İskoçya’da
yüksek dağların, irili ufaklı çeşitli göllerin, çok sayıda adanın ve
adacığın, sahici ormanların ve elbette bol yeşilliğin olduğu harika bir
bölge var: Highlands. İskoçya’nın üç büyük şehri olan; Edinburgh,
Glasgow ve Stirling’in ve aşağı bölgenin dışında; kuzey ve kuzeydoğuda
yer alan harika bir alan bu. Hiç gitmediğim; epeyce müptelası ve
sevdalısı olduğunu bildiğim; Londra’ya gitme meylim ve şevkim yokken,
Highlands denen bu bölgeye gitmek için can atıyorum. Ve keşke mümkün
olsa da Kış mevsiminde gitsem, uzun uzun gezsem, o eşsiz manzaraları
içime çeksem diyorum. Ümitvarım!
Esasında
biz birkaç kez içine girdik bu bölgenin. Zira daha önce de yazdığım
gibi; pek güzel bir yer olan Loch Lomond bölgesi de bu alanın içinde.
Hatta Loch Lomond’a giderken navigasyon cihazının sapıtması sebebiyle
epeyce de dolandık bu bölgenin güneyinde. İşte o dönemlerde yolda harika
yerler gördük: Misalen Loch Ard denen gölün kıyısında, yeşillikler
içinde, dekorasyonunda bilhassa eskilere dair sevdiğim pek çok şeyi
barındıran, üstelik de sıcak, ilgili ve sevecen sahipleri olan ve güzel
müziklerin çalındığı bir yere denk getirildik: Wee Blether Tearoom.
Uzun zamandır buraya ait fotoğrafları koymak ve yazmak istiyor ancak bir türlü girişi yapamıyordum. Zaten ben anladım ki;
“Ben bir geziye dair yazıyı gezinin içindeyken yahut gezi içimde henüz terütaze duruyorken yazamıyorum. O gezinin üstünden zaman geçince; zihnimde anlar anıya dönüşünce, anların özlemi ince ince içime düşünce, manasız o mekan zihnimde damla damla mana ve mevki edinince yazmaktan şevk alıyorum.”
Öbür türlü sıkıcı ve bayağı geliyor yazmak.
Bir de
uzun süren güneşsiz günlerden sonra bu fotoğraflara bakmakla ferahlığa
ve aydınlığa olan özlemimi bir nebze gideriyorum sanırım ve iyi
hissediyorum.
.
Uzun uzun yollar gittik. Sahiden de ince ve uzun yollardı bu yollar. Çok keyifli, izlemesi kesinlikle çok zevkli ama bazen de zor ve çok çetin olan.
.
Harika evlerin yanından geçtik. Cottage denen köy evleri, taş evler, devasa çiftlikler hasılı birbirinden güzel ve nezih yerler. Kimi tek başına, kimi birkaç evle komşu anca.
.
Sonra tabelasını gördük bu yerin. Mavi çitleri içeri çağırdı bizi. Girdik. Ve ilkin bu ağaçla karşılaştık. Öyle hoşuma gitti ki renkleri.
.
Renkli ağaçtan hemen sonra, arabadan inince bizi karşılayan bu ağaçla tanıştık sonra. Ve bu görüntünün bize verdiği ısınmayla.
.
İki kez
gittik biz bu yere. Ve ikisinde de en çok fotoğrafladığım şey işte bu
yer-yön tabelasıydı. Çok seviyorum bunları. Şimdilerde en çok istediğim
şeylerden biri; bundan yapmak ve bahçeye dikmek:)
.
Burada ev yapımı harika kekler vardı. Öyle ki yedikçe içlerindeki tatlı buğday kokusu duyuluyordu.
.
İkinci kez gittiğimizde içerisi dopdoluydu. Güneş gören masaların birinde sol alt fotoğrafta görülen gençler neşeyle ve edeple muhabbet ediyorlardı. Öyle sıcak bir görüntü vardı ki, o sıcak ve pozitif enerjiyi fotoğraflamayı çok isterdim ama çekemedim ne yazık ki.
.
Okumaya doyamadığım tabelalar ve ilanlar vardı: Özellikle hava durumunu anlatan taş bir harikaydı. Her okuduğumda gülümsetiyor beni bu yazı.
Şimdi naçizane ve kabaca taşın anlattığı hava durumunu çevireyim:
Taş ıslaksa: Hava yağmurludur
Taş kuruysa: yağmur yoktur
Taşın gölgesi varsa: Hava güneşlidir
Taşın üstü beyazsa: Kar vardır
Taşı göremiyorsanız: Hava sislidir
Taş sallanıyorsa: Hava rüzgarlıdır
Taş yukarı-aşağı atlayıp zıplıyorsa: Deprem sözkonusudur
Taş yerinde yoksa: Kasırga vardır:)
(Hatırlayan
olur mu bilmem; Deliler diye Zeki Alasya-Metin Akpınar parodisi vardı
çok çok eskiden. hayal mayal aklımda kalan yerleri var. Hiç
unutmadıklarımdan biri gene hava durumuyla ilgiliydi. Delilerden biri
hava durumunu anlatıyordu: elinizi pencereden dışarı uzatıyorsunuz,
ıslanıyorsa yağmur vardır, ıslanmıyorsa yoktur diyordu. Okuyunca komik
gelmese de, yaşayınca komik oluyordu :))
.
Bu yere girdiğimiz anda bizi karşılayan kişi bu yerin sahibiydi. Direkt Selim’le muhatap olmuştu. Yumruklarını hazırlamış, boksör pozisyonunu almış; dövüş biliyor musun, hadi dövüşelim diyordu. Dil bilmemesine hiç aldırmıyordu, lisanı halle durumu kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. İkinci gidişimizde de bizi hemen tanımış ve Selim’in eline tebeşirleri tutturmuş resim yapması için ayrılan bu yere götürmüştü. Selim’e ve dahi Kerim’e öyle iyi gelmişti ki çizmek.
.
Görüldüğü gibi dakikalarca çizim yaptı çocuklarım. Öyle ki gelen çocuklar hayretle bizimkilere bakakaldılar.
.
Kapı ardında saklambaç oynayan çalışanlarla şaşkına dönen miniğim var burada da.
.
Çok ciddi çocuklar var burada da. Selim’in en sıkıntılı zamanlarıydı nasıl belli oluyor fotoğraflara bakınca:(
.
Bu
yerin sahipleri bir aileymiş. Zaten bitişiklerinde kendi evleri vardı.
Sıcak ve samimi bir ortamdı ve kesinlikle çok ferahtı.
Allah dileyen herkese keyifli, huzurlu ve elbette hayırlı gezmeler nasip etsin. Şimdilik hoşçakalın:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder