14 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Delinin Zayıflama Macerası 4



Bir süredir sesim çıkmıyor bu konuda. Sebebi belli; bayramda mundar oldu diyetim. Oysa taslaklarımda mutlu, sevinçli, ümitli ve kendimi kandırmaya, aklımı çeldirmeye yönelik nice yazı beklemekteydi. Sözümona motive ediyordum kendimi.
Oysa birçok insan gibi bayram tatilinden dolayı bir eksen kayması yaşamadım, yemelere içmelere boğulmadım, tek; Kerim çok ağır hastalanınca ve üç gün boyunca 40 civarında ateşler içinde kıvranınca ben de bu strese dayanamadım ve yemeğe koyuldum. Aman beee, yedim gitti, rahatlığından çok uzakta üstelik. Hep ezik ve büzük!
Derken kayınvalideler geldi, ballandıra ballandıra sofralar kuruldu, çıtır ekmekler alındı, bir de simitler! Ve ben simitlerden bir parça alınca kırıldı tüm direncim, daha fazla mukavemet gösteremedim. Yeminimi bozdum! Huzursuzdum zira biliyordum ki, diyeti tümden terkedersem belki bir daha asla kilo vermeye yeltenmeyecektim, ümidim bitecek, kendime bir daha güvenmeyecektim. Bu korkuyla son bir gün daha hak tanıdım kendime ve gene Ceviz Ağacı’nda enfes bir Waffle ile cozutma günlerimi sonlandırdım. Attığım bu son cilayla birlikte, iki haftada zar zor verdiğim 2 kiloyu üç günde kolayca geri aldım ve haftayı tamamladım.
Geriye gitmek şevkimi kırınca, yeniden, hemen motive olmanın yollarını aradım. Birden gene o fikir zihnimde uyandı. Yapabilir miydim, başarabilir miydim? Korkuyordum… Kimselere söylememeliydim zira her söylediğim bol bol ahkam kesecek ve bu yaptığımın zararlarından bahsedecekti. Hiçkimse destek olmayacak, tam aksine şöyle zararlı, böyle zararlı diye söylenecekti. Derhal karar aldım ve kimselere söylemeden, sadece duayla, başlama düdüğüne bastım.
İsveç Diyeti* yapacaktım. Ne kadar, nasıl gider öngöremiyordum ama yola koyulacaktım. Tek bir sıkıntı vardı; İlter 4.günde burada olacaktı, peki durumu ondan nasıl saklayacaktım? Bilmesem de, denemeye değerdi.
İlk gün halsizlikten baygınlık geçirmek üzereydim. Zira bu diyette fazladan kahve içmek bile önerilmiyordu, ki beni en çok bu kısım zorluyordu. Twitter’da şunu yazdım; çok radikal bir karar aldım, başarılı olursam ancak haberdar edebilirim. Yalnız bugünlerde ortalıkta görünmeyebilirim. Zira akşam peltem çıkmış gibi oluyor, adeta kolumu yerinden oynatamıyordum. Haliyle yazı dahi yazamayacak durumda oluyordum.
İkinci gün daha iyiceydim. O kadar da vahim değil durum dedim. Ki ekstra kahveleri içmeye de başlamıştım. Üçüncü gün, dördüncü gün derken İlter yurtdışından geldi ve benim için durumun zorluk derecesi on bit kat arttı sanki. Zira İlter keyifli sofraların adamıydı. Kuru ekmekle, soğan yese bunu bile bir keyfe dönüştürmesini bilir ve illa ki canınızı istettirirdi. Üstelik yedirmeyi, yemek için ısrar etmeyi de pek severdi. Durum benim için içinden çıkılmaz bir hal alıyordu gün be gün. Zira hem halsizdim, hem yemeklerde gözüm kalıyordu ve hem de durumu saklamaya uğraşıyordum. Gene de direndim de direndim. 5.gün hafta sonu idi. Gene belli etmedim. Lakin 6. gün (ki bu 13 günlük diyeti bırakabileceğimiz tek gün olarak geçiyor) açık büfe bir mekanda yemek yedik. Akşam yemeğim 200g. et ve salata idi. Sanırım ben 600gr. et ve abidik gubidik binbir çeşit salata yedim.
O gün kendime itiraf etmesem de diyeti neticelendirdim. Zira şaşmaz ölçülerden büyük oranda ödün vermiştim. Diyetin en berbat günü 7.gün ise; sabah kahve, öğlen: 200gr. et ve meyve, akşam hiçbirşey şeklindeydi. O günü tamamen meyveye çevirdim. Sözümona talan ettiğim önceki günün hasarlarını böylece bertaraf edecektim. 7.günü de savdım ve tamam oldu derken. 8.Gün iflas bayrağını çektim. Zira önceki günden kalan, çıldırtan açlık hissi beni epeyce zorluyordu. Kesinlikle çok halsizdim. Gözlerimde kararmalar oluyor ve baygınlık geçirmekten korkuyordum. Üstelik durumumu bilen, başıma birşey gelse şundan oldu, diyecek kimse yoktu. Ki bu diyette bayılanlar olduğunu biliyordum.
Ev berbat haldeydi; çamaşırlar katmer katmer birikmiş, mutfak tezgahında gene 2.kata çıkılmış, yerlerde öbek öbek tozlar uçuşuyordu.  Ancak kesinlikle iş yapamaz durumdaydım. Sadece çocukların zaruri ihtiyaçlarını yerine getirebiliyordum. Genellikle suskundum, zira konuşmaya dahi mecalim yoktu. Dayanamayıp İlter’e itiraf ettim. İsveç Diyeti yapmaya çalışıyorum dedim. Bir çok kez kınadı beni, yapma etme dedi. Dinlemedim tabi. Lakin gözüm dönüyor, gördüğüm herşeyi yemek istiyordum. Kendimi tutmaya çabaladım. Çabalarım bir nebze sonuç verdi. Derken İlter Selim’i okuldan almak için kapıyı kapar kapamaz kendimi kaybediverdim. Sanırım bu sırada tiksinç görünüyordum. Bağımlılar gibi önüme ne gelse, 4 gündür ne yiyemiyorsam, ondan yemek için adeta kendimle kapışıyordum. Önce Labne peynirli ekmek yedim. Araya akşam menümdeki balık ızgarayı serpiştirdim. Berbattı!!! Onun tadını gidermek için, günlerdir çocuklara verirken, kokusundan mest olduğum Kinder Süt Dilimlerini hüplettim. Ardından kendimi dizginleyebilmek adına marulları mideye indirdim. Olmuyordu, bir türlü kendimi sakinleştiremiyordum. Freni boşalmış araba gibi, zincirinden kopmuş kuduz hayvanlar gibi her yöne saldırıyordum. Arada kahve yaptım ve bayram çikolatalarından bol bol yedim. Bir daha Labne peynirli ekmek yedim. Hasılı iğrençtim!
Bu fasıldan sonra iyi şeyler oldu. Misalen halsizliğim geçti ve evi temizlemeye giriştim. 1 saatte üstünkörü bitirdiğim işlerden sonra bir de Salacak sahilinde yürüyüşe çıktım. Bu da iyi geldi, zira o tiksinç kalorileri attım varsaydım ama İsveç Diyeti benim için ömrünü tamamladı, bitti. Diyeti 6.günde keserken hemen ardından devam edemiyorsunuz ancak 3 ay sonra yeniden başlayabiliyorsunuz. Ben de bir başka bahara sakladım ikinci 6.günü. Sonuç mu: 5 kilo vermiştim. Ve üstelik inanılmaz derecede farketmişti. Öncesinde de kilo veriyordum ama bariz belli olmuyordu şimdi alenen incelmiştim. Göbeğim erimişti sanki. İlter boyuna sen bayağı zayıfladın diyordu örneğin. Sanırım bu diyet sahiden yağ yakıyordu. Ve verdikleri besinlerin çoğu (et, yumurta, ıspanak, domates, somon gibi) hem yağ yakan hem de kas yapan besinlerdi. Bunu da hem araştırmıştım hem de canlı şahidiydim. Şöyle ki; yıllar önce Moskova’da gene 6.günde bozmuştum bu diyeti. Ardından bir spor salonuna yazıldığımda, yapılan kas-yağ vs ölçümlerimde çıkan kas değerleri görevlileri epeyce şaşırtmıştı. Profesyonel sporcu musunuz, kas ağırlığınız normalden epeyce fazla, demişler beni de epeyce şaşırtmışlardı.
Neticeye dönersek, İsveç Diyeti bitti. Önceki diyetle birlikte;10+5 kilo verdim. (Şükürler olsun, inşallah bugünkü azmanlıktan sonra, yarın azalmaz bu değer). Geriye 10 kilo gibi birşey kaldı. Onu da önceki diyetle bitirmeye niyetliyim. (inşaallah!!)
Yıkılmadım, ayaktayım diyordum ama bugün epeyce yıkıldım akşam üzeri. Olsun ümitvarım. Ne de olsa beşerim şaşarım. Kusursuz gitmiyor hiçbirşey, bunlar da nazar boncuğu olsun değil mi?
Şimdi herşeye rağmen söylediğim şarkı; Onu bunu bilmem kararlıyım! Ayla Dikmen’den. Buyrun, dinleyin!
————————————————————————————————————————————————————————-
*İsveç Diyeti birçok uzman tarafından çok tehlikeli olarak değerlendiriliyor bilesiniz. Vücut dengesini bozduğundan, vücutta alerjik reaksiyonlara ve onarılmaz zararlara sebep olduğundan bahsediliyor. Lütfen benim yazdıklarımı öneri gibi değerlendirmeyiniz. Zaten bunca zaman saklamamın sebebi tehlikesindendi. Ben ettim, siz etmeyin. Bir de lütfen zararlarından dem vurmayın. Biliyorum ben n’ettiğimi!
**Bir diğer not, Diyetisyene gitmeyi bıraktım anlaşıldığı gibi. Bence zayıflamak için diyetisyen de şart değil, sadece ilk başta işe yarayabilir. Ölçümler, uygunluk ve uygun listeler için. Gerisi motivasyonla idare edilebilir.
Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: