Parkta Bir Gün
geçirmiştim hani. Sıkkın olduğum ama esasında sıkkınlıklarımdan arınmış
olsam pek mutlu bir günümdü o gün. Çocuklara aktif olarak kendimi
verdiğim ve güvende ve mutlu olduklarından emin olduğum anda fotoğraf
makinemi elime aldım. Herşey kusursuz ve harikaydı. Bu konudaki tek
sıkıntım; çektiğim fotoğrafların bu eşsiz güzellikleri aksettirmek için
çok cılız, çok aciz ve çok yetersiz kalmasıydı. Bu yetersizliğin verdiği
hisle kapatıp makineyi tekrar seyre daldım. Bu sırada da içimde devamlı
tekrar eden bir şarkı vardı. Dayanamadım telefondan şarkıyı açtım ve
ömrümde belki de ilk kez cebimde telefon, açık sesle müzik dinlemeye
başladım. Neyse ki park boşalmıştı, yanımdan geçen tek tük insanlar
vardı onlar yaklaşınca da sesi kısıyordum.
Müziğin
etkisiyle daha farklı oldu dünya. Daha lirik oldu gördüklerim, daha
hayalsi, daha masalsı bir havaya büründü az önce seyrettiklerim. O
efsunlu hal üzerineyken gayri ihtiyari kamerayı elime aldım, ancak bu
kez fotoğraf çekmeye değil kamera kaydına başladım. Hoşuma gitmişti olan
biten, öyle ki şarkı bitene dek bu çekime devam ettim, hiçbirşey
düşünmeden sadece kaydettim. Ve eve gelip de kaydettiklerimi izlerken
bir de baktım ki kısa bir film çekmişim. Ama bu kendiliğinden oluş her
ne ise pek hoşuma gitti.
.
Son derece
ilkel koşullarda; misalen sağ elimle zar zor tuttuğum makine, sol
elimde üst cebimden düşmesin diye desteklediğim telefonla makineyi
odaklamaktan ve -zoom-lamaktan bile acizim ve tek elle hem makineyi
tutup hem de görüntü almaya çalışıyorum, bir yandan da devamlı beni
dürten Selim’e işaret parmağımla bekle, demeye çalışıyorum ama bunu
yaparken neredeyse makineyi düşürüyorum, hasılı çok hazırlıksız bir
kayda girişiyorum. Keşke diyorum tripodumu alsaydım ve hazırlansaydım.
Ama neyleyim ki ben plan program yapınca o işten soğuyor ve çok
beceriksizleşiyorum.
Neyse!
Fazlasıyla doğal olarak ortaya çıkan, üstelik içinde iki büyük karakter
oyuncusunu da barındıran bu filmi merak ederseniz buyrun derim:
..
Dün İ. ye
dedim ki; Deli Anne’yi izleme takip et. Yarın bir süprizim olacak sana.
Zavallı kocamın ilk kez sesinin gidip geldiğine şahit oldum korkuyla. Bu
deli kadın gene de rezillikler yapacak diye endişelendi tahminim. Zor
duyulur bir sesle; iyi mi olacak sürprizin yoksa kötü mü, diyebildi.
İşte bu kayıttı süprizim :)
.
Şimdi Gala’da teşekkür faslı :)
Özgürlük Yolu ve Dünyanın en iyi Müzikleri adlı yazımda kaydettiğim doğal ses videoları vardı. Oraya yazmıştı can Ayşe’m, canım Ayşe’m;
(Ayşe’nin samimi yazılarını okumanızı şiddetle tavsiye ederim) Selim’in
yönetmen olmasını istiyorsun ya hani, bence sen de senaryo yazıp film
çekebilirsin, demişti. Belki de o fikri duymak bile o kadar hoşuma gitti
ki, ben bilinçlendirmeden bilinçaltım alıp içine yerleştirdi ve ilk
fırsatta bunu yapmam için dürttü beni. Bir de İsmail Abi, yani tam
olarak bu tarz birşey değildi bahsettiği ama film konusunu ilk ondan
duyduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Her ikisine de teşekkür ederim.
Başka diyenler var da unutmuşsam affedin!
.
Şimdi
üşenmez de vakit ayırabilirsem, Selim ve Kerim’i küçüklükten sinema ile
kaynaştırmak adına, onları aktif olarak konunun içine dahil edip, kısa
filmler çekmek niyetim. Ama dediğim gibi yapabilirsem, belki de uzağa
atılan bir hayal olur benim için. Dikiş dikmek, resim yapmak gibi.
İnşaallah çocuklar için vazgeçmem bu fikirden de yapabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder