28 Eylül 2011 Çarşamba

Mutluluk Dersleri 7


Yeni kararlar arifesindeyim. Bulanık kafamın dinginleşmesini bekliyorum, belki de beklememeliyim. Yola devam etmeli mi, yoksa bambaşka işler içine mi girmeli bunları düşünmekteyim. Dolayısıyla biraz hazin, biraz buruk, biraz karmaşık bir haldeyim. Böyledir benim işlerim; büyük bir hazla başladığım işte, gece demem, gündüz demem, gider de giderim; sanki hiç sona ermeyecekmiş gibi, keyifli ve şevkliyimdir. Sonra birden keskin bir bıçak darbesi almış gibi, aniden o işten kesiliveririm. Sanki o işi hiç sevmedim, sanki bunca zaman sırtımda koca bir yükle ilerledim. Ve şunu düşünmekteyim; olaylara veryansın etmek yerine, şükretmeliyim. Belki de uzun süredir yapmak istediklerim için, itici bir güç oluşturmak adına hazırlıktı hepsi. Belki artık düşünmek, tasarlamak yerine harekete geçme vakti. Aldığım sinyalleri değerlendirme vakti.
Deli Anne bundan böyle devam etmeyebilir. Yahut günlük kıvamından tastamam kopabilir. Belki biraz ruhsuz olabilir. Ya da sadece Mutluluk Dersleri kalabilir. Yazmak içinse başka arayışlar içindeyim. Belki yazdıklarımı sadece kendime saklayabilirim, belki hiç bilinmedik yerlerde bilinmedik isimlerle yazabilirim, belki bilinebilirim ama en çok istediğim; Deli Anne’yi tümden kesebilirim.
Hasılı, halim gibi oldu bu Mutluluk Dersleri. Biraz hazin, biraz buruk dediğim gibi.
Mutluluk, beni AŞK’a çağıran, -Gel- diye fısıldayan kitabı bulmada. Oturdukça o bankta, açtıkça sayfaları, an be an yükselen, coşkunluk ve taşkınlık hissetmek yürekte. Kuşların, ağaçların, rüzgarın, havanın şarkısına katılıp, aşkla cezbeye düşmekte mutluluk. Derdimin dermanı AŞK’a aşık olmada mutluluk!
Mutluluk; okuma mevsiminin gelmesinde. Hele ki; bahsi geçen kişi, yılın yarısında -hiç okumasan da iyi kitapların olsun- dercesine kitap toplayan, yılın ikinci yarısında soluksuz kalana dek okuyan biriyse. O zaman harikulade olur bu mevsim ve de şahane!
Mutluluk; bir başka günde, bırakıp zihnimi ardımda, sadeleşmek ve hafiflemek suretiyle kendimi dinlemede. Derken gönül kapımdan içeri, edeple süzülen hallerle hallenmede mutluluk. Ve giderek kendimi de bırakmak ardımda ve -BİR- olmada mutluluk.
Mutluluk; karışık biraz hüzünle. Az önce ruhumun ruhen kanatlandığı bu ağaç gölgesinde, şimdi cismimin cismen öte yakaya geçmesinde. Ve bir zamanın daha, eklenmiş olması geçmiş zamanın dehlizlerine. Bakarken bu görüntüye, içimden geçiyor şu cümle; henüz terkedilmiş banklar gibidir Sonbahar. Nedense?!
Mutluluk; beni peyderpey güzele çeken tevafuklar silsilesinde. -İlmin isteyene verileceğine- dair en güzel alameti yaşamakta mutluluk. Bunun benim başıma geliyor olmasına şaşırmak ve hayran kalmakta mutluluk.*
Mutluluk; tevafuklar yağmuruna tutulduğum Ağaçlar ilminde zirveye ulaştığım bu kitabın karşıma çıkarılmasında. Tarifsiz keyfe düşmekte bu sayede ve şükürler etmekte.
Mutluluk; dalında dahi bakmaya kıyamadığım bu nadide çiçeklerin, döküldüğü sıradan kaldırımı en ala sanat gösterisine dönüştürmesini büyük hazla seyreylemede. Bu Aziz Sanatla kuşanmış olmaktan ve bunun farkına varmaktan alınan büyük hazda mutluluk.
Mutluluk; akşamın güneşinin altın ışığı altında seyretmek bir de bu harika eserleri. Ve Gidemediğim Bienal’e içlenirken, tabiatın her anının binlerce Bienal’den ala olduğunu farkedip irkilmekte. Üstelik; biletsiz, süresiz, açık hava şenliği niteliğinde; biz gördükçe, her yerde. (Gene de gitmeli Bienal’e elbette)
Mutluluk; bu muazzam sanata şahitlik etmekte. Kim demiş Sonbahar safi hüzündür diye. Estetiktir Sonbahar, Yazın hırçınlığından ve keskinliğinden naifliğe geçiştir Sonbahar, biraz edebe, biraz bilgeliğe çağrıdır Sonbahar. Ve ah, bu temizlendiğinde içimi acıtan yapraklar. Ve alıp da hepsini eve dökmeyi arzuladığım bu yapraklar. Hüzün,  yaprakların dertop edilip sığıştırılmasıdır çöp poşetlerine, bence!
Mutluluk; yıllardan sonra, ilk kez, çocukların her ikisini de emanet edip emin ellere, Yarim İstanbul’a karşı SEVGİLİ YARİM’le elele, gözgöze kaçamak yaptığımız Yeditepe Cafe’de keyfetmekte. Bırakıp ardımda nice bıkkınlığı, anın tadını çıkarmak bu güzel yerde. Ve bir damlacık anın lezzetiyle, kadir kıymet bilmekte.
Mutluluk; Bir miniğin, ilk kez karşılaştığı kalabalık kuş topluluğunun içinde, iki minik parmağıyla gölgelediği, çekingen ve heyecanlı gülümsemesini seyretmekte. Ve bir annenin bu vesileyle, evladının değişken ilk haline şahitlik etmesinde. Keyifle.
Mutluluk; güneşin adeta şeffaflaştırdığı bu caanım Çınar yapraklarını seyretmekte. Sanki ışığı alan her yaprağın, canlanmasına, hayat bulmasına tanıklık etmede.
Mutluluk; küçük ayrıntılardan büyük keyif almakta.
Mutluluk; ev yolunda rast geldiğim, çim biçme merasiminde. Ve taze biçilmiş çim kokusunu çekerek içime, yola devam etmekte. Hele ki, günün ilk saatleriyse, hele ki şehir henüz kalabalık değilse ve hele ki anne-oğul günlük yürüyüşünü emniyetle bitirmek üzereyse.
Mutluluk; özel ve güzel bir kadınla geçen, özel ve güzel bir günde. Mutluluk günün devamında yakalanan bu muhteşem kareyi o günle özdeşleştirmede. Ve ne zaman baksam bu kareye; özel ve güzel kadını hatırlayarak içten içe gülümsememde.  (Canım Esma’m)

Hiç yorum yok: