4 Temmuz 2011 Pazartesi

Mutluluk Dersleri 3

skiden kesme-yapıştırma-süsleme faaliyetleri yapardım. Alelade kutuları önce kaplar sonra dilediğimce süslerdim. Giysilerime işlemeler yapar, üzerlerine boncuklar, dantelalar, pullar eklerdim. Olmadı tığdan eklentiler yapardım. Hatta bir ara elde bir çok şey diktim; elbiseler, etekler, ceketler. Tezcanlı olduğumdan genelde sonuca odaklanırdım ama esasında bilirdim ki asıl -hazırlama- aşamasından keyif alırdım. Zira bu aşamada adeta zamandan, mekandan, maddi ve manevi durumdan, yoksunluklarımdan, sıkıntılarımdan azade olurdum. Bu zaman zarfında zihnimdeki düşünceler elbette sabitlenmezdi ama ne ben onlara ilişirdim, ne de onlar beni rahatsız ederdi.  Şimdilerde bu türden eylemlerden çok uzağım. Zira bulaşık makinasını bile Kerim’den kaçarak, aç-kapa yaparak kullanabiliyorum. Değil ki iğne, iplik, incik, boncukla uğraşayım. Ancak anladım ki, beni benden alan bu uğraşıların yerini bu kez blog aldı. Blogda da Mutluluk Dersleri.
Mutluluk Dersleri iyi geliyor bana. Hele görmeye çok ihtiyacım olduğu zamanlarda. Anladım ki, ne zaman sıkışsam, nefes alamasam bu dersler bana nefes aldıran bir girişime dönüşüyor ve kesinlikle iyi hissettiriyor. Son iki hafta epeyce telaşeliydi. Selim ve Kerim’in sayısız düşme hadiseleri, hastalıkları, ateşleri ile günleri devirdim. Bu arada Mutluluk Dersleri’ne kaçtım ilk fırsatta. İşte eklediklerim ve bana iyi gelenlerim;


Mutluluk; gelen kahve vaktinde. Mutluluk; en sevdiğim fincanlar eşliğinde, tutkunu olduğum kahveyi, ağır ağır içmekte, hele ki ev nezih ve temiz ise.


Mutluluk; günün en sevdiğim gurup vaktinde, en sevdiğim içecek* eşliğinde oturmak köşeme. Hele ki çocukların tüm ihtiyaçları giderilmiş, kendi hallerinde oyalanıyor iseler keyifle.


Mutluluk; Okul dönüşü aç bir çocuğu bekleyen -güneşlenen muffinler-i seyretmede,


Mutluluk; Siyah İnci ile Altın Saçlı Çocuk’un tezatındaki güzelliği, çeşitliliği, biricikliği idrak etmede ve bu idrakın neticesinde yürekten şükredebilmekte,


Mutluluk; Yaz akşamlarında Yedi Tepeli Şehri temaşa etmenin verdiği doyumsuz lezzette. Öyle ki eve gitmeyi dahi istememekte.


Mutluluk; yapmaya doyamadığım pofidik pankeklerde. Hele ki çilekle yenirse, ımmm… Mutluluk;-anne bunlardan hep yap olur mu, nef-fisler!- deyip pankeke bulanan ve defalarca teşekkür eden çocuğu seyretmede.  Hele ki annenin yapabildiği ve lezzet katabildiği şeyler nadirse.

Mutluluk; Akşam güneşinin turuncu ışıklarını yutan Moskova Hatırası’nın güzelliğinde ve her esintide naif tınısını dinlemenin verdiği keyifte.


Mutluluk; rasgele aldığım bu ayakkabılar için çıldıran bebeyi şaşkınlıkla ve sevinçle seyretmede ve -ne iyi iş yapmışım almakla- demekte. Zira gece-gündüz, uykuda-uyanık her koşulda ayağında tutmak istiyor ve çıkardığımızda ağlıyor.


Mutluluk; her zaman, her yerde dinozora dönüşen çocuğun hallerini benimsemede.( Bu yazıyı yazarken farkettim ki; üstündeki tişörtlerin tümü dinozorlu:))



Mutluluk yaz içeceklerini keyifle içmede. Hele ki ortalık sakinse.. (İlki: *Cappy’nin Ödüllü Osmanlı-Ramazan Şerbeti, İkincisi: Uyduruk Mohito :))


Mutluluk; dinozor sevdalısı yetişen bebeği hayretle seyretmede.  Ve bilhassa Selim’in dahi çekindiği ve ev süsü haline gelen bu kükreyen, yürüyen dinozorla konuşur gibi, aşıkların atışması gibi hasbihalini seyretmede.


Mutluluk; Akşam güneşi altında şeffaflaşan, billurlaşan, altın varaktan öte yapraklar arasında, hazine kıvamında saklı meyvesi ile Altın Çilek’i seyretmede. Mutluluk; bu hazinenin yanından öylesine geçmeden, hazinenin -özünü görmede-.

Ve şükürler olsun; beni -öz- den alıp -ÖZ-e götüren bu yolda ilerletene. Ve elbette şükürler olsun mutluluğu verene, verip de farkettirene!

Hiç yorum yok: