10 Kasım 2011 Perşembe

Maymun Edilmiş Annelik


Bizim ailenin fertlerinin çoğunluğu çok gözler, az konuşur. Annemden gelen kuvvetli gözlemleme genlerimizin etkisiyle böyleyiz sanırım. Selim’in dünyaya gelmesiyle birlikte tüm dikkatimi Selim’e verene dek iyi gözlemciydim ben de. Galiba toplu taşıma araçlarını, kalabalık ortamları sevmem ve metropollerden herşeye rağmem vazgeçmemem bu yüzden. Ve hatta herşeye rağmen, her telden insana değmem de bu yüzden.

Dışarda olduğum her an, bir kitaba gömülmemişsem yahut kulağımda müzik yoksa dikkatim tümden etraftaki insanlarda olur. Kulağıma çalınan ufacık konuşmalardan devasa hikayeler uydurduğum çoktur.
Hele öğrenciyken ayaklı rasathane gibiydim tümden. Cep telefonları henüz dünyayı istila etmemişken, telefon kulübelerinde, ailemi aramak için bolca vakit geçirirdim. Sırada bekleyen insanlarla onlardan habersizce ahbap olurdum. Telefon görüşmesi yapan kişinin hayatına girerdim mesela, görüşme boyunca pek sıkı fıkı olurdum o şahısla. Ardından bir şekilde o insanlardan biri ile karşılaşmışsam, ki bu çok sık olurdu, ne de olsa öğrenci semtinde oturuyordum, bir kez gördüğüm bir insan gibi değil, gayet samimi biri gibi karşılardım o insanı, bazen gülümserken yakalardım kendimi, bazen selam verirdim gayri ihtiyari. Hasılı, iyi ki anne oldum ve bu yolla şapşallıklarımı bir parça durdurdum.
İlk annelik sarhoşluğunu atlattıktan sonra kısmen uyanışa geçti gözlemleme halim. Ama tam uyanma haline geçemedim. Selim biraz büyüyüp de, kendini idare etmeye başlayınca gözümü açmaya başladım yeniden dünyaya. Yalnız bu kez öyle başıboş değildim, anneydim ve pek azdı vaktim. Haliyle rasgele gözlemleri bıraktım ve algıma uygun davrandım; annelere odaklandım. Bu dönemde kendime yakın bulduklarıma bakmaktan kendimi alamadım. Misalen, saçları ancak toplanmayla şekil alabilmişken belli ki çocuk darbesiyle saçılmış ve bundan bihaber anneleri, dışarda çocuğunu zor zapteden ama hem de çekinen anneleri, kocaları gayet gürbüz ve zıpkın gibi, kendileri perperişan, kilolanmış ve bakımsız anneleri, hasılı gariban, çilekeş, derbeder olmuş anneleri acımayla, şefkatle karışık pek sevdim. Hatta bazen bu sevgide öyle ileri gittim ki, neredeyse gidip boyunlarına sarılmak ve ağlaşmak istedim.
Bir de kusursuz anneler vardı ki onlarla pek ilgilenmedim. Her yanı tastamam, kendinden emin yürüyen bu türden annelere bir yakınlık hissetmedim haliyle. Ya onlar uzaylıydı ya da ben tam bir ucubeydim. Bence ben değil, onlar anormaldi. Zira hem anne olup, hem nasıl bunca derli toplu olabilmişlerdi? Üstelik sakin ve engin. Hah! Mümkün değildi! Belki de Simone gibi simülasyondu hepsi. Ya da daha da mantıklısı, Stepford Kadınları gibi, cyborg kopyalarıydı sıradan annelerin.
Şimdilerde normale dönme uğraşındayım. Kilolarımın yarısından fazlasından kurtuldum. Aba gibi kıyafetleri bırakıp, yeni giysiler aldım. Makyaj yapmaya başladım. Saçlarıma şekil veremedim ama en azından salkım saçak hallerine, tülermelerine, yatışmayan tellere engel olmaya çalışıyorum. Ve kapıdan çıkarken, çocuklardan yana darbe almamaya çalışıyorum kıymetli başıma. Hasılı, İki dirhem bir çekirdek olamadım elbette ama, eskisine oranla kısmi düzelme yaşıyorum. Gene de özde anormal olan yapım, bir şekilde ayyuka çıkıyor. Şöyle ki;
Geçen gün dışarı çıkmak üzere hazırlanıyordum. Çocukları giydirdim. Her zamanki gibi, 1 haftalık tatile gidermişcesine tıka basa kapattığım çantamı hazırladım. Giyindim, makyajımı yaptım. Takılarımı taktım. Aynada kendime gülücük attım. Stepford Kadınları gibi değilsem de kısmen kendimden memnundum. Sonra hadi gidelim, demek üzere salona girdim ki, ah girmez olaydım. Kapıdan adımımı atar atmaz, dimdik, tamamen bilinçli bir şekilde yüzüme isabet alınmış, şiddetli bir tükürük yağmuruna tutuldum. Selim’di olayın müsebbibi. Kötü olaylarda yaşadığım travmatik şoka uğradım ilkin, sonra şaşkınlıkla bunu neden yaptın, dedim gayet sakince. Tabii şokun etkisiyle. “Ben ejderhayım anne, tükürüğümle ateş saçtım üzerine!” diyen Selim’e kızamadım, burkuldum sadece. Kime burkulduğum belli olmayan bir şekilde. Arkamı döndüm ve dedim kendime: Stepford Kadını olmak, senin neyine, dön pejmürde haline!

Hiç yorum yok: