Hayatımda
3 Peter tanıdım ben. Biri, üniversitedeyken tanıştığım biriydi. İngiliz
Elçisi’nin oğlu; çok müşfik, çok iyi niyetli, jet pilotu olan abisini
elim bir kazada henüz kaybetmiş, bu yüzden fazlaca üzüntülü ve hüzünlü
biriydi. Ancak ona rağmen, bir -aman- demenizde sizi teselli etmeye
girişirdi. Bir başka Peter, bir haftalığına yanında çalıştığım bir
İngilizdi. Türk olan kibirli, kaba ve görgüsüz eşinin aksine son derece
kibar, nezih ve nazik biriydi. Bir başka Peter ise burada karşıma
çıkartıldı. Bitişik komşum oldu hatta. Üçünün de ortak özelliği; ak pak,
temiz ve çok güzel yüzleri, nezaketleri, gerçek İngiliz centilmeni
sıfatını hak eden incelikleri.
Evet,
Peter ne mutlu ve çok şükür ki komşum oldu benim. İnceliklerini,
nezaketini ve peygamberi ahlakını yaz yaz bitiremeyebilirim. Dinlemek
isteyenler beri gelsin:
Peter;
kesinlikle çok aydınlık, çok temiz ve nurani yüze sahip biri. Yaşı
epeyce olmalı, zira torunları var ama bana sorsanız 40 derim ancak yaşı.
Gülpembe sıfatını hak eden pembe beyaz bir yüzü var. Neredeyse bebek
gibi de bir cildi. Ve bu ciltte ışıl ışıl ışıldayan masmavi gözleri var;
samimiyetle bakan, insanın içini ısıtan. Beyazlaşmış ama hiç
dökülmemiş havalı saçları ve özenle kesilmiş, tertemiz bıyığı ve de
sakalı var. Sırtı hafifçe eğik ama asla kambur değil. Benim pek sevdiğim
şeydir zaten o hafif eğim, kibirlinin büyüklenerek dimdik duruşunun
aksine, bana edebi anlatır o duruş. Genelde, pek asil bulduğum renk
olan; lacivert giyiyor; lacivert her daim temiz ve ütülü bir gömlek,
lacivert bir pantolon ve gri pantolon askısı kullanıyor. Aslında birgün
kendimi aşıp izin istemek, fotoğraflarını çekip buraya koymak istiyorum,
hem de çok istiyorum ama sanırım bir takım sıkıntıları var şu sıra o
yüzden çekiniyorum.
Bu
elmalar bahçemizden. Peter’ın bahçesinde de bu elmanın ağacından var.
Meşhur İskoç Elması. Ama benim için ilginç tarafı; bu leziz elmaların
gülpembe rengi ve daha ötesi elmanın içindeki pembemsi gölgelerdi.
Burada gördüğüm; Peter, karşı teyzemiz Ann ve daha birçoklarının tıpatıp
bu elmanın içine benzeyen yüzleri var. Gülpembe hepsi.
.
Peter’la
buraya ilk geldiğimizde, ben henüz tam bir yaban öküzü iken ve
panjurların arasından etrafı gözlüyorken karşılaştım. Karşı komşu ile
birbirlerine birşeyler anlatıyor, şakalaşıp gülüşüyorlardı. Yaşadığımız
bu bölgeye ilk ısınmam gene bu vesileyle oldu. Bu insancıl manzara
çekincelerimden biraz uzakta tuttu beni. Derken henüz mahallede kimseyle
tanışmamışken kapıda karşılaştık. Önce kuru bir selam etti, ya da ben
öyle sandım ama sonradan baktım ki koca adam yanımıza kadar gelip
güzelce tanıştı. Bundan sonra ne zaman karşılaşsak o gül yüzünü
gülümseyerek daha da parlattı. Ki gözleri her daim ışıldıyordu.
Birgün
gene kapıda karşılaştık. Bize biraz beklememizi, bizim için birşeyi
olduğunu söyledi. İçeriye gitti, elinde bir küçük paketle çıkageldi.
Marketten alınmış bir dolu kiraz paketiydi elindeki. Bize vermesindeki
sebepse; kirazların Türkiye’den gelmesiydi. Çok etkilendik, hatta öyle
ki yemeye kıyamadık kirazları. Gördükçe sevdik herbirini.
Bu sırada
benden ziyade İ. ile karşılaşıyor ve onunla muhabbet ediyorlardı. Bir
ara eşinin ve çocuklarının ismini yazar mısın bana demiş İ. ye, öyle ki
ezberleyebileyim. Bir de mutlaka söylemem gerek; evi, bahçesi çok temiz.
Camları ışıldıyor her daim, cilalı gibi. Kapıları bembeyaz ve hiç
lekesiz. Biz onunkilere dikkat kesildikten sonra dış mekan temizliğine
daha bir özendik.
Birgün
bahçeyle uğraşıyordu Peter. Selim, Peter’ın sıcaklığından aldığı
cesaretle camı tıklatıp duruyordu. Bakmadı Peter. Ben herhalde iyi
gününde değil diyordum. Sonradan farkettim; başta Peter ve burada
gördüğüm hemen herkes asla ve kat’a evinize, hele ki camlardan evinizin
içine bakmıyor ve Peter da muhtemeldir ki camın tıklatılma sesini
duymasına rağmen evin içine bakmaktan kaçınıyordu. Sonraki günlerde
bahçesine işçiler geldi ve dikkat ettim ki asla kaldırmıyorlardı
başlarını, oysa bizde eli işte gözü oynaşta olur ne yazık ki çoğu
insanın değil mi? Ben sırf bu sebepten bile bu insanları çok sevdim. Çok
edepli birşeydir birine bakmamak, bir haneye kafayı uzatmamak. Zaten
camlar hep açık burada, bakan birileri varsa o da yalnızca biziz.
Birgün
gene kapıda karşılaştık. Pazardı. Markete gidiyorum gazete ve ekmek
almaya, birşeye ihtiyacınız var mı, dedi. İnanamadım, zira buradaki
insanların soğukluğundan (İskoçların nispeten sıcak olduklarını
duymuştuk ama bunca değildi) öyle çok dem vurmuşlardı ki böylesi güzel
meziyetlerden birini onda görmek, bu sıcaklık harika birşeydi.
Birgün İ.
bahçe işlerini Peter’a sordu. Nasıl yapacağını, ne alet alacağını
bilmiyordu. Peter alması gereken aletleri anlattı, olmazsa beraber
bakmaya gidebileceklerini, bu sırada isterse kendi aletini
verebileceğini ama en iyisinin güneşli bir günde bu işi beraber
yapmaları olduğunu ve bize memnuniyetle yardım edebileceğini söyledi.
Öylesine sarf edilmiş bir söz sandık biz söylediklerini; nezaketen
kullanılmış. Değilmiş. Bu konuşmanın ardından günler süren yağmur
ansızın dindi ve kıymetli güneş göründü. Öyle ki bir güneş göründüğünde
herkes bahçesini düzenlemeye girişmişti. Bizim çimlerin alıp başını
gittiği, minik bir yaban tarlası formatındaki bahçemiz öksüz gibi
içlerinde sırıtıyordu. Ben güneşi ve çim kesmek için kaçan bu nadir
fırsatı düşünürken ve iç geçirirken kapı çaldı. Açtım. Bir de ne göreyim
Peter gül yüzüyle karşımdaydı. Öyle tane tane konuşuyordu ki anlamamak
imkansızdı. Bahçedeki çimleri biçmek için izin istiyordu, evet izin
istiyordu. Bu koskoca adam, giyinmiş çizmesini, iş kıyafetini, sanki
görevli gibi gelmiş izin istiyordu. Ben çok mahçup oldum ama
mahçubiyetimi anlatacak söz de bulamadım. Yanısıra bahçeye çıkmak için
evin kapısını değil, garajı kullanmak istiyordu. Öyle ki evin içine
girmeyecekti. Garajın kapısını açacaktım, ilk defa denediğim için
açmakta zorlanıyordum. Gene izin istedi, ben bakayım dedi, ben cengaver
ve kaba saba Türk kadını hala açmaya uğraşıyordum, o hala izin istiyordu
ve asla ve kat’a elini anahtara yaklaştırmıyordu, orada öylece benim
abukluğumu izliyor ve müdahale etmiyordu. Hamlede bile bulunmuyordu.
Sonunda saçmalayı kesmem gerektiğine dair beynime komut gitti ve
anahtarı Peter’a teslim ettim. Açtı kapıyı, gitti uzunca süre kendimiz
gibi yabani olan otlarımızı temizledi. Yetmedi bir de ön bahçeye geçti.
Bu sırada birazdan geleceğini söyleyerek evine gitti. Benim adımı da
tekrar sorup öğrenmişti. Döndüğünde, çok net ve berrak şekilde; Mü-mi-ne
deyip bana seslendi ki, yıllar var ki kimseler ismimi bunca düzgün
söylemedi. Hasılı Peter bu sebepten bile gönlümü epeyce fethetti.
Döndüğünde
gözlerimin içine daha büyük ışıltıyla; hatta anlayamadığım muzır ve
çocuksu bir ifadeyle bakarken gördüm onu. Önce anlayamadım, Selamün
aleyküm, dedi ardından ve anladım. Öğrendiği kelimeyi sarfetmenin
çocuksu sevincini yaşıyordu. Bir de elinde iki adet şekerleme saklamış,
çocuklara sürpriz yapıyordu. Selim ona teşekkür etti ve öyle açık
şekilde; you’re welcome, dedi ki, adeta Selim’e öğretmek istiyor gibiydi
İngilizce’yi. Çocuklar keyfetti. Bense bu kez ön bahçeyi kesip biçen bu
koca yürekli ve nurani adamın karşısında mahçubiyetten neredeyse
ölüyordum. Peter geride kalan çöpleri de kusursuz iş çıkaran bir görevli
gibi topladı ve gitti. Bir farkettim ki yeterli kelimeye sahip olamayan
ben, adeta Japon selamı verir gibi eğilip bükülmekteyim. Bu sırada bana
döndü dedi ki; neye ihtiyacınız olursa, lütfen çekinmeyin, biz sizin
buraya gelmenizden çok memnununuz, dedi. Ve Peter hakikaten kalbimi
fethetti.
Akşama İ.
teşekkür etmek için kapısına gitti. “Merhaba, nasılsın” diyerek
karşıladı İ. yi. Meğerse bizden sebep Türkçe öğrenmeye çalışıyormuş.
Üstelik İngiltere’ye gelen bizlerin aksine o gayret ediyordu bizim
dilimizi öğrenmek için.
Peter,
buradaki başarılı bir akademide öğretmenmiş. Yanılmıyorsam Tarih
öğretmeniymiş, hatta Yunan Tarihi gibi bir ders veriyormuş. Haliyle
bizim kültürümüzü de biliyor. Tarihimizin çok kuvvetli olduğunu,
Berlin’e bir müzeye gittiğinde oraya kaçırılan Türk eserlerini gördüğünü
ve çok üzüldüğünü de söylemişti.
Bir
süredir evde pek yok Peter. Pek fazla da gözükmüyor. Bazen korkuyorum,
ya olumsuz birşey olduysa diyorum, bazen de bencilce ilgisinden mahrum
kaldığımız için burkuluyorum. Hasılı bu peygamber ahlaklı adamdan çok
etkileniyorum ve Allah onu da, ailesini de korusun ve böyle iyi
insanları çoğaltsın diyorum. Bizi de iyilerden yapsın ve iyilerle
karşılaştırsın şimdiki gibi ve her daim. AMİN!
1 yorum:
Biz de sevdik Peter i :))
Yorum Gönder