Bir önceki; Bizim Evde Homeschooling’de (Ev Okulu = Evde Öğrenim) Neler Oluyor?
yazısından sonra bugün pek çok merak edilen, Bizim Evde Homeschooling
(Ev Okulu = Evde Öğrenim) Nasıl Oluyor’u adım adım yazmaya çalışayım:
-Çoğunlukla haftaiçi ders kıvamında
şeyler yapıyoruz. Haftasonu bir günü Çocuk Günü ilan ettik. Çocukların
istedikleri şeyi yapıyoruz bu günde ve tüm günü tastamam onlara
ayırıyoruz. Parklar, müzeler, bahçeler, tarlalar, orman, dev
akvaryumlar, bilim merkezleri, havuz, dağ-deniz-göl gezileri vesaireler
çocukların tercih yerleri. Bazen birkaçına birden gidiyoruz vesaire… Bu
şekilde onlar da biliyorlar bir günün kendilerine ait olduğunu, biz de.
Biz onların isteklerine saygılı oldukça onlar da (elden geldiğince:))
ertesi gün biz birşey yapmak isterken uyum göstermeye çalışıyorlar bize.
E, bir gün de yetişkin günü olsun diye… (Bizim durumumuzda en iyi çözüm
bu, zira sürekli olarak dörtlü şeklinde geziyoruz ve birbirimizin
işlerine de katılmak zorundayız)
-Hafta içi her ne yapacaksak saat 9
olunca başlıyoruz. Bu zamanı mümkün olduğunca korumaya çalışıyorum zira
gördüm ki zamanda esneklik yapınca devamında kayma, kaytarma hali
oluyor. Ve en ilginci böylesi bir disipline en çok çocuklar ihtiyaç
duyuyor. Bu şekilde kendilerini organize edebiliyorlar ve çatışmalar
azalıyor, şimdi değil, sonra, hadi vesaire gerginliği ortadan kalkıyor,
hasılı kararlılık işe yarıyor ve kesinlikle daha az yorucu oluyor.
Bu konuda okuduğum bir cümlenin doğruluğunu da yaşadım;
Üstün zekalı çocuklar disipline diğer
çocuklardan daha çok ihtiyaç duyarlar, diyordu. Zira çok doğru ki; yaşam
disiplinli iken (burada şaşmaz, sapkın, saptantılı ve kaskatı
disiplinden bahsetmiyorum) daha az yorucu oluyor. Hem ruhen, hem de
bedenen. Bizimkiler de rutinimsi şeyler daha çok. Sabah yemek saati,
başlangıç, bitiş vesaire gibi… Yoksa daha önce de dediğim gibi bilginin
işlenişi konusunda hamur gibi duruma, çocuğa, şartlara ve isteğe göre
şekil alıyoruz.
-Her gün mutlaka okuma yazma yapıyor
Selim. İngilizce yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığından bu kısmı ne
kadar çok yaparsa o kadar iyi oluyor ve gelişiyor. Yazarken bilmediği
kelimeleri tek tek heceliyorum, okurken bilmediklerini araştırıyoruz. Bu
konuda Google Translate çok büyük nimet benim için. Telefonumda da var,
çok faydalanıyorum. Kelimeyi çevirmek/öğrenmek tamam, hatta ben de
birçoğunu biliyorum ama telaffuzu benden öğrenmesi yarardan ziyade zarar
verebilir, zira bence berbat bir telaffuzum var, bu yüzden ehil olan
Google’a başvuruyorum:)
Bazen
Translate programına kitaplardan bölümler yazıyorum, oradan okundukça
Selim yazıyor. Bazen Selim’e sorular soruyorum, cevaplıyor vesselam. Bu
konuda destek kitaplar var, onlardan da faydalanıyorum. Farklı konular,
kelimeler ve yöntemler buluyorum bir şekilde. Bir de şimdilik Türkçe’yi
hiç karıştırmıyorum, zira öncelik İngilizce okuyup yazabilmesi. Bunu
çözebilirse Türkçe’ye geçebiliriz, kaldı ki şükürler olsun Türkçe okuma
yazmaya hiç geçmediği halde İngilizce’den daha başarılı bu konuda.
Evimizin her yanı kitap doldu, bu çok mutlu ediyor beni.
-Selim’le rutin yaptığımız, basit
aritmetik ve okuma yazma en fazla günde 2 saat sürüyor. Geriye kitap
okuma kısmı kalıyor, onu da dilediği bir zamanda yapıyor. Sonrasında
kendi istemedikçe ders kıvamında ekstra birşey yapmıyoruz. Dilerse oyun
oynuyor, dilerse dışarı çıkıyor vesaire… Akşam da (genellikle) uyumadan
1-1,5 saat kadar Türkçe kitaplar okuyoruz. Kısaca okul gibi görünen
öğrenim kısmı en fazla 2 saat, okulsuzluk gibi görünen öğrenim kısmı ise
zaten gün boyu devam ediyor bir şekilde:)
Bir de şunu farkettim. Belki herkes için
geçerlidir ama ben direkt Selim üzerinden yaşadığım için ancak onun
üzerinden örnekleyebilirim: Bilgi sabit ama yöntem değişince öğrenme
isteği kat be kat artıyor. Ne zaman yeni bir şekilde sunsam bilgiyi
heyecanlanıyor, hah bu çok iyi oldu diyor. Öbür türlü sıkılmaya
başlıyor, kaytarmak istiyor vesaire. Mesela matematiği sudokumsu
bulmacalar, kelime avları gibi vermeye başladım müthiş keyif aldı. Öbür
türlü sahiden sıkılıyordu ve ben de çaresiz kalıyor, yetersiz
hissediyordum. Hani o hamur gibi şekil alma diyorum ya, bir o bir de bu
yöntem değişikliği çok büyük bir nimet bizim için.
Bu
fotoğrafta Selim’in ilerlettiği tüccarlığı var. Basbayağı dükkan açtı
kapı önüne. Arkadaşları ile beraber satış yapıyorlar, bazen sadece takas
ediyorlar, bazen yeniden müzik yapıp para kazanıyorlar, epeyce de para
topladılar ve hepsini bağışladılar. Sonra mahallede benzerleri türedi
ama diğerleri kendilerine alıyormuş parayı, hıh! dedi:)
Bu
da Selim’in vazgeçilmez jelleriyle yapılan öğrenim oluyor:) Kerim’se
dokunmaktan deli gibi kaçınıyor, annesi kılıklı titiz oğlum benim:)
Gün gün ne yaptığımıza gelince,
genellikle diyerek yazmaya çalışayım: Ama önce şunu söyleyeyim, bu
yazdıklarım şüphesiz ki motomot uygulanmıyor. Öncelikle her gün
başlamadan; bugün yapmak istediğiniz birşey var mı diye soruyorum, bir
fikirleri varsa o doğrultuda ilerliyoruz. Varsa önerileriyle yapılması
gerekenleri harmanlıyorum bir şekilde, yoksa ben bildiğim şekilde
ilerliyorum.
-Pazartesi günleri genelde
Haftasonu-Çocuk Gününde vesaire olmak üzere neler yaptığını yazıyor
defterine Selim. Çok iyi şeyler çıkıyor buradan, şaşırtıcı ve etkileyici
benim için. Bazen hikaye yapıyor kendince. Gene basit aritmetik
yapıyoruz ve gene kitap okuyor illa.
The
Missing Piece, adlı kitabı aldık. Çok sevdi. O kitabın bir de -The
Missing Piece Meets the Big O- versiyonu var deyince kendim de bir tane
devam kitabı yazacağım dedi, ve yukarıdaki harikulade(!) hikayeyi yazdı.
Bu
da gene ilk günlerde yazdığı bölümlerden. Bisikletinin yan
tekerleklerini henüz çıkarmıştı ve çok mutluydu, ona dair bir betimleme
kullanmış: bisikleti desteksiz sürmek, bir geyiği sürmek gibiymiş. Çok
sevmiştim bu ifadeyi, geyiği sürmeyi nereden biliyorsun demiştim,
bilmiyorum ama öyle olduğunu hissediyorum demiştii:)
-Salı günü Selim’e yazmak, çizmek,
anlatmak istediği birşey var mı diye soruyorum, o birşey seçiyor ve onu
yapıyor. Bazen kütüphanede saatlerini okumakla geçiriyor. Kerim’se
okuyor, yazıyor, çiziyor. Bazen Selim Kerim’e kitaplar okuyor.
-Çarşamba günlerini Science Day (Bilim
Günü) ilan ettik. O gün en az bir deney yapıyoruz ve daha sonra o
deneyle ilgili aklında kalanları, etkilendiklerini yazıyor.
-Perşembe günü, eğer isterse belgesel izliyor, izlerken notlar alıyor, sonra onlara dair uzun bir yazı yazıyor.
-Cuma günü, Selim’in en sevdiği o gün
zira Searching Day (Araştırma Günü). Tüm hafta aklına takılan, öğrenmek
istediği nice şeyi not ediyor. Cuma Günü araştırıyoruz. Bu gün beni de
mutlu ediyor, onun gözlerindeki ışıltıyı, araştırmaya ve öğrenmeye olan
açlığını, ihtiyacını ve öğrendikçe yüzüne yayılan o mutluluğu görme
imkanım oluyor. Tabii ben de bu arada neler öğreniyorum neler ah bir
bilseniz… Böcekler, sürüngenler, bilmediğim onlarca türde hayvan, deniz
canlısı, mantarların yüzlerce türü, virüsler, bakteriler, yarasalar,
aslında görmeye dahi dayanamadığım nice hayvan, böcek vesaire…
Bu sırada Kerim ne yapıyor? Bilim ve
Araştırma Günlerinde o da aktif olarak yer alıyor. Kütüphaneyi çok
seviyor. Çocuk Günlerine bayılıyor. Selim masabaşında ise ona da bir
defter, kalemler ve boyalar koyuyorum. Bazen farklı materyaller. İsterse
katılıyor. Bazen hiç istemiyor, ben oyun oynayacağım diyor, bazen tek
başına olmaktan sıkılıyor abiyi dürtmeye çalışıyor, bazen Selim tek
başına birşey yapıyorsa biraz onla oynuyorum, ya da önüne oyalayıcı
birşeyler koyuyorum, eğer Selim’le olmam gerekiyorsa tv de masum birşey
açıyorum vesaire… Ha şimdilerde en puzzle seviyor ben de onuna önlerden
koyuyorumi yardım istedikçe yardıma gidiyorum.
Botanik
bahçesini gezdiğimiz bir gündü. Garip, böcek yiyici bitkilere çok
meraklı Selim. Onları inceledikten sonra dışarsa gezerken bu güvercini
gördü. Bir ayağı sakattı. Uzun bir süre kuşu izledi Selim. Sonra
ağlamaklı, son derece gergin yanıma geldi, birşey yapmamız lazım, o kuşu
biri kapar diye. Sonra uzaklaştı yanımızda ağlamamak için. Derken o
güvercin onu hissetmiş gibi; peşinden ayrılmadı Selim’in. parkın uzak
bir köşesinde bile geldi Selim’in ayaklarının dibinde gezindi. Çok
etkileyiciydi. Belki bir melektir dedim, kimbilir:)
Bazen aşağıdaki gibi film yapıyoruz; tüm
fotoğraflar, dizilim, kurgu, müzik, fontlar herşey Selim’e ait. Üstelik
kardeşiyle bir tür Cohen Brothers ortaklığına girdi, Spook Boys koydu
adlarını:) Ben sadece dediklerini yaptım, bir nevi asistanlık yani:
Son söz, Selim’den gelsin. Geçenlerde bana İngilizce öyle seri bir şekilde söyledi ki;
“Hem diğer çocukların gittiği okula da
gitmek istiyorum, hem de Homeschooling’i seviyorum. Ama o okulda
Searching Day ve Science Day yok, oysa ben ikisine de ba-yı-lı-yo-rum. “
Ben de bu iki günü ne çok sevdiğinin
farkında olduğumu ve diğer çocukların gittiği okula gitse bile gene
haftada iki gün bu şekilde yapabileceğimizi söyledim, çok sevindi.
Bu konuda bir dipnot daha düşeyim; diğer
çocukların tümünün okula gidiyor olması onlarda da okula gitme isteğini
arttırıyor. Geçen sene okula gitmek istemiyorum derken (ki o zaman
mahalledekilerle arkadaşlık kurmamıştı) şimdi gitmek istiyorum, diyor
Selim ve dahi Kerim. Sanırım Selim farklılık istemiyor bu konuda. Bunu
yeterince yaşadığından olsa gerek, bir de hakikaten sosyal bir çocuk,
içlerine karışmak, benzeşmek istiyor. Zaten genel insan fıtratında da
vardır bu durum.
Dışardaki çocuklar meraklanıp soruyorlar
hatta Homeschooling terimini ilk onlardan duydu Selim, ben bir isim
koymamıştım. Ama konuşmalarına şahit olduğumda gördüm ki, bu konudaki
sorulardan hoşlanmıyor Selim. Kızın biri bu konuda sorular sorduğunda
savsakladı en sonunda da konuşmak istemiyorum, dedi. İşte bu da
Homeschooling’i şu haliyle sürdürmememiz için bir etken. Bir diğer etken
de dediğim gibi; çocukları aktif ve düzenli olarak diğer çocuklarla
kaynaşabilecekleri ortamlara götüremiyor oluşum. Ben bu konuda yetkin
olabilsem Homeschooling yapan ailelerle de bir araya gelebilir böylece
Selim’e farklı olmadığını da hissettirebilirdim. Ki Waldorf okulu bir
daha açılamayınca geriye kalan öğrencilerin çoğu Homeschooling yapıyor
şu an. Ve onlarla da irtibatımız var.
İşte böyle… Görelim bakalım ne olacak.. Ya da Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder