İki
erkek çocuk biraraya gelince dahi, ortalık illa ki aksiyon gölüne
çevrilir, bilenler bilir. Haliyle okula giden çocukların bu yönde daha
da çığrından çıkması kaçınılmaz birşeydir. Zaten epeyce hareketli,
aksiyona ve didişmeye meyilli Selim için de durum aynen bu yöndedir.
Giderek daha çok sertliğe, kapışmaya, güce odaklanan, elindeki en
kırılgan, en zarif oyuncağı dahi -Hiya! dış! dış!- efektleriyle
birbiriyle çarpıştıran Selim’in ‘Bale Yapan Yıldız: Nimni’ Hikayesi
bu yüzden çok özeldi benim için. Çok da hoşuma gitmişti; sakince ortaya
birşeyler çıkarması, yaratıcılığını devreye sokması, dinozor, ejderha,
timsah, ejder, yılan hasılı cümle vahşi hayvanat ritüelinin dışına
çıkması kıymetliydi benim açımdan. Zira çok uzun süredir naif resimler
çizmiyordu. Haliyle bu seriyi devam ettirmesi için onu epeyce teşvik
ettim. Teşviğin baskıya dönüşmesinden korkarak da belli belirsiz
yönlendirmelere giriştim. Nimni’ye övgülerimi, renkli çizim kalemleri,
defterler vs. ile süsledim. Sonuçta Selim yeniden Nimni’yi çizdi ancak
hikaye çok değişmişti. Şöyle ki;
Önce herkes mutluymuş. Ve güleryüzlü.
Ve maaile bu evde yaşıyorlarmış. Ev de güleryüzlüymüş. Kapılarını çizerken tahtadanmış dedi ve hikaye o an aldı başını gitti. Hikayenin akışına bıraktı kendini Selim öyle ki.
Görüldüğü gibi bir yerde hayvanat meşgalesi ayyuka çıkıyor illa ki. Ve muzırlık ve şiddet ve gerilim. Bir de hayvan sevgisi tabii. Öyle ki tahtakurularının başka türlü ölmesine gönlü el vermedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder