az sevdiğimi kullanmaya meylettim, ki sonra kendime geldim. Kim’in doğum günü bugün ki sen bu adi bantları bile kayırıyorsun dedim. Ve en sevdiklerimi özellikle kullanmaya gayret ettim. (En sevdiğini vermek nasıl eşsiz bir duygu ve kalbe ne büyük ferahlık veriyor ve sırtı hafifletiyor bunu ayrıca yazmak lazım. Eşyadan Azade olmanın çok ötesinde birşey bu dediğim) Aslında çok daha güzelini yapmak gerekirdi, bu çok basit ve adiydi lakin sonraki günlere girizgah olur inşaallah daha güzelleri, diyerek kendimi teselli ettim.Anneciğim bırakın kandilleri her Cuma çocukları sevindirmek gerekir derdi ve her Cuma çocuklara şeker, çikolata ne varsa verirdi. Hoş o başka günlerde de çocukları sevindirmekten çok zevk alırdı. Mahalledeki bilhassa yetim çocukları hiç unutmazdı. Şimdi biz ondan ve oralardan çok uzakta, bambaşka bir toplumun çocuklarını bir nebze de olsa sevindirdik. Lezzetini anlatamam bu basit şeyin. Hele Selim’im öyle keyifliydi ki dağıtma işini yaptığı için.
.Mutluluk; çocuklarımın karışması mahalle çocuklarının içine. Mutluluk; oynamayı öğrenmeleri birbirleriyle. Mutluluk; onları mutlu görmek bu vesileyle.Mutluluk; yazı çizi delisi küçüğümün elinde kağıtla uyuması ve uyanır uyanmaz kağıdı bırakmadan kendini sokağa atmasını seyretmede. Ve Selimim Can Selimim; konuşabiliyor olması böyle rahatlık içinde en büyük mutluluklara vesile…Şükürler olsun çocuklarımı verene, onları mutlu edene ve bana da onların mutluluğunu gösterene. Çok şükürler olsun hem de.
.Mutluluk; on yıllar sonra yeniden sevdalısı olduğum; doygun Retro sarısının yeniden bana büyük haz vermesinde ve bu rengin çok çeşidiyle yakinen temas etmekte. Ama en güzeli işte bu rengi de kendi de doygun güllerde ve ardından gelenlerde…
.Mutluluk; sarıya düşkünlüğümden beri peşinde olduğum bu retro sandalyeye kavuşturulmakta. Hem de 4-5 ayda, aşama aşama.Önce her rengini buldum ancak sarısı yoktu, sonra tam sarıyı buldum derken hesabım kayboldu, ardından sarıyı buldum ve satın aldım lakin bu kez stokta yokmuş bir yanlışlık olmuş, dilerseniz 2 ay sonraki stoğu bekleyin dendi, bekledim ve birgün geldi ama o da ne, bu kez de vidaları eksik, o da 2 hafta sonra tamamlandı ve sallanan sandalyem nihayet ortaya çıktı:)
.Mutluluk; tohumunu ektiğim lavanta ve bir başka çiçeğin yeşil dallarına tanık olmakta. Ve bu sebeple çokça coşmakta.Lavanta tarlalarına gitme hayali pehdaylanıyor bir süredir içimde. Bu küçük saksılar da bu hayalin minik bir canlandırması benim gözümde:)
.Mutluluk; küçük ve şirin beldemize karın düşmesinde ve bu muazzam manzarayı bir elimde fotoğraf makinem, bir elimde kahvemle izlemekte.Akşam oluyordu, henüz yanan sokak lambalarına yavaş yavaş evlerin ışıkları da eşlik ediyordu, bir de evlerine dönen insanların arabaları ve bu arabaların yer yer gözüken farları ortalığı aydınlatıyordu. Hoştu! Ama gördüm ki, İskoçya’da kar pek tutmuyordu. Hepi topu buydu:)
.Mutluluk; işte böylesi karlı ve soğuk günlerden birinde, çocukların eline verdiğimiz seramik kumbaraların boyanması izlemekti keyifle. Büyük zaten pek güzel renklendiriyordu elindekini, bu bir keyifti, ama bir diğer keyif bir diğerinin yani küçüğün keyfine keyiflenmekti. Abiyle aynı klasmana alınmasının verdiği gurur ve neşe ile şarkı söyleye söyleye boyadı kumbarasını. Biraz çamur gibi oldu ama o sonuçtan memnundu. Üstelik kuruduktan sonra evdeki ne var ne yok tüm bozuklukları kumbaraya atma merasimi vardı ki o da onlar için büyük bir haz oldu.
.Mutluluk; kendi bayramlarımızda lokum ve çikolata dağıttığımız komşularımıza, kendi bayramlarını da kutlamak için aldığımız şeker gibi çiçekleri dağıtmak oldu içimizde tatlı bir keyifle. Neticede Christmas da onlar için kıymetli aynı derecede. Birbirimizin kültürünü tanıyoruz bu vesileyle ve hoşgörüyü yerleştiriyoruz inşaallah içimize.
.Mutluluk; Altın Pencereli Ev‘i gündoğumu sırasında işte bu halde görmekte.Yazmıştım orada da, bilhassa tan kızıllığının camlara vuran aksinde görmek ağaç gölgelerini mest ediyor beni. Sayısız hülyalara dalıyorum bu görüntüyle.
Mutluluk; kahve, kitap, yağmur, pencere kenarı üçlemesiyle kendinden geçmekte. Tek problem fazlaca duramıyorum yerimde.
.
.Mutluluk; pek güzel İskoçya’nın güzelliğine alışmamış olmakta. Aynı çayırlara neredeyse ilk günkü gibi hayran hayran bakmakta. Ve üç mevsimini gördüğüm bu ülkenin her haline doyamamakta.Kışın bile yeşilinden hiçbirşey kaybetmeyen çayırlar, tek yaprağı kalmadığı halde, kuru gövdesi ve dallarıyla dahi muhteşem görünen ağaçlar, yeşil tepeler ve bir iki günlüğüne karla kaplanan dağlar, otlaklar, artık daha çok otlanmaya bırakılan hayvanlar, çiftlikler, zevkli evler, herşey çok güzel.Ve şükürler olsun ki alışmadım da şaşırabiliyorum bu ülkenin güzelliğine ve şükredebiliyorum her gördüğüme.
.Mutluluk; abi yokken oyuncakları ile rahatça hasbihal ettiği için önce sevinen, derken zaman geçince sıkıntıdan ne yapacağını bilemeyen küçüğümün pencere kenarına tünemesi ve bekleyişini oradan devam ettirmesini izlemekte. Bir de oyun kurmasını görmek pencere önüne elbette. Misalen, iki katlı otobüsten sonra üç katlı otobüs icat etmesinde:)
.Mutluluk; İngilizce öğretmenimin bana şarkılarla İngilizce desteği vermesinde. Ama en güzeli ilk derste pek çok sevdiğim Cat Stevens’ın -Morning has broken- parçasını seçmesinde. İlk kez sözlerine dikkat kesildiğim bu parça meğerse ne çok denk düşüyormuş yaşadıklarıma ve yaşadıklarımın içimdeki yansımasına. Bunu da, öğretmenimi de ayrıca yazmam gerek ama emek gerek, uğraş gerek fazlasıyla.
.Mutluluk; alabildiğim bu küçük şeylerin verdiği tatlı histe. Biri Galileo Termometresi, cam, renkler çok hoşuma gitti, Kerim’in eline geçmesin diye üstün gayret içindeyim:), Vanity Fair Vintage Kartlarım; çok güzeller, onlarla bir duvarı kaplamak istiyorum, Ağacıma asılı kalan kar tanem, çocuklara sunduğum çikolatalı dinozor yumurtaları ve Clementine dedikleri mandalina türünü çözmeme sebep olan, hem de bolca alma sevdalısı benim de gözümü doyuracak şekilde kasayla satılan bu mandalinalar… Şükürler olsun aldırabilene ve bu küçük şeylerle mutlu hissetmemi sağlayana…
.Mutluluk; bizim köy dediğim kasabamızı tepeden gören evimde ve penceremde akşamın gelişi seyretmekte. Sokak lambaları, evlerin ışıkları ve o ışıkların buğulanmış hallerini görmekte.
Ve büyük mutluluk; İlkbahar’ın müjdecisi saydığım şu dalları görmekte.Evet Canan’ım geliyor bahar inşaallah. Canlanıyor doğa. Günler uzayacak, hatta beyaz geceler olacak. Daha iyi olacağız inşaallah.
“Ve şükürler olsun anı da, mutluluğu da Yaradan’a.Şükürler olsun kendimi en dipsiz kuyularda sandığım sırada; yalnız değilsin, deyip beni tutup da oradan bir çırpıda çıkarana.Şükürler olsun herşeyi sereserpe ve cömertçe sunana.Şükürler olsun gözümü iyiye ve güzele odaklayana ve kalbimi bir müddet orada öylece tutana.Şükürler olsun göğsümün bunca daralmasından sonra onu gevşetip, beni eskisinden çok daha kıymetbilir, kalbi daha geniş, bakışı geniş, ufku geniş kılana.Sonsuz şükürler olsun anı da, mutluluğu da, mutlu hissedecek bakışımı da Yaradan’a ve içime her halükarda yaşama sevinci koyana!“
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder