Yeni kararlar
arifesindeyim. Bulanık kafamın dinginleşmesini bekliyorum, belki de
beklememeliyim. Yola devam etmeli mi, yoksa bambaşka işler içine mi
girmeli bunları düşünmekteyim. Dolayısıyla biraz hazin, biraz buruk,
biraz karmaşık bir haldeyim. Böyledir benim işlerim; büyük bir hazla
başladığım işte, gece demem, gündüz demem, gider de giderim; sanki hiç
sona ermeyecekmiş gibi, keyifli ve şevkliyimdir. Sonra birden keskin bir
bıçak darbesi almış gibi, aniden o işten kesiliveririm. Sanki o işi hiç
sevmedim, sanki bunca zaman sırtımda koca bir yükle ilerledim. Ve şunu
düşünmekteyim; olaylara veryansın etmek yerine, şükretmeliyim. Belki de
uzun süredir yapmak istediklerim için, itici bir güç oluşturmak adına
hazırlıktı hepsi. Belki artık düşünmek, tasarlamak yerine harekete geçme
vakti. Aldığım sinyalleri değerlendirme vakti.
Deli Anne bundan böyle devam
etmeyebilir. Yahut günlük kıvamından tastamam kopabilir. Belki biraz
ruhsuz olabilir. Ya da sadece Mutluluk Dersleri kalabilir. Yazmak içinse
başka arayışlar içindeyim. Belki yazdıklarımı sadece kendime
saklayabilirim, belki hiç bilinmedik yerlerde bilinmedik isimlerle
yazabilirim, belki bilinebilirim ama en çok istediğim; Deli Anne’yi
tümden kesebilirim.
Hasılı, halim gibi oldu bu Mutluluk Dersleri. Biraz hazin, biraz buruk dediğim gibi.
Mutluluk, beni AŞK’a çağıran, -Gel- diye
fısıldayan kitabı bulmada. Oturdukça o bankta, açtıkça sayfaları, an be
an yükselen, coşkunluk ve taşkınlık hissetmek yürekte. Kuşların,
ağaçların, rüzgarın, havanın şarkısına katılıp, aşkla cezbeye düşmekte
mutluluk. Derdimin dermanı AŞK’a aşık olmada mutluluk!
Mutluluk; okuma mevsiminin gelmesinde.
Hele ki; bahsi geçen kişi, yılın yarısında -hiç okumasan da iyi
kitapların olsun- dercesine kitap toplayan, yılın ikinci yarısında
soluksuz kalana dek okuyan biriyse. O zaman harikulade olur bu mevsim ve
de şahane!
Mutluluk; bir başka günde, bırakıp
zihnimi ardımda, sadeleşmek ve hafiflemek suretiyle kendimi dinlemede.
Derken gönül kapımdan içeri, edeple süzülen hallerle hallenmede
mutluluk. Ve giderek kendimi de bırakmak ardımda ve -BİR- olmada
mutluluk.
Mutluluk; karışık biraz hüzünle. Az önce
ruhumun ruhen kanatlandığı bu ağaç gölgesinde, şimdi cismimin cismen
öte yakaya geçmesinde. Ve bir zamanın daha, eklenmiş olması geçmiş
zamanın dehlizlerine. Bakarken bu görüntüye, içimden geçiyor şu cümle;
henüz terkedilmiş banklar gibidir Sonbahar. Nedense?!
Mutluluk; beni peyderpey güzele çeken
tevafuklar silsilesinde. -İlmin isteyene verileceğine- dair en güzel
alameti yaşamakta mutluluk. Bunun benim başıma geliyor olmasına şaşırmak
ve hayran kalmakta mutluluk.*
Mutluluk; tevafuklar yağmuruna
tutulduğum Ağaçlar ilminde zirveye ulaştığım bu kitabın karşıma
çıkarılmasında. Tarifsiz keyfe düşmekte bu sayede ve şükürler etmekte.
Mutluluk; dalında dahi bakmaya
kıyamadığım bu nadide çiçeklerin, döküldüğü sıradan kaldırımı en ala
sanat gösterisine dönüştürmesini büyük hazla seyreylemede. Bu Aziz
Sanatla kuşanmış olmaktan ve bunun farkına varmaktan alınan büyük hazda
mutluluk.
Mutluluk; akşamın güneşinin altın ışığı
altında seyretmek bir de bu harika eserleri. Ve Gidemediğim Bienal’e
içlenirken, tabiatın her anının binlerce Bienal’den ala olduğunu
farkedip irkilmekte. Üstelik; biletsiz, süresiz, açık hava şenliği
niteliğinde; biz gördükçe, her yerde. (Gene de gitmeli Bienal’e elbette)
Mutluluk; bu muazzam sanata şahitlik
etmekte. Kim demiş Sonbahar safi hüzündür diye. Estetiktir Sonbahar,
Yazın hırçınlığından ve keskinliğinden naifliğe geçiştir Sonbahar, biraz
edebe, biraz bilgeliğe çağrıdır Sonbahar. Ve ah, bu temizlendiğinde
içimi acıtan yapraklar. Ve alıp da hepsini eve dökmeyi arzuladığım bu
yapraklar. Hüzün, yaprakların dertop edilip sığıştırılmasıdır çöp
poşetlerine, bence!
Mutluluk; yıllardan sonra, ilk kez,
çocukların her ikisini de emanet edip emin ellere, Yarim İstanbul’a
karşı SEVGİLİ YARİM’le elele, gözgöze kaçamak yaptığımız Yeditepe
Cafe’de keyfetmekte. Bırakıp ardımda nice bıkkınlığı, anın tadını
çıkarmak bu güzel yerde. Ve bir damlacık anın lezzetiyle, kadir kıymet
bilmekte.
Mutluluk; Bir miniğin, ilk kez
karşılaştığı kalabalık kuş topluluğunun içinde, iki minik parmağıyla
gölgelediği, çekingen ve heyecanlı gülümsemesini seyretmekte. Ve bir
annenin bu vesileyle, evladının değişken ilk haline şahitlik etmesinde.
Keyifle.
Mutluluk; güneşin adeta şeffaflaştırdığı
bu caanım Çınar yapraklarını seyretmekte. Sanki ışığı alan her
yaprağın, canlanmasına, hayat bulmasına tanıklık etmede.
Mutluluk; küçük ayrıntılardan büyük keyif almakta.
Mutluluk; ev yolunda rast geldiğim, çim
biçme merasiminde. Ve taze biçilmiş çim kokusunu çekerek içime, yola
devam etmekte. Hele ki, günün ilk saatleriyse, hele ki şehir henüz
kalabalık değilse ve hele ki anne-oğul günlük yürüyüşünü emniyetle
bitirmek üzereyse.
Mutluluk; özel ve güzel bir kadınla
geçen, özel ve güzel bir günde. Mutluluk günün devamında yakalanan bu
muhteşem kareyi o günle özdeşleştirmede. Ve ne zaman baksam bu kareye;
özel ve güzel kadını hatırlayarak içten içe gülümsememde. (Canım
Esma’m)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder