16 Ekim 2012 Salı

Hayatımda Bir İlki Başarmışım



Parkta Bir Gün geçirmiştim hani. Sıkkın olduğum ama esasında sıkkınlıklarımdan arınmış olsam pek mutlu bir günümdü o gün. Çocuklara aktif olarak kendimi verdiğim ve güvende ve mutlu olduklarından emin olduğum anda fotoğraf makinemi elime aldım. Herşey kusursuz ve harikaydı. Bu konudaki tek sıkıntım; çektiğim fotoğrafların bu eşsiz güzellikleri aksettirmek için çok cılız, çok aciz ve çok yetersiz kalmasıydı. Bu yetersizliğin verdiği hisle kapatıp makineyi tekrar seyre daldım. Bu sırada da içimde devamlı tekrar eden bir şarkı vardı. Dayanamadım telefondan şarkıyı açtım ve ömrümde belki de ilk kez cebimde telefon, açık sesle müzik dinlemeye başladım. Neyse ki park boşalmıştı, yanımdan geçen tek tük insanlar vardı onlar yaklaşınca da sesi kısıyordum.
Müziğin etkisiyle daha farklı oldu dünya. Daha lirik oldu gördüklerim, daha hayalsi, daha masalsı bir havaya büründü az önce seyrettiklerim. O efsunlu hal üzerineyken gayri ihtiyari kamerayı elime aldım, ancak bu kez fotoğraf çekmeye değil kamera kaydına başladım. Hoşuma gitmişti olan biten, öyle ki şarkı bitene dek bu çekime devam ettim, hiçbirşey düşünmeden sadece kaydettim. Ve eve gelip de kaydettiklerimi izlerken bir de baktım ki kısa bir film çekmişim. Ama bu kendiliğinden oluş her ne ise pek hoşuma gitti.



.
Son derece ilkel koşullarda; misalen sağ elimle zar zor tuttuğum makine, sol elimde üst cebimden düşmesin diye desteklediğim telefonla makineyi odaklamaktan ve -zoom-lamaktan bile acizim ve tek elle hem makineyi tutup hem de görüntü almaya çalışıyorum, bir yandan da devamlı beni dürten Selim’e işaret parmağımla bekle, demeye çalışıyorum ama bunu yaparken neredeyse makineyi düşürüyorum, hasılı çok hazırlıksız bir kayda girişiyorum. Keşke diyorum tripodumu alsaydım ve hazırlansaydım. Ama neyleyim ki ben plan program yapınca o işten soğuyor ve çok beceriksizleşiyorum.
Neyse! Fazlasıyla doğal olarak ortaya çıkan, üstelik içinde iki büyük karakter oyuncusunu da barındıran bu filmi merak ederseniz buyrun derim:
.
.


Dün İ. ye dedim ki; Deli Anne’yi izleme takip et. Yarın bir süprizim olacak sana. Zavallı kocamın ilk kez sesinin gidip geldiğine şahit oldum korkuyla. Bu deli kadın gene de rezillikler yapacak diye endişelendi tahminim. Zor duyulur bir sesle; iyi mi olacak sürprizin yoksa kötü mü, diyebildi. İşte bu kayıttı süprizim :)
.
Şimdi Gala’da teşekkür faslı :) 
Özgürlük Yolu ve Dünyanın en iyi Müzikleri adlı yazımda kaydettiğim doğal ses videoları vardı. Oraya yazmıştı can Ayşe’m, canım Ayşe’m; (Ayşe’nin samimi yazılarını okumanızı şiddetle tavsiye ederim) Selim’in yönetmen olmasını istiyorsun ya hani, bence sen de senaryo yazıp film çekebilirsin, demişti. Belki de o fikri duymak bile o kadar hoşuma gitti ki, ben bilinçlendirmeden bilinçaltım alıp içine yerleştirdi ve  ilk fırsatta bunu yapmam için dürttü beni. Bir de İsmail Abi, yani tam olarak bu tarz birşey değildi bahsettiği ama film konusunu ilk ondan duyduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Her ikisine de teşekkür ederim. Başka diyenler var da unutmuşsam affedin!
.
Şimdi üşenmez de vakit ayırabilirsem, Selim ve Kerim’i küçüklükten sinema ile kaynaştırmak adına, onları aktif olarak konunun içine dahil edip, kısa filmler çekmek niyetim. Ama dediğim gibi yapabilirsem, belki de uzağa atılan bir hayal olur benim için. Dikiş dikmek, resim yapmak gibi. İnşaallah çocuklar için vazgeçmem bu fikirden de yapabilirim.

Hiç yorum yok: