Ama, meğerse bir vakti varmış onlarla
hasbihalimin. Sırayla kullanır oldum aldıklarımın neredeyse tümünü.
Mesela kendime tablolar yaptım, hep diyorum ya kolaj delisi bünyeme ilaç
gibi geliyor bunlar diye. Hele bir de vaktim olsa, bir de başka
projelere telaşlanıp atılmasam daha iyi iş çıkarırdım ama neyleyim;
Serde delilik, zihinde sayısız dandik proje, içimde acelecilik ve eteğimde iki de çocuk var:)
Burada el yapımı kartlar, anı
defterleri, hediyeleşme çok olduğu için hediye pakedi kaplama (ki sanata
dönüşmüş bu iş) çok olduğundan malzemeler çok güzel, çok geniş, çok
içaçıcı. Ben de kendimi zorlamadan, ki benim sevmem için bu şart
nerdeyse, kendiliğimden bulduğum bu yöntemi uyguladım keyifle.
Eve üç-beş pounda aldığım birkaç tane
kanvas tablo vardı. Bir süre kullandım ama çok da çabuk sıkıldım. Sonra
birgün çeşitli desenli ve renkli kağıtlarımı, Vanity Fair’in, Penguin
Books’ın kartlarını, çocuklarımın kullanılamaz durumda olan ama atmaya
da kıyamadığım, bana bir dönemle özdeşleşmiş hallerini anımsatan birkaç
parça giysilerini (ki bunlarla ilgili iki-üç projem daha var ama onlara
dikiş makinası ve plansızlık lazım, planlı iş yapamadığımdan:)) ve
yapıştırıcı aldım.
Sonra kağıtları kenarlardan başlayarak,
dilediğim boyutta kesip yapıştırdım. Bir düzen gözetmedim, ki ben öyle
asker gibi dizilimlerden hoşlanmıyorum. Araya istediğim yere kartları
yapıştırdım. Arada bir harita parçaları kullandım; evet onlarsız
yapamıyorum. Ve en özel yere de, hem saklı hem aşikar olacak şekilde
çocuklarımın giysilerinden birer parça yapıştırdım. Biri Kerim’in 3
yaşını, Lenzie’deki evi, Kış güneşini anımsatan pazen pijaması, biri de
Selim’in 6 yaşını, beraber American Indian müzesinden aldığımız güzel
bir günden kalma tişörtü. Benim gibi sevdiği şeyleri gözünün önünde
tutmayı seven biri için ideal oldu bu tablolar.. Bakın;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder