24 Eylül 2011 Cumartesi

Edep Ya Hu! Edep!



Önceki gün kıyım edilmiş evlilik yıldönümleri, uzun zamanın birikmiş yorgunluğu üzerine içlenmiştim ya hani. Sabahında ayaklarım Kadıköy’e sürüdü beni. Kitapçılarda saatler geçirdim ve bu anların tesiriyle an be an keyfe geldim. Derken gözüme bir kitap ilişti, ki, tüm sıkıntılarımı bertaraf etti.  Yetmedi bir de şükrettim; iyi ki bunca sıkılmışım, iyi ki kitabın -GEL!- diyen çağrılarına kulak asmışım dedim. Öyle bir kitap ki; ismi, cismi, verdiği hissi tüm duyularımı harekete geçirdi ve tastamam aşka çağırdı beni. Zaten bilirim, terapim bellidir benim; -Aşktır!- ihtiyacını hissettiğim!
Kerim, dönüş yolunda uyudu. Ben de parkta, uyanmasını bekledim. Beklerken kitabı açtım, bir müddet yapraklarında gezinerek sevdim, okşadım. Konuştum onunla, konuştu benimle o da. Bambaşka bir haller içine girdim. Dünya halelendi, ağaçlar dile geldi. Rüzgar kulağıma şarkılar söyledi, kuşlar eşlik etti. Sanki cezbedeydim. Bir ara kitap, -aç beni!- dedi, açtım; HASET bölümüyle karşılaştım. Hemen kendimi dinledim, bu duygunun tesirinde miyim diye içimi yokladım. Sanmıyordum, ya da öyle umuyordum. Okumam bitti, kitabı kapattım. Haset öylece askıda kaldı. Derken Kerim uyandı. Yaşadığım başkalaşım değişmedi, dünya keyifle etrafımda dönmeye devam etti, Kerim’i de içine aldım öyle ki. Her zamanki telaşlarımdan ve tez canlılığımdan uzak, aheste aheste, ürkek ve minik adımların peşisıra gezdim. Emanetçisi olduğum bu miniğin, sıcacık eli avcumda, o nereye götürürse o yöne gittim. Şükürler içinde ilerledim ve nihayetinde eve girdim.
Her zamanki rutinimi gocunmadan uyguladım. Kerim’i sabırla, keyifle, müşfikçe yıkadım. Karnını doyurdum ve evde kendi haline bıraktım. Vazifemi tamamlamanın verdiği serbestiyle kahvemi aldım ve bilgisayarı açtım. Ah, açmaz olaydım! Bir mesaj gelmiş; Nurturia‘dan, zamanında arkadaşım(!) olmak için eklenmek isteyen ve eklenmiş birinden. Şikayetçiymiş benim Nurturia’yı kullanma biçimimden. Mesaj ona göre basit ve sözde iyi niyetli, bana göreyse epey zemheri! Okudukça haleler kayboldu, dünya netleşti ve tüm çatlakları belirginleşti. Az önce güle oynaya yanıma gelen ve sevgiyle, şefkatle karşılık bulan çocuk birden tarafımdan terslendi ve muhtemeldir ki, ne olup bittiğini çözemeden burkuldu içi, gitti.  Hiç suçu yokken kırıldı bir sabinin kalbi, incindi!* Ne diye; eğrisine laf edene, -nerem doğru ki- diye cevap veren deveden çok aşağı insanoğlundan birisi, hamaset duygularına yenilmiş diye. Ne diye; had bilinmezin biri, kendini terbiye etmekle uğraşmak yerine, terbiyesizce, bilmediği bir insanı terbiye etmeye kalkmış diye. Ya da kimbilir kimden kaynaklı hoşnutsuzluğunun zehrini akıtacak birini bulamadı da, o sıra benim yazıma denk geldi diye. Kendince özenli ama bence son derece sevimsiz ve ağdalı bir dille çemkire çemkire hem de. Ve kimbilir bu yolla gurur duymuş kendiyle.
Ah bu küçük insanlar, en büyük hasletleridir; yetemediklerine dil uzatarak kendilerince büyüklenmeleri! Dememişler mi; kendinizi olur olmaz yermeyiniz, had bilmezlerin diline düşebilirsiniz. Dememişler mi,  kendinizi gereğinden fazla küçültmeyiniz, densizin birine denk gelebilirsiniz. Benim kendime vurmalarımdan cesaret alıp, aynı rahatlıkla bana vurmaya kalkan cüretkarlar daha önce de karşıma çıkmıştı, şimdi de çıkıyor görüldüğü üzere!
Mesajı bir başkası bunca dikkate almayabilirdi ama benim çok takıntılı olduğum yerlere temas ediyor ve kendimi yazmaktan alıkoyamıyorum. Üstelik öylesine rahatsızım ki başka hiçbirşey yazamıyorum. Yazık ki, duygularım çok değişkendir, bir olumsuz sözle alabora olmam çok kolaydır benim. Bir an çok çoşkunken, bir sözle yerle bir olabilirim! Buyrun, bunu da öğrendiniz!
Meramıma gelince;
İlki; Mesaj dürüst ve samimi değil! Araya serpiştirilmiş övgüler göz boyamak maksatlı. Minik övgülerin dışında kalan yerlerde, iğneli ve elektrikli sözcükler kullanılması, ki bunun da nezaket görüntüsü altında yapılması, anlaşılır dille söyleyeyim; kısaca SİNSİCE yapılması bende tiksinti uyandırdı. Bir derdi olduğunda birinin, bunu dolaysız yoldan, direkt yapma cesareti yoksa susmalı. Ama susmak için kendini bilir olmalı! Kendini bilmiyorsa katrilyon kez düşünüp, bir konuşmalı!
İkincisi; en büyük derdim; EDEP YA HU, EDEP! Hani hep diyorum ya, şu mübarek hadis: YA HAYIR SÖYLEYİNİZ, YA DA SUSUNUZ! Konuşmak öyle kolay ki, bir kelimenin ağızdan çıkması an meselesi. Lakin konuşmaya başlamadan evvel kişi içini yoklamalı. Duygularının halis olduğundan emin ise empati kurmalı! Ben bunu diyeceğim ama karşımdaki ben olsaydım ne düşünürdüm diyebilmeli! Tabi bunlar için gerek ve yeter şart; iyi niyetli olmalı! O yoksa çabaların sahte ve beyhude!
İnsanoğlu ki; deveden öte nerdeyse her yanı eğri iken, nasıl olur da birini eleştirme hakkını kendinde görebilir? Nasıl olur da; bugün çemkirdiğini yarın bizzat kendisinin yapmayacağının garantisi yokken, başkası hakkında bu kadar rahat konuşabilir? Bence böylesi cüretkar insanlar, en emini; sonsuz kere düşünüp hiç konuşmamalı! Çünkü kirli dilleri, kirletiyor insanlığı ve de dünyayı!
Bir insan karşısındakine açıkça -gel beni eleştir- demedikçe kimse kimseyi eleştirmeye kalkmamalı! Benim düsturum budur! Bırakalım batının eleşelim, eleştirelim ve bu yolla gelişelim safsatalarını, kimsenin -ene-si hazzetmez eleştiriden, her seferinde gurura dokunur, benliğe dokunur ve ters teper! Çocuklarımızda bile görmek mümkün eleştirinin olumsuz etkisini. Benim de hoşuma gitmeyen binlerce şey oluyor, dilimin ucunda kelimeler sıralanıyor ama tutarım, tutmaya çalışırım kendimi, SEN KİMSİN Kİ KONUŞUYORSUN derim, KİMSİN Kİ, BEŞERSİN ŞAŞARSIN! BUGÜN LAF ETTİĞİNİ KİMBİLİR YARIN SEN YAPARSIN! Birinin yanlışını konuşmaktan haya ederim ben! Hele ki tanımadığım biriyse bu ve hele ki internet ortamında, maazallah!
Üçüncüsü, internet ortamı!!! Bence hepsinden önemlisi de bu. Bana diyor ki bu hanım, burada kimisi yakınını kaybediyor, kiminin çocuğu hastalanıyor ve sen kayıtsız kalıyorsun, birincisi; sana ne! ikincisi beni mi takip ediyorsun? üçüncüsü nerden, nasıl bu kadar eminsin? dördüncüsü sen bu densiz mesajı yazarken benim hayatımda herşeyin yolunda gittiğinden emin misin? Bunca hassas konulara değinen bir insanın, benim hassasiyetimi göz ardı etmesi ne yaman bir çelişkidir? Belki ben o sırada öldüm, belki başıma taş düştü! Ve sen bu durumda kendi derdine düşen taraf olmayacak mısın? Beşincisi, benim her halimi buraya yazdığım yanılgısındasın! Yanılıyorsun çoooook şeyden haberdar değil kimse. Olmak zorunda da değil! Altıncısı ve en önemlisi, bu hanıma yazdığım ilk cümle, keşke tüm bunları söylemek yerine tutsaydın dilini de, sadece bir hamle yapıp listenden çıkarsaydın! Çözüm bunca basitken karmaşıklaştırmaktan ne zevk aldın?
SONUÇ:
1. Ola ki Nurturia’ya girerseniz o hanımdan kullanma kılavuzu edininiz. Zira listenize eklenmek suretiyle ajanlık yapıyor olabilir. Ayrıca kendini oranın amiri olarak vazifelendirmiş besbelli.
2. Kendinizi küçültmeyiniz! Hatta bilakis büyükleniniz! Zira büyüklenirseniz densizlerin muhatabı olmazsınız. Bizim toplumumuzun çoğu komplekslidir. Büyüklenmek suretiyle ezici davranabilir ve densizleri sonsuza dek susturabilirsiniz!
3. O hanıma yazdığım gibi, günümü, aşkımı, şevkimi berbat etmeyi başardı. Gene de hakkımı helal ettim. Ancak evladımın hakkını Allah’a havale ettim.
4. Bana etrafımdakiler -sen her tip insanla birarada olabiliyorsun, oysa şu şu insanlar arıza tiplere benziyorlar, derlerdi aldırmadım hiç. Belki de aldırmam ve evrensel değil, seçici olmam, seçkin olanlara yakın durmam gerekli!
5. Buluşma, görüşme, tanışma fasıllarından korktum ben, mümkün olduğunca kaçtım da. Burada böylece iyiyiz. Çok muhabbet tez ayrılık getirir misali uzak durmak en iyisi. (Hoş bu hanımla buluşmadık, bu mevzu başka) Zira yüzyüze görüşmelerde ve belki de görüşememelerde beklenti giriyor araya. Ve sen aradın, ben aramadım, hep biz gel dedik, sen neden çağırmadın cümleleri sesli yahut sessiz telaffuz ediliyor ve yıpratıcı oluyor benim için. Belki siz diyeceğinizi diyor, hayatınıza devam ediyorsunuz (misal şu hanım) bense o konuda takılı kalıyorum ve günleri kendime de, aileme de zehir ediyorum.(Bu arada şimdiye kadar ki buluşmalardan epeyce keyif aldım, ancak sonrasındaki beklentilerden çok sıkıldım)
6. Kitaptaki HASET konusu bu şekilde aydınlandı.
Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: