29 Ocak 2012 Pazar

Bugün Bunu Öğrendim



Ergenlik çağlarımda Psikoloji ve Psikanaliz ile haşır neşir olmaya başladım. Bu konulara ilgi duyan büyük ablam ve aldığı cilt cilt kitaplar, bir de okula yolu düşen idealist bir Rehber Psikolog vesilesiyle. Küçük yaşıma rağmen, bu türden kitapları içer gibi okudum. Üstelik basit kitaplar değildi bahsettiklerim, çoğu uzmanlık eğitimi hedef alınarak yazılmış, teorik ders kitapları niteliğindeydi. Çok iştiyaklı ve iştahlı imişim demek ki.
Okudum, okudum. Seçici değildim, ne var ne yok okudum: Adler, Fromm, Horney, Yalom, Jung, Geçtan, Teber, Reich gibi bilinenleri ve daha az bilinenleri. Yanısıra büyük abimin kişisel gelişim kitaplarını okuyordum. Açtım, çok açtım. O zamanlar okuduklarımdan ne aldım bilmiyorum, ama sanki sadece doyurulmaya muhtaçtım ve tıka basa yiyerek kendimi doyuruyordum. Halbuki oldum olası teoriden yana zayıf bir insandım. Ben birşey öğrenmek istediğimde tersten başlardım, konunun teorisinden değil de örnekten girerdim meseleye örneğin. Bunca kitap arasında, onca yaşımda ne yapmışım hatırlamıyorum inanın. Aklında ne kaldı deseler, koca bir -HİÇ- derim.
Lise yıllarımda Leo Buscaglia ile tanıştırıldım. Ablam aldı, ben okudum gene. Durmaksızın. Kitaplara gömüldüm, notlar aldım, yazdım, çizdim. Sanki Buscaglia kitapları önceki onlarca teorik ve felsefik kitabın çok daha seyreltilmiş ve yaşama daha da indirgenmiş haliydi. Basitti. Belki de bu yüzden çok sevdim. Belki de kendi basitliğimdendi sevgim ve yakın ilgim. Her neyse, bilmiyorum. Deseler ki, Leo Buscaglia’dan aklında ne kaldı, öncekilerin aksine onlarca paragraf ve anektod sayabilirim. İlginç değil mi?
Sevmiştim ben bu adamı. Adına Sevgi Pıtırcığı vs. denerek küçültülmeye, intihar etti denerek absürdleştirilmeye ve kendiyle çelişiyor izlenimi verilmeye çalışılabilir (Sevgiyi anlatan birine bu hırs niyedir, onu da bilmiyorum) ama bendeki etkisi gayet masum ve iyidir. Şimdi okuyamam o kitapları muhtemelen ama, o zamanlar benim için idealdi diyebilirim. Kendini sevmeyi, insanı sevmeyi, yaşamdakileri sevmeyi öyle içten ve sanırım İtalyan sempatikliği ve sıcaklığı içinde öyle tatlı bir huzurla anlatmıştır ki bir nevi kişisel gelişim görevi görmüştür bende kitapları. Çekingenliğimi üstümden atmayı, kendimi saklamadan ortaya koymayı ve bunu yaptıkça doyumsuz lezzetinin farkına varmayı, yaşama kör gözle değil farkındalıkla bakmayı, yaşama yelken açmayı, korkmamayı sanırım ilk kez bu kitaplar vesilesiyle duyumsadım. Ve birine seni seviyorum demenin ne büyük tat olduğunu, her iki taraf için de ne büyük değişikliğe sebep olduğunu bu ilk, temel, basit cümlelerle kavradım. En önemlisi babama -Seni Seviyorum- demeye vesile olmuştur bu kitaplar, ki; babamla o güne dek ‘olmayan ilişkimizi’ bambaşka boyutlara taşımıştır.

Mutlu olamam değişirsem, salt sizin bencilliğinizi doyurmak için. Hoşnut da olamam durmadan eleştirdiğinizde beni,  sizin gibi düşünmediğim ya da görmediğim için. Uyumsuz diyorsunuz bana; oysa inançlarınıza her karşı çıkışımda, siz de benimkilere karşı çıkıyorsunuz. Aklınızı biçimlendirmeye çalışmıyorum. Biliyorum ki kendinizi bulma savaşı veriyorsunuz. Bu yüzden bana akıl vermenizi kabul edemem. Çünkü kendimi bulma çabasındayım ben de!

“Bir tek gül, benim bahçem, bir tek dost, benim bütün dünyam olabilir.”

“İşte bu benim! Beni tüm zayıflık ve aptallığımla, her şeyimle alın.  Alamayacaksanız, bırakın beni, öylece kalayım.”

“Gülmek; “saf” denme riskini göze almaktır.
 Ağlamak ise; “duygusal” görünme riskini…
Birine yakınlaşmak; “kendini kaptırma” riskini,
Duygularını açmak; “kendini ortaya koyma” riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; onları başkasına kaptırma” riskini göze almaktır.
Sevmek; “karşılık görememe” riskini…
Yaşamak ise; “ölme” riskini göze almaktır.
Umutlanmak; “hayal kırıklığına uğrama” riskini
Çabalamak ise; “başarısız olma” riskini göze almaktır…
Ama riskler yaşanmalıdır. Çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir, ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.”

“Her insanı, içinde, daha iyi bir konum kazanma özlemine kaynaklık eden bir x etmeni olan, benzersiz bir birey olarak görüyorum. Benliğinizde salt size özgü ve başkalarından farklı olan, farklı görmenize, farklı duyumsamanıza ve farklı tepki göstermenize neden olan birşeydir bu. Hepimizde bunun var olduğuna inanıyorum. Dilerim, yaşamınızda, kişiliğinizi geliştirmenize yardım eden birisine rastlamak şansını elde etmişsinizdir. Çünkü eğitimin özü, belki de, beyinlere bilgi yığmak değil, bireyin kendi benzersizliğini anlamasına yardımcı olup, bunu nasıl geliştireceğini öğretmek ve sonra başkalarıyla nasıl paylaşacağını göstermektir.”

Şu haliyle; -Ben gelmedim dava için, benim işim Sevi için” diyen Yunus Emre’yi anımsatır bana dedikleri. Ve belki modern zamanların basit erenleridir bu türden insanlar. De, bu insanlara bu yoğun kızgınlık nedendir bilemedim. 
Buscaglia’dan aklımda sayısız anektod kaldı demiştim ya; en çok hatırladığım da sıcak İtalyan ailesi ve orada yaşadıkları. Mesela şu örnek; her akşam yemeğinde -Bugün ne öğrendik?- sorusunun cevabını verirlermiş birbirlerine. Bugün bunu öğrendim, deyip hergün mutlaka yenilenen bir bilgiyi paylaşırlarmış birbirleriyle. Babası şart koşarmış bu durumu. Dün farkettim ki; zorlamaya gerek yok sahiden her gün en az yeni birşey öğreniyoruz yahut öğrenmeliyiz. Her günü bir önceki günün tekrarından çıkaracak en asli yol bu benim nazarımda. Beni birbirinin aynı tekrarlayan günler çok ürkütür mesela, ölecek kadar boğulurum böylesi zamanlarda. Ki;
“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!”
hadisini en büyük düsturum yapmayı isterken, belki bu yolla farklı kılabilirim günlerimi düşüncesiyle başlıyorum bu bölüme.
Hasılı, Bugün Bunu Öğrendim başlığı altında, elden geldiğince kendime dair, sevdiklerime dair, hayata dair öğrendiklerimi yazmak niyetimdeyim. Vira Bismillah!
Ha, Bugün Ne mi Öğrendim? :
“Çok uzaklarda bir adamın, yazdıklarıyla beni ne denli etkilemiş olduğunu, şimdi, şu an gene yazarak öğrendim!”
Gene, yazı kendimi öğretti bana, diyen Hz. Mevlana’ya hak verdim.
Ve bir adam daha varmış meğerse, aynı hislerle sevdiğim ve etkilendiğim, onu da başka güne ekleyeyim.

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: