Gelen bir ölümde bile, dünyaya dair heva
ve hevesler tek kalemde silinir ve tüm değerlerini gözümüzde
kaybederken, gelen çok sayıda kayıp haberiyle, hem dünya üzerinde
varmışım hem de yokmuşum gibi hissettim. İnsanımsı tek tarafım; içimde
yanan, böğrümü yakan harlı ateş ve onun verdiği ızdırap idi. Nasıl
yaşarım bundan gayri diyordum, nasıl bir daha eskisi gibi olabilirdim?
Olunuyor işte. Nasıl bilmem ama bir şekilde devam ediyor hayat.
Başlarda, ilk adımı gibi bebeklerin, ürkekçe ve sıkça tökezleyerek;
giderek daha az düşünüp nasıl yüründüğünü ve haliyle daha emin
ilerleyerek. Bütün olmaya gelince; o da ancak peyderpey. Yoldan toplayıp
can parçalarını, belki önce yamayarak gelişigüzel üzerimize, ardından
kaynadıkça yamalar ve yaralar, nispeten iyileşerek yola devam etmekten
ibaret olacak hayat.
Bazen çok kötü bir olay geldiğinde başa
donakalırız ya hani. Puslu, sisli gözlerin arkasından dünyaya bakarız.
Yaşadıklarımızın ağırlığı fiziksel olarak üstümüzdedir ancak gene de
sanki rüyadayızdır ya da öyle olduğunu umarız. Yaşadığımızın illa rüya
olması gerekir, aksi halde bu acıyla nasıl başederiz bilemeyiz? Zaman
geçer, acıya alışırız; an be an, peyderpey. Ve kabulleniriz başa geleni.
Giderek, yaşadığımız tazecik acıyı da katıp önümüze, sürüye sürüye
önceden yaptıklarımıza döneriz. Ama illa ki eskiye göre birşeyler
eklenmişizdir. İlla ki zerre-i miskal kadar da olsa bir değişim
geçirmişizdir. Hatta belki de dönüşüm. Kimbilir!
Yaşadığımız acı olayların toplumsal değişime, dönüşüme sebep olduğu kesin, ama bireysel, içsel dönüşüm şu an bahsettiğim. Bir kere ölüm düşmüşse bir yere, dünya düşer gönülden hemen.
İşte bunu hissetmeyi severim ben. Bu bakımdan insanların acısına değil
elbet ama kendi duyumsadığım acıya nerdeyse minnettar kalırım. Zira
gözümden düşmesi hoştur kaptırdıkça kaptırdığım dünya hayatının. Bu çok
uzun sürmeyecek de olsa, dünya gene beni kıskıvrak kavrayacak da olsa,
avuçlarına alıp benimle oyuncak gibi oynacak da olsa yakın zamanda, bu
hal üzerine olmayı severim.
Şimdi heveslerimin, özlemlerimin, boş ve
değersiz hayallerimin, boş ve değersiz şeylere iç geçirmelerimin, saçma
sapan takıntılarımın, aksadığında dünyanın duracağını sandığım ama
aslında hiçbirşeyin değişmediğini gördüğüm ritüellerimin, insanlara
nefsimden yana kırgınlığımın, insanların nefsinden yana kırgınlığının,
hele ki eşyanın beş para etmezliğinin, gözümde büyüyen sözümona
eksiklerin, kapanmayacak sandığım gediklerin ne denli boş, anlamsız,
oldukça kıymetsiz olduğunu idrak etmenin şuurunda olacağım bir süre
daha. Biliyorum ki, bir süre daha, zihnimi
kurcalayacak, fikrimi bozacak, ruhumu yoracak, gönlümü ‘ÖZ’den
uzaklaştıracak ve gözümü kapatacak düşünceleri yanıma
yaklaştırmayacağım. Önemli olanın sahip olduklarımın olmadığını, sahip olduklarımın kıymetini bilmek olduğunu hatırdan çıkarmayacağım!
Daha çok dua edeceğim. Daha çok
çırpınacağım kendimi bırakıp da. Kendimi daha az önemseyeceğim. Dünyayı
daha az önemseyeceğim. Daha çok ‘İnsan’ gibi hissedeceğim. Aslıma
döneceğim hasılı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder