19 Haziran 2012 Salı

Erkek Çocuk Annesi Olmak

rkek Çocuk Annesi Olmak

by Deli Anne on 19/06/2012
Giderek daha çok ayırdına varıyorum; iki kuduruk erkek çocuğuna sahip bir anne olduğumun. İkisi de kardeş, fıtratları farklı iki kardeş ama erkek olmaları hasebiyle illa ki çakışıyor çoğu haltları daha doğrusu azgınlıkları. Taşınma, seyahat, yerleşme vesaire durumlarında giderek daha, daha artan coşkun, taşkın ve azgın taarruzlara karşı çoğunlukla çaresizim. Çaresisiz! Tehditler, şantajlar, cezalar, yaptırımlar faydasız. Durumu kabullenmem gerek belli ki, bunu bilsem de idare etmek asıl zor iş.
Eskiden Selim için şunu söylerdim, hiç düşünmeden hem de, kolaylıkla: Selim zor bir çocuk, zorluğu da bana, ama yaramaz değil. Şimdi tümden değiştirdim bu söylemi: Sanırım yaşının, yaşadığı şartların, önceki arkadaşlarının etkisiyle zıvanadan çıktı Selim. Şimdi tek söylediğim kuduruk bir oğlum olduğu. Ve çok hareketli. Yerinde duramıyor artık. Masada yemek yerken zıp zıp zıplıyor, durmaya kalksa ayaklarını oraya buraya vuruyor, hani eli dursa ayağı durmuyor dedikleri cinsten. İki adım yürütsen -ah yoruldum, vah patladım- diye adeta yerlerde sürünüyor, adım başı kaldırımlara seriliyor ama sözkonusu yatakta zıplamak olunca bana mısın demiyor, ya da otelde, restoranda yahut en münasebetsiz yerde hiç durmadan koşabiliyor. Ve mümkün değil durmuyor.
İçindeki o menem enerjiyi (ki ben artık patlak enerji diyorum adına) atsın diye götürdüğümüz parklar da olmuyor derdimize çare. Zira parkta iki tur attıktan sonra büyük adam gibi gelip de yanımıza oturuyor. Ya da toprakla, yerde bulduğu çer çöple sakin sakin oynuyor. Ama asla ve kat’a koşmuyor, hareket etmiyor. Hareket etmek için kapalı alanı ve en çok da yatakları, restoranları seçiyor.
Son bir senedir her gittiğimiz yerde bir vukuatı ve yüzünde bir nişanesi oluyor. İzmir’de yataktan yatağa zıplıyordu, delice ve tonu giderek artan biçimde. Daha doğrusu şuurunu kaybetmişçesine. Çtonk! diye  kalorifere vurdu yanağını böyle bir gün.Üstelik canı da kıymetli, hep diyorum ya; algıları ve duyuları da çok açık, küçük bir acı onda devasa boyutlara ve haliyle devasa tepkilere dönüşebiliyor. Neredeyse aklını yitirecekti o gün acıdan, şoka girdiğinden şüphelenip tokadı geçirmiştim de öyle sakinleşmişti. Yanağı boylu boyunca morarmış ve derin bir çukur oluşmuştu. Şükür ki başka birşey olmamıştı. Yanak yağ tabakası olduğu için vücut tarafından emilimi çok ağır olur, bu yüzden 6 ayı bulabilir düzelmesi, demişti doktor. Şimdi yanağında hala tek gamze gibi dolaşıyor ortalıkta.
Derken New York’ta Central Park Macerası. Kimini güldüren, kimini şoke eden kaplumbağa ısırığı. Ve şimdi İngiltere. Bilim Merkezi denen bir yerde yaşından büyük bir aleti kullandığı için burnuna aldığı bir darbe. Şükür ki oldukça cüzi bir yara diğerlerinin yanında. Ve inşaallah bu kadarıyla kalır vukuatları da.
Gelelim Kerim’e. Fıtraten hareketli olduğu bir gerçek, hele ki Selim’in sakin geçen bebekliğiyle kıyaslayınca. Bir de bu halin üstüne abisinin en azgın zamanlarına denk gelmesi ve taklit gücünün son derece yüksek olması eklenince her türlü anormallik vuku buluyor. Şu yaşında Sıpaymaden! deyip oraya buraya vuruyor, kendini çarpıyor sözümona abisinden gördüğü Spiderman oluyor. Eline geçirdiği kalem, bıçak, çatal ne varsa kılıca dönüştürüp kıran kırana bir mücadeleye girişiyor karşısındaki ile. Üstelik cüssesinden ve yapabildiklerinden bi’haber kendini tam bir yetişkin addedip herşeye gücü yeter sanıyor, yetmeyince daha da sapıtıyor. Şimdi yeni yeni edindiği mağazalarda saklanmaya işine bir de kaçıp gitmeyi ekledi. Hem de çaktırmadan. Minicik birşey de, gözönünde sanıyorken bir de bakmışsınız ki yok! Mesela gözüm hep onda ama Selim birşey söylerken, dönüyorum, bir kaç saniye hepi topu, sonra tekrar çeviriyorum bakışlarımı Kerim’in olduğu yere yok! yok! yok! Aklım gidiyor geliyor, yok! Sağa bakıyorum, yok! Sola bakıyorum, yok! Sonra bir de bakıyorum ki sanki hiç gitmemiş gibi yanımda bitiyor! Böyle bir günde kayboldu gene. Yanımızda sanıyoruz, sakiniz. Çok kısa bir süredir kayıp ancak yok işte! Meğerse onca kısa sürede restorandan, holden, girişten ve kapıdan geçip otelin dışına çıkmış. Korkunç değil mi? Ve gene çok şükür ki, sakin girişi var otelin ve daha öteye gitmemiş.
İki gündür kocaman bir park ve oyun alanı keşfettik. Burada kaydırağa giden yolda birde baktım ki, maymun gibi üstteki demirlere asılmış, kaydırağın başında dengesizce sallanıyor. Düştü düşüyor derken ters döndü ve yüzündeki o korku büyük bir keyfe dönüştü hem de Yiih-haaa sesleri eşliğinde. Ardından bu hareket envai çeşit şekilde tekrarlandı o günde. Taklit, Deneme-Yanılma ve Cahil çocuk cesareti birleşince varın siz düşünün gerisini.
Şimdi bu iki kuduruğu birlikte düşünün. Çoğunlukla -Hıya, dış, dış!- efektleri ile hareket ediyorlar ve tekmeler, yumruklar havada uçuşuyor. Hele ki otele girişleri ve çıkışları var ki tam evlere şenlik. İki adet gürültü makinası gibi, üstelik de kurt gibi hareketli canlı bir anda eşkiya gibi basıyorlar otelin salonunu. Odaya girene dek hareket, gürültü ve talan devam ediyor. Ta ki odanın kapısı kapanıyor. Ve sanırım yan odalar dışındaki tüm otel sakinleri derin bir oh çekiyor.
Türkiye’de olsak bu denli aldırmayacağım belki, ne de olsa hepimiz birbirimize benzeriz. Ancak hem burada acemi ve yeniyiz hem de maazallah Barbar Türkler fobisini canlandıracak aile gibiyiz. Şimdi en büyük dileğim: bir an önce yerleşmek ve Selim’i acilen profesyonel bir yüzme okuluna göndermek. Zira onun için en uygun sporun ve desarj yönteminin bu olduğunu sanıyorum. Hem suya sevdalı, hem de patlak enerjisini atmanın en harika ve sağlıklı yolu bu. Hem su belki biraz sakinleştirir bu kuduruk halini. Ve hem de sık hastalanmasının önüne bu yolla geçilebilir. Üstelik bence profesyonel olarak yapabilir de yüzme işini.
Aklımda iki örnek var: Biri 2 kez Dünya şampiyonu olan Rus buz patencisi: İrina Slutskaya. Küçükken çok sık hastalandığı için doktorlar aktif ve çok düzenli spora başlamasını salık vermiş. Ailesi de 4 yaşında buz patenine yazdırmış. Bir diğeri 7 dalda olimpiyat madalyası alan Amerikalı yüzme sporcusu: Michael Phelps. O da çok kuduruk olduğu için doktorlar yüzmeye gitmesini önermiş. Belki diyorum; çocukların o bitmek bilmeyen (ama nedense hep uygunsuz yerde) o patlak enerjilerini uygun bir yere akıtmalarına izin verirsek bir iyi sporcu yetiştirmeye vesile olabiliriz.
Şimdi şu aşağıdaki fotoğraflara bakın rica ederim. Eli yüzü düzgün bir kare yakalayamamın sebebi ne sizce? Ya da Kerim’in adamakıllı  fotoğraflarının azlığının?
.
Dışarıda koştukları nadir anlardan. Lakin bu keyfin acıya dönüşmesi an meselesi. Elim böğrümde izliyorum; zira her an sıkı bir fiskeyle yere indirebilir Kerim’i Selim. Yoksa kendi halinde düşmeleri onca korkutmuyor beni.
.
Ve işte geliyor bir kazadan sonra. En azından kendisi düştüğü için feryat figan etmiyor. Ama keyifsiz oldukça: Tutmuş paçasını anlatıyor yaklaştıkça: Anne, ben yaralandım. Seliiiiim, ben yaralandım. Ola ki duymadım ekliyor: Nümineeee ben yaralandım:)
!!Önemli not: Yorumlara, maillere, mesajlara (Facebook ve Twitter’dan da) cevap vermeyi deniyorum ama gene beceremiyorum. Bloglara dahi çok çok az göz atabiliyorum. Şu sıralar affedin beni! Eşyalar gelmek üzere ve hala evimiz yok! Otel değiştirdik ve bir sürü telaşe. Sanırım eve geçip de tastamam yerleşmeyinceye dek toparlanamayacağım.

Hiç yorum yok: