14 Eylül 2012 Cuma

Hola : Sataşma Var!



Selim ve Franky’nin Çavdar Tarlasında koşturmacaları bitti ve Franky ile vedalaştık. Eve geldik. Selim’le bir süre Franky’nin, Miss Stoneman’ın (giderek sevdalısı olduğu öğretmeni) ve diğer çocukların muhabbetini yaptık. Bir süre sonra Selim bana -Anne, hola ne demek?- diye sordu. Gün boyu İngilizce kelimeler sorup duruyor şu sıralar zaten. Hola, bildiğim kadarıyla İspanyolca merhaba demek, dedim. Hem -Hola- da nereden çıktı diye ekledim? Okulda bazı büyük çocuklar, hola-hola diyorlar bana, dedi. İlk etapta; belki seni İspanyol sanıp selamlaşıyorlardır, dedim; direkt en olumsuz ihtimali önüne sürmek istememiştim, doğrusu ben de ilk etapta olumsuz düşünememiştim. Belki, olabilir, dedi. Konu öylece kapandı ama ben düşünmeye devam ettim. İşkillenmem ve detayını öğrenmem gerektiğini hissettim ve hafife almamam gerektiğini. Ama Selim’i olumsuzluğa yönlendirmeden öğrenmeliydim meseleyi.
Tekrar yanına gittim.
Ben: Selim’cim okuldaki  bu büyük çocuklar sana -hola, hola, dediklerinde sen kendini nasıl hissettin?
Selim: Pek iyi hissetmedim.
Ben: Neden iyi hissetmedin peki?
Selim: Çünkü ne demek istediklerini anlamıyorum.
Ben: Peki sence seninle selamlaşıyorlar mı ya da şakalaşıyorlar mı, yoksa başka birşey mi? (Aslında alay etmek demek istedim ama hem içim elvermedi bu kelimeyi, hem de belki öyle değildir ve şartlandırmayayım istedim)
Selim: Benimle alay ediyor olabilirler.
Ben: Nereden anladın bunu?
Selim: Çünkü bunu dedikten sonra hep beraber gülüyorlar :(…
İçim cız, cız, cız etti. Anlamıştım meseleyi. Demek üst sınıftaki zibidiler benim gariban yavrumun İngilizce bilmediğinden istifade edip üstüne gidiyorlardı öyle mi? Vay canına, yaşamak ne zor sahiden. Ta küçüklükten itibaren yaşam bir savaş gibi. Al işte ortadaydı örneği. Ve çocuklar bazen ne de zalimdi.
Ama koyvermedim meseleyi ve ne de kendimi. Anne dirayetini ve sağduyusunu takınarak (Deli bir anne ne denli yapabilirse artık) irdelemeye devam ettim:
Ben: Peki bu çocuklar ders aralarında mı yapıyorlar bunu? (Amacım teneffüslerde sıkıştırıp sıkıştırmadıklarını öğrenmekti)
Selim: Bazen küçük eğitim aralarında da yapıyorlar (Ah, içim eridi, küçük eğitim arası diye kabullenmiş bir de durumu yazık ki:( Şu çocuklar ne zavallı oluyor bazen değil mi?)
Ben: Peki, bunu hergün yapıyorlar mı?
Selim: Evet, genellikle!
Al işte, öylesine bir anda söylediği bir cümleyi işitmesem öğrenemeyektim. Üstüne gitmesem gene öğrenemeyecektim. Çünkü okul nasıldı desem hep iyi, iyi değilse kötü diyor ama kötülük sebebini eften püften şeylerle anlatıyor ama şimdi kurcaladıkça bambaşka birşeyden dem vuruyor.
Anlattığı için Selim’e gene çok teşekkür ettim. Akşam İ. ye anlattım herşeyi. Ne tevafuk ki o günün akşamında İ. ye Council’den (belediye gibi birşey diyorum çünkü bizim belediyelerden kesinlikel farklı) bir broşür verilmişti. Çocuğunuzda karşınıza çıkan problemlerde tanı koymak, destek almak vesaire ile ilgili. Ve bu tip durumlarda kişisel haklarımızın neler olduğuna dair. Böylesi sataşmaların, daha ileriki aşamada dışlamaların vesaire çocuğun ruhsal dünyasına yansımasını; çocuğun içine kapanması, huysuz ve öfkeli olması, uyku problemlerinin ortaya çıkması gibi tüyolar veriyordu. Ve gene bu durumda hangi destek birimlerinin aranacağı, neler yapılacağı, kanuni hakların neler olacağı ve bu işin devamında büyük suç unsuru  olduğu yazıyordu.

Bu bilgi zihnimizde taze iken İ. ile birlikte bir kez daha -hola- mevzusunu konuştuk Selim’le. Hemen hemen aynı cümleler karşılık verdi Selim. (Ki bu uydurmadığının en büyük kanıtı benim için) İ. de bu türden şeyleri anlatmasının, bunu bilhassa hiç vakit kaybetmeden yapmasının çok önemli ve isabetli olduğunu söyledi. Selim’e de şunu tembihledi: bu çocuklara git ve de ki: Benimle şakalaşıyor musunuz? (Dalga mı geçiyorsunuz, bana sataşıyor musunuz  kısmını sonraya bırakacağım dedi, belki Selim’in bu cümlesi çocukları durdurabilir diye düşünmekteydi. Hoş bana kalsa hemen öğretmenleri devreye sokayım derim ama ilk etapta Selim’in ufak da olsa mücadele etmesini yeğledi İ. tabii ki) Selim’in çok hoşuna gitti bu fikir. Cümleyi sık tekrar ederek kendine ezberletti. Peki sordun diyelim cevaplarını anlayacak mısın dedi İ, anlamasam da sormak istiyorum dedi bizimki. Belki gerçekten şakalaşıyorlardır ve bu şekilde hoşlanmadığımı anlarlar ve keserler dedi. Ben İspanyol değilim, nasıl denir, onu da demek istiyorum dedi.
İ. Selim’e şunları da söyledi: Bu çocuklar belki şakalaşıyorlar bilmiyorum. Ama sen rahatsızsan buna çözüm bulabiliriz. Sen önce bir sorarsın, şayet devam ederlerse öğretmene, daha da devam ederse çocukların ailelerine o da olmazsa polise dek gidilebilir. Çünkü sürekli olarak bunu yapmaları halinde suç işlemiş olurlar, dedi. Selim bundan çok etkilendi. Bir anda bedenini şişirdi, yüzüne güven ifadesi yerleşti; öyle miii, hmm, bu çok iyi, dedi.
Ertesi gün İ. okuldan almaya gitti Selim’i. Geldiğinde sorduk. Anlattı Selim:
-Gene yanıma geldiler. Hola dediler. Ben de benimle şakalaşıyor musunuz, dedim. Ve kestiler hola demeyi. Sanırım anladılar ne demek istediğimi.
Bir sonraki gün sordum gelmemişler yanına. Ertesi gün de. İnşallah bunca basit kalsın iş ve burada bitsin. Allah da çocuklarımızı iyi, halis, temiz insanlarla, arkadaşlarla karşılaştırsın ve iyi anıları, anları olsun hayırlısıyla daima! AMİN!

1 yorum:

nghnca dedi ki...

Benim kızım da aglayarak geldi bir gün,okulda 1.siniflar için düzenlenen partide büyük kızlar onlarla ilGileniyordu.kizim çekinmiş resim kağıdı isteyememisti gidip kizimİn Arapca bilmediğini söylemiştim zavallı neden söyledin bilmediğimi ,sadece cekingen oldugumu dusunselerdi deyip durdu..simdi kimse ona birsey söylemiyormus bilmiyor diye:((Gececek bunlar..guzel olacak sonu ins...;)