Bir önceki postta
yazan olumsuzlukların getirdiği gerilim yerini kısmi rahatlamaya
bıraktı. Henüz tam kıvama gelemedim, içimi de normalleştiremedim ancak
-güzel bakan güzel görür- ümidimi taşıyorum içimde. Endişeli, şüpheci
tiplerden olmamama rağmen, pis bir kuruntu saplandı içime, yakında söker
atarım dilerim. Ya da acaba bilerek mi diri tutuyorum içimde ve
zihnimde bunları, ki mantık dışı davranışlar içine girmeyeyeyim, anın,
zamanın, sağlıklı yaşamımın, çocuklarımın kıymetini bileyim de
şükretmeyi ihmal etmeyeyim. Sonuç itibariyle gene diyorum ki; güzel
düşünmeli, ümitli düşünmeli!
İşte tam
da bu istikamette, beni ferahlatan, olumlayan, güzele odaklayan bir
blogda geziniyorum sabahtan beri. İçimi açan, aydınlatan, ışıldatan bir
blog bahsettiğim. İçinde dolaşmaktan büyük keyif aldığım, kendi çektiği
fotoğraf karelerini de, alıntılarını da, sıcak ve samimi, az ama öz
yazılarını da zevkle takip ettiğim bir blog. Minik, basit detayları öyle
çekici hale getiriyor ki, fotoğrafların içeriğindekini görmeye,
bakmaya, hissetmeye değer kılıyor. Bence, fotoğrafçılığın özü olan
-ayrıntının kadrini bilme- özünü taşıyor yüreğinde. Son derece estetik
ve zarif bir blog aynı zamanda ve sade ve yalın. Adı: Cafe noHut
Fotoğrafçılıkta şehir fotoğrafçılığı
yahut sokak fotoğrafçılığı diye bir terim var mıdır bilmem ama
CafeNohut’un Londra fotoğraflarına baktığımda ilk düşündüğüm şey, bir
şehrin ya da bir şehre ait sokağın böyle fotoğraflanması gerektiğidir.
Nasıl da içine alıyor insanı ve o şehrin dokusunu, kokusunu
hissettiriyor, dilerseniz bir göz atın: Londra sokakları 1, Londra Sokakları 2..
Hele ki son post; belli pek sevecen bir baba ve anne ile -huzurlu aile=huzurlu çocuk=huzurlu yetişkin=huzurlu gelişim- sözkonusu. Ne mutlu!
————————————————————————————————————————————————————————————
Önceki postta yazan yorumlara tek tek cevap veremedim henüz. Ancak
topluca cevap mahiyetinde diyeyim ki; doktor yaptığı ufak tetkikler ve
testler sonucunda (denge, algı vs.) bir sorun olduğunu düşünmediğini
söyledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder