Ergenlik
çağlarımda Psikoloji ve Psikanaliz ile haşır neşir olmaya başladım. Bu
konulara ilgi duyan büyük ablam ve aldığı cilt cilt kitaplar, bir de
okula yolu düşen idealist bir Rehber Psikolog vesilesiyle. Küçük yaşıma
rağmen, bu türden kitapları içer gibi okudum. Üstelik basit kitaplar
değildi bahsettiklerim, çoğu uzmanlık eğitimi hedef alınarak yazılmış,
teorik ders kitapları niteliğindeydi. Çok iştiyaklı ve iştahlı imişim
demek ki.
Okudum,
okudum. Seçici değildim, ne var ne yok okudum: Adler, Fromm, Horney,
Yalom, Jung, Geçtan, Teber, Reich gibi bilinenleri ve daha az
bilinenleri. Yanısıra büyük abimin kişisel gelişim kitaplarını
okuyordum. Açtım, çok açtım. O zamanlar okuduklarımdan ne aldım
bilmiyorum, ama sanki sadece doyurulmaya muhtaçtım ve tıka basa yiyerek
kendimi doyuruyordum. Halbuki oldum olası teoriden yana zayıf bir
insandım. Ben birşey öğrenmek istediğimde tersten başlardım, konunun
teorisinden değil de örnekten girerdim meseleye örneğin. Bunca kitap
arasında, onca yaşımda ne yapmışım hatırlamıyorum inanın. Aklında ne
kaldı deseler, koca bir -HİÇ- derim.
Lise yıllarımda Leo Buscaglia
ile tanıştırıldım. Ablam aldı, ben okudum gene. Durmaksızın. Kitaplara
gömüldüm, notlar aldım, yazdım, çizdim. Sanki Buscaglia kitapları önceki
onlarca teorik ve felsefik kitabın çok daha seyreltilmiş ve yaşama daha
da indirgenmiş haliydi. Basitti. Belki de bu yüzden çok sevdim. Belki
de kendi basitliğimdendi sevgim ve yakın ilgim. Her neyse, bilmiyorum.
Deseler ki, Leo Buscaglia’dan aklında ne kaldı, öncekilerin aksine
onlarca paragraf ve anektod sayabilirim. İlginç değil mi?
Sevmiştim
ben bu adamı. Adına Sevgi Pıtırcığı vs. denerek küçültülmeye, intihar
etti denerek absürdleştirilmeye ve kendiyle çelişiyor izlenimi verilmeye
çalışılabilir (Sevgiyi anlatan birine bu hırs niyedir, onu da
bilmiyorum) ama bendeki etkisi gayet masum ve iyidir. Şimdi okuyamam o
kitapları muhtemelen ama, o zamanlar benim için idealdi diyebilirim.
Kendini sevmeyi, insanı sevmeyi, yaşamdakileri sevmeyi öyle içten ve
sanırım İtalyan sempatikliği ve sıcaklığı içinde öyle tatlı bir huzurla
anlatmıştır ki bir nevi kişisel gelişim görevi görmüştür bende
kitapları. Çekingenliğimi üstümden atmayı, kendimi saklamadan ortaya
koymayı ve bunu yaptıkça doyumsuz lezzetinin farkına varmayı, yaşama kör
gözle değil farkındalıkla bakmayı, yaşama yelken açmayı, korkmamayı
sanırım ilk kez bu kitaplar vesilesiyle duyumsadım. Ve birine seni
seviyorum demenin ne büyük tat olduğunu, her iki taraf için de ne büyük
değişikliğe sebep olduğunu bu ilk, temel, basit cümlelerle kavradım. En
önemlisi babama -Seni Seviyorum- demeye vesile olmuştur bu kitaplar, ki;
babamla o güne dek ‘olmayan ilişkimizi’ bambaşka boyutlara taşımıştır.
“Mutlu olamam değişirsem, salt sizin bencilliğinizi doyurmak için. Hoşnut da olamam durmadan eleştirdiğinizde beni, sizin gibi düşünmediğim ya da görmediğim için. Uyumsuz diyorsunuz bana; oysa inançlarınıza her karşı çıkışımda, siz de benimkilere karşı çıkıyorsunuz. Aklınızı biçimlendirmeye çalışmıyorum. Biliyorum ki kendinizi bulma savaşı veriyorsunuz. Bu yüzden bana akıl vermenizi kabul edemem. Çünkü kendimi bulma çabasındayım ben de!“
“Bir tek gül, benim bahçem, bir tek dost, benim bütün dünyam olabilir.”
“İşte bu benim! Beni tüm zayıflık ve aptallığımla, her şeyimle alın. Alamayacaksanız, bırakın beni, öylece kalayım.”
“Gülmek; “saf” denme riskini göze almaktır.Ağlamak ise; “duygusal” görünme riskini…Birine yakınlaşmak; “kendini kaptırma” riskini,Duygularını açmak; “kendini ortaya koyma” riskini,Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; onları başkasına kaptırma” riskini göze almaktır.Sevmek; “karşılık görememe” riskini…Yaşamak ise; “ölme” riskini göze almaktır.Umutlanmak; “hayal kırıklığına uğrama” riskiniÇabalamak ise; “başarısız olma” riskini göze almaktır…Ama riskler yaşanmalıdır. Çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir, ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.”
“Her insanı, içinde, daha iyi bir konum kazanma özlemine kaynaklık eden bir x etmeni olan, benzersiz bir birey olarak görüyorum. Benliğinizde salt size özgü ve başkalarından farklı olan, farklı görmenize, farklı duyumsamanıza ve farklı tepki göstermenize neden olan birşeydir bu. Hepimizde bunun var olduğuna inanıyorum. Dilerim, yaşamınızda, kişiliğinizi geliştirmenize yardım eden birisine rastlamak şansını elde etmişsinizdir. Çünkü eğitimin özü, belki de, beyinlere bilgi yığmak değil, bireyin kendi benzersizliğini anlamasına yardımcı olup, bunu nasıl geliştireceğini öğretmek ve sonra başkalarıyla nasıl paylaşacağını göstermektir.”
Şu
haliyle; -Ben gelmedim dava için, benim işim Sevi için” diyen Yunus
Emre’yi anımsatır bana dedikleri. Ve belki modern zamanların basit
erenleridir bu türden insanlar. De, bu insanlara bu yoğun kızgınlık
nedendir bilemedim.
Buscaglia’dan
aklımda sayısız anektod kaldı demiştim ya; en çok hatırladığım da sıcak
İtalyan ailesi ve orada yaşadıkları. Mesela şu örnek; her akşam
yemeğinde -Bugün ne öğrendik?- sorusunun cevabını verirlermiş
birbirlerine. Bugün bunu öğrendim, deyip hergün mutlaka yenilenen bir
bilgiyi paylaşırlarmış birbirleriyle. Babası şart koşarmış bu durumu.
Dün farkettim ki; zorlamaya gerek yok sahiden her gün en az yeni birşey
öğreniyoruz yahut öğrenmeliyiz. Her günü bir önceki günün tekrarından
çıkaracak en asli yol bu benim nazarımda. Beni birbirinin aynı tekrarlayan günler çok ürkütür mesela, ölecek kadar boğulurum böylesi zamanlarda. Ki;
“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!”
hadisini en büyük düsturum yapmayı isterken, belki bu yolla farklı kılabilirim günlerimi düşüncesiyle başlıyorum bu bölüme.
Hasılı,
Bugün Bunu Öğrendim başlığı altında, elden geldiğince kendime dair,
sevdiklerime dair, hayata dair öğrendiklerimi yazmak niyetimdeyim. Vira
Bismillah!
Ha, Bugün Ne mi Öğrendim? :
“Çok uzaklarda bir adamın, yazdıklarıyla beni ne denli etkilemiş olduğunu, şimdi, şu an gene yazarak öğrendim!”
Gene, yazı kendimi öğretti bana, diyen Hz. Mevlana’ya hak verdim.
Ve bir adam daha varmış meğerse, aynı hislerle sevdiğim ve etkilendiğim, onu da başka güne ekleyeyim.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder