Selim ve Franky’nin Çavdar Tarlasında koşturmacaları
bitti ve Franky ile vedalaştık. Eve geldik. Selim’le bir süre
Franky’nin, Miss Stoneman’ın (giderek sevdalısı olduğu öğretmeni) ve
diğer çocukların muhabbetini yaptık. Bir süre sonra Selim bana -Anne,
hola ne demek?- diye sordu. Gün boyu İngilizce kelimeler sorup duruyor
şu sıralar zaten. Hola, bildiğim kadarıyla İspanyolca merhaba demek,
dedim. Hem -Hola- da nereden çıktı diye ekledim? Okulda bazı büyük
çocuklar, hola-hola diyorlar bana, dedi. İlk etapta; belki seni İspanyol
sanıp selamlaşıyorlardır, dedim; direkt en olumsuz ihtimali önüne
sürmek istememiştim, doğrusu ben de ilk etapta olumsuz düşünememiştim.
Belki, olabilir, dedi. Konu öylece kapandı ama ben düşünmeye devam
ettim. İşkillenmem ve detayını öğrenmem gerektiğini hissettim ve hafife
almamam gerektiğini. Ama Selim’i olumsuzluğa yönlendirmeden
öğrenmeliydim meseleyi.
Tekrar yanına gittim.
Ben: Selim’cim okuldaki bu büyük çocuklar sana -hola, hola, dediklerinde sen kendini nasıl hissettin?
Selim: Pek iyi hissetmedim.
Ben: Neden iyi hissetmedin peki?
Selim: Çünkü ne demek istediklerini anlamıyorum.
Ben: Peki
sence seninle selamlaşıyorlar mı ya da şakalaşıyorlar mı, yoksa başka
birşey mi? (Aslında alay etmek demek istedim ama hem içim elvermedi bu
kelimeyi, hem de belki öyle değildir ve şartlandırmayayım istedim)
Selim: Benimle alay ediyor olabilirler.
Ben: Nereden anladın bunu?
Selim: Çünkü bunu dedikten sonra hep beraber gülüyorlar :(…
İçim cız,
cız, cız etti. Anlamıştım meseleyi. Demek üst sınıftaki zibidiler benim
gariban yavrumun İngilizce bilmediğinden istifade edip üstüne
gidiyorlardı öyle mi? Vay canına, yaşamak ne zor sahiden. Ta küçüklükten
itibaren yaşam bir savaş gibi. Al işte ortadaydı örneği. Ve çocuklar
bazen ne de zalimdi.
Ama
koyvermedim meseleyi ve ne de kendimi. Anne dirayetini ve sağduyusunu
takınarak (Deli bir anne ne denli yapabilirse artık) irdelemeye devam
ettim:
Ben: Peki bu çocuklar ders aralarında mı yapıyorlar bunu? (Amacım teneffüslerde sıkıştırıp sıkıştırmadıklarını öğrenmekti)
Selim:
Bazen küçük eğitim aralarında da yapıyorlar (Ah, içim eridi, küçük
eğitim arası diye kabullenmiş bir de durumu yazık ki:( Şu çocuklar ne
zavallı oluyor bazen değil mi?)
Ben: Peki, bunu hergün yapıyorlar mı?
Selim: Evet, genellikle!
Al işte,
öylesine bir anda söylediği bir cümleyi işitmesem öğrenemeyektim. Üstüne
gitmesem gene öğrenemeyecektim. Çünkü okul nasıldı desem hep iyi, iyi
değilse kötü diyor ama kötülük sebebini eften püften şeylerle anlatıyor
ama şimdi kurcaladıkça bambaşka birşeyden dem vuruyor.
Anlattığı
için Selim’e gene çok teşekkür ettim. Akşam İ. ye anlattım herşeyi. Ne
tevafuk ki o günün akşamında İ. ye Council’den (belediye gibi birşey
diyorum çünkü bizim belediyelerden kesinlikel farklı) bir broşür
verilmişti. Çocuğunuzda karşınıza çıkan problemlerde tanı koymak, destek
almak vesaire ile ilgili. Ve bu tip durumlarda kişisel haklarımızın
neler olduğuna dair. Böylesi sataşmaların, daha ileriki aşamada
dışlamaların vesaire çocuğun ruhsal dünyasına yansımasını; çocuğun içine
kapanması, huysuz ve öfkeli olması, uyku problemlerinin ortaya çıkması
gibi tüyolar veriyordu. Ve gene bu durumda hangi destek birimlerinin
aranacağı, neler yapılacağı, kanuni hakların neler olacağı ve bu işin
devamında büyük suç unsuru olduğu yazıyordu.
Bu bilgi
zihnimizde taze iken İ. ile birlikte bir kez daha -hola- mevzusunu
konuştuk Selim’le. Hemen hemen aynı cümleler karşılık verdi Selim. (Ki
bu uydurmadığının en büyük kanıtı benim için) İ. de bu türden şeyleri
anlatmasının, bunu bilhassa hiç vakit kaybetmeden yapmasının çok önemli
ve isabetli olduğunu söyledi. Selim’e de şunu tembihledi: bu çocuklara
git ve de ki: Benimle şakalaşıyor musunuz? (Dalga mı geçiyorsunuz, bana
sataşıyor musunuz kısmını sonraya bırakacağım dedi, belki Selim’in bu
cümlesi çocukları durdurabilir diye düşünmekteydi. Hoş bana kalsa hemen
öğretmenleri devreye sokayım derim ama ilk etapta Selim’in ufak da olsa
mücadele etmesini yeğledi İ. tabii ki) Selim’in çok hoşuna gitti bu
fikir. Cümleyi sık tekrar ederek kendine ezberletti. Peki sordun diyelim
cevaplarını anlayacak mısın dedi İ, anlamasam da sormak istiyorum dedi
bizimki. Belki gerçekten şakalaşıyorlardır ve bu şekilde hoşlanmadığımı
anlarlar ve keserler dedi. Ben İspanyol değilim, nasıl denir, onu da
demek istiyorum dedi.
İ. Selim’e
şunları da söyledi: Bu çocuklar belki şakalaşıyorlar bilmiyorum. Ama
sen rahatsızsan buna çözüm bulabiliriz. Sen önce bir sorarsın, şayet
devam ederlerse öğretmene, daha da devam ederse çocukların ailelerine o
da olmazsa polise dek gidilebilir. Çünkü sürekli olarak bunu yapmaları
halinde suç işlemiş olurlar, dedi. Selim bundan çok etkilendi. Bir anda
bedenini şişirdi, yüzüne güven ifadesi yerleşti; öyle miii, hmm, bu çok
iyi, dedi.
Ertesi gün İ. okuldan almaya gitti Selim’i. Geldiğinde sorduk. Anlattı Selim:
-Gene
yanıma geldiler. Hola dediler. Ben de benimle şakalaşıyor musunuz,
dedim. Ve kestiler hola demeyi. Sanırım anladılar ne demek istediğimi.
Bir
sonraki gün sordum gelmemişler yanına. Ertesi gün de. İnşallah bunca
basit kalsın iş ve burada bitsin. Allah da çocuklarımızı iyi, halis,
temiz insanlarla, arkadaşlarla karşılaştırsın ve iyi anıları, anları
olsun hayırlısıyla daima! AMİN!
1 yorum:
Benim kızım da aglayarak geldi bir gün,okulda 1.siniflar için düzenlenen partide büyük kızlar onlarla ilGileniyordu.kizim çekinmiş resim kağıdı isteyememisti gidip kizimİn Arapca bilmediğini söylemiştim zavallı neden söyledin bilmediğimi ,sadece cekingen oldugumu dusunselerdi deyip durdu..simdi kimse ona birsey söylemiyormus bilmiyor diye:((Gececek bunlar..guzel olacak sonu ins...;)
Yorum Gönder