Bir süredir sesim çıkmıyor bu konuda. Sebebi belli; bayramda mundar oldu diyetim.
Oysa taslaklarımda mutlu, sevinçli, ümitli ve kendimi kandırmaya,
aklımı çeldirmeye yönelik nice yazı beklemekteydi. Sözümona motive
ediyordum kendimi.
Oysa birçok insan gibi bayram tatilinden
dolayı bir eksen kayması yaşamadım, yemelere içmelere boğulmadım, tek;
Kerim çok ağır hastalanınca ve üç gün boyunca 40 civarında ateşler
içinde kıvranınca ben de bu strese dayanamadım ve yemeğe koyuldum. Aman
beee, yedim gitti, rahatlığından çok uzakta üstelik. Hep ezik ve büzük!
Derken kayınvalideler geldi, ballandıra
ballandıra sofralar kuruldu, çıtır ekmekler alındı, bir de simitler! Ve
ben simitlerden bir parça alınca kırıldı tüm direncim, daha fazla
mukavemet gösteremedim. Yeminimi bozdum!
Huzursuzdum zira biliyordum ki, diyeti tümden terkedersem belki bir
daha asla kilo vermeye yeltenmeyecektim, ümidim bitecek, kendime bir
daha güvenmeyecektim. Bu korkuyla son bir gün daha hak tanıdım kendime
ve gene Ceviz Ağacı’nda enfes bir Waffle ile cozutma günlerimi
sonlandırdım. Attığım bu son cilayla birlikte, iki haftada zar zor verdiğim 2 kiloyu üç günde kolayca geri aldım ve haftayı tamamladım.
Geriye gitmek şevkimi kırınca, yeniden,
hemen motive olmanın yollarını aradım. Birden gene o fikir zihnimde
uyandı. Yapabilir miydim, başarabilir miydim? Korkuyordum… Kimselere
söylememeliydim zira her söylediğim bol bol ahkam kesecek ve bu
yaptığımın zararlarından bahsedecekti. Hiçkimse destek olmayacak, tam
aksine şöyle zararlı, böyle zararlı diye söylenecekti. Derhal karar
aldım ve kimselere söylemeden, sadece duayla, başlama düdüğüne bastım.
İsveç Diyeti* yapacaktım. Ne kadar,
nasıl gider öngöremiyordum ama yola koyulacaktım. Tek bir sıkıntı vardı;
İlter 4.günde burada olacaktı, peki durumu ondan nasıl saklayacaktım?
Bilmesem de, denemeye değerdi.
İlk gün halsizlikten baygınlık geçirmek
üzereydim. Zira bu diyette fazladan kahve içmek bile önerilmiyordu, ki
beni en çok bu kısım zorluyordu. Twitter’da şunu yazdım; çok radikal bir
karar aldım, başarılı olursam ancak haberdar edebilirim. Yalnız
bugünlerde ortalıkta görünmeyebilirim. Zira akşam peltem çıkmış gibi
oluyor, adeta kolumu yerinden oynatamıyordum. Haliyle yazı dahi
yazamayacak durumda oluyordum.
İkinci gün daha iyiceydim. O kadar da
vahim değil durum dedim. Ki ekstra kahveleri içmeye de başlamıştım.
Üçüncü gün, dördüncü gün derken İlter yurtdışından geldi ve benim için
durumun zorluk derecesi on bit kat arttı sanki. Zira İlter keyifli
sofraların adamıydı. Kuru ekmekle, soğan yese bunu bile bir keyfe
dönüştürmesini bilir ve illa ki canınızı istettirirdi. Üstelik
yedirmeyi, yemek için ısrar etmeyi de pek severdi. Durum benim için
içinden çıkılmaz bir hal alıyordu gün be gün. Zira hem halsizdim, hem
yemeklerde gözüm kalıyordu ve hem de durumu saklamaya uğraşıyordum. Gene
de direndim de direndim. 5.gün hafta sonu idi. Gene belli etmedim.
Lakin 6. gün (ki bu 13 günlük diyeti bırakabileceğimiz tek gün olarak
geçiyor) açık büfe bir mekanda yemek yedik. Akşam yemeğim 200g. et ve
salata idi. Sanırım ben 600gr. et ve abidik gubidik binbir çeşit salata
yedim.
O gün kendime itiraf etmesem de diyeti
neticelendirdim. Zira şaşmaz ölçülerden büyük oranda ödün vermiştim.
Diyetin en berbat günü 7.gün ise; sabah kahve, öğlen: 200gr. et ve
meyve, akşam hiçbirşey şeklindeydi. O günü tamamen meyveye çevirdim.
Sözümona talan ettiğim önceki günün hasarlarını böylece bertaraf
edecektim. 7.günü de savdım ve tamam oldu derken. 8.Gün iflas bayrağını
çektim. Zira önceki günden kalan, çıldırtan açlık hissi beni epeyce
zorluyordu. Kesinlikle çok halsizdim. Gözlerimde kararmalar oluyor ve
baygınlık geçirmekten korkuyordum. Üstelik durumumu bilen, başıma birşey
gelse şundan oldu, diyecek kimse yoktu. Ki bu diyette bayılanlar
olduğunu biliyordum.
Ev berbat haldeydi; çamaşırlar katmer
katmer birikmiş, mutfak tezgahında gene 2.kata çıkılmış, yerlerde öbek
öbek tozlar uçuşuyordu. Ancak kesinlikle iş yapamaz durumdaydım. Sadece
çocukların zaruri ihtiyaçlarını yerine getirebiliyordum. Genellikle
suskundum, zira konuşmaya dahi mecalim yoktu. Dayanamayıp İlter’e itiraf
ettim. İsveç Diyeti yapmaya çalışıyorum dedim. Bir çok kez kınadı beni,
yapma etme dedi. Dinlemedim tabi. Lakin gözüm dönüyor, gördüğüm herşeyi
yemek istiyordum. Kendimi tutmaya çabaladım. Çabalarım bir nebze sonuç
verdi. Derken İlter Selim’i okuldan almak için kapıyı kapar kapamaz
kendimi kaybediverdim. Sanırım bu sırada tiksinç görünüyordum.
Bağımlılar gibi önüme ne gelse, 4 gündür ne yiyemiyorsam, ondan yemek
için adeta kendimle kapışıyordum. Önce Labne peynirli ekmek yedim. Araya
akşam menümdeki balık ızgarayı serpiştirdim. Berbattı!!! Onun tadını
gidermek için, günlerdir çocuklara verirken, kokusundan mest olduğum
Kinder Süt Dilimlerini hüplettim. Ardından kendimi dizginleyebilmek
adına marulları mideye indirdim. Olmuyordu, bir türlü kendimi
sakinleştiremiyordum. Freni boşalmış araba gibi, zincirinden kopmuş kuduz hayvanlar gibi her yöne saldırıyordum. Arada kahve yaptım ve bayram çikolatalarından bol bol yedim. Bir daha Labne peynirli ekmek yedim. Hasılı iğrençtim!
Bu fasıldan sonra iyi şeyler oldu.
Misalen halsizliğim geçti ve evi temizlemeye giriştim. 1 saatte
üstünkörü bitirdiğim işlerden sonra bir de Salacak sahilinde yürüyüşe
çıktım. Bu da iyi geldi, zira o tiksinç kalorileri attım varsaydım ama
İsveç Diyeti benim için ömrünü tamamladı, bitti. Diyeti 6.günde keserken
hemen ardından devam edemiyorsunuz ancak 3 ay sonra yeniden
başlayabiliyorsunuz. Ben de bir başka bahara sakladım ikinci 6.günü.
Sonuç mu: 5 kilo vermiştim. Ve üstelik inanılmaz derecede farketmişti.
Öncesinde de kilo veriyordum ama bariz belli olmuyordu şimdi alenen
incelmiştim. Göbeğim erimişti sanki. İlter boyuna sen bayağı zayıfladın
diyordu örneğin. Sanırım bu diyet sahiden yağ yakıyordu. Ve verdikleri
besinlerin çoğu (et, yumurta, ıspanak, domates, somon gibi) hem yağ
yakan hem de kas yapan besinlerdi. Bunu da hem araştırmıştım hem de
canlı şahidiydim. Şöyle ki; yıllar önce Moskova’da gene 6.günde
bozmuştum bu diyeti. Ardından bir spor salonuna yazıldığımda, yapılan
kas-yağ vs ölçümlerimde çıkan kas değerleri görevlileri epeyce
şaşırtmıştı. Profesyonel sporcu musunuz, kas ağırlığınız normalden
epeyce fazla, demişler beni de epeyce şaşırtmışlardı.
Neticeye dönersek, İsveç Diyeti bitti.
Önceki diyetle birlikte;10+5 kilo verdim. (Şükürler olsun, inşallah
bugünkü azmanlıktan sonra, yarın azalmaz bu değer). Geriye 10 kilo gibi
birşey kaldı. Onu da önceki diyetle bitirmeye niyetliyim. (inşaallah!!)
Yıkılmadım, ayaktayım diyordum ama bugün epeyce yıkıldım akşam üzeri. Olsun ümitvarım. Ne de olsa beşerim şaşarım. Kusursuz gitmiyor hiçbirşey, bunlar da nazar boncuğu olsun değil mi?
Şimdi herşeye rağmen söylediğim şarkı; Onu bunu bilmem kararlıyım! Ayla Dikmen’den. Buyrun, dinleyin!
————————————————————————————————————————————————————————-
*İsveç
Diyeti birçok uzman tarafından çok tehlikeli olarak değerlendiriliyor
bilesiniz. Vücut dengesini bozduğundan, vücutta alerjik reaksiyonlara ve
onarılmaz zararlara sebep olduğundan bahsediliyor. Lütfen benim
yazdıklarımı öneri gibi değerlendirmeyiniz. Zaten bunca zaman
saklamamın sebebi tehlikesindendi. Ben ettim, siz etmeyin. Bir de lütfen
zararlarından dem vurmayın. Biliyorum ben n’ettiğimi!
**Bir diğer not, Diyetisyene gitmeyi
bıraktım anlaşıldığı gibi. Bence zayıflamak için diyetisyen de şart
değil, sadece ilk başta işe yarayabilir. Ölçümler, uygunluk ve uygun
listeler için. Gerisi motivasyonla idare edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder