Evimin
iki bahçesi var. Biri önde süs niyetine küçük bir bahçe, bir arkada
nispeten büyük bir bahçe. Ön tarafla gidiş geliş dışında pek bir
hasbihalim yok ama arka taraftaki bahçeyle hasbihalim çok. Öyle ekip
biçme şeklinde değil irtibatım, daha çok içinde deli divane şeklinde
dolanma, nefes alma-nefes açma, uzaklara dalma-kanatlanma, hayran kalma
ve coşma-taşma şeklinde.
Bir akşam
vakti, güneş henüz tam çekilmemişken, mavi gökyüzü ve kuş cıvıltıları
altında kurumuş çamaşırları topluyordum. Hava serindi ama soğutmayacak
denliydi ve çok temizdi. Hafif bir rüzgar türlü ağaçların kokularını
getiriyordu burnuma. İçimdeki duygu giderek enfesleşti. Birden içimden
çok büyük bir aşkla şunu geçirdim: Allah’ım bana bahçe hazzını yaşattın
ya, bundan sonra da beni bahçesiz bırakma! Hayırlısıyla.
İstanbul’a dönersem nasıl olur bilmem ama bahçesiz kalmayacağıma dair
içimde büyük bir ümit var. Zira bir küçücük bahçe öyle çok büyüttü ki
beni vazgeçilmezim oldu diyebilirim.
.
Elma ağaçları var bahçede iki tane. Ben bunca yıllık ömrümde ilk kez bir elma ağacının çiçeklenişine şahit oldum. Mest oldum, deli oldum bu güzellik karşısında. Hatta bir ara İ. ye beni birgün bu dalların altında son nefesimi verirken görebilirsin demiştim, çünkü keyiften ölebilmeyi hissetmiştim. Geçen ömrüme yazıkmış meğerse, görmemişim ağaçları, çiçekleri, meyvaları… Olsun yine de gördüm ya, çocuklarım gördü ya.. Şükür, sonsuz şükür!
.
Belki daha önce de gördüm bilmiyorum, ama bu sene Cherry Blossom (Japonca’da Sakura ve Türkçe’de Kiraz Çiçeği) denilen, efsanevi çiçeklere ve ağaca doydum. Dışarda gördükçe mest oldum, dakikalarca etraflarında dolandım, sayısız kere fotoğrafladım. Ve içimden dua ettim gene, Allah’ım bahçesinde bu ağaçtan olan bir ev nasip eyle, diye. İşte o günlerden birinde yan komşumuzun yarısı bize bakan ağacında açan tek tük çiçekleri görünce kalbim yerinden çıkacak sandım. Duam şimdiden kabul olmuştu. Neredeyse benim bahçemde olan Kiraz Çiçeği Ağacı vardı. Bıkmadan usanmadan fotoğrafladım bu ağacı.
.
Yaz gelince çimler uzamaya başladı ve o çimlerin arasında biten sayısız papatyalar. Çimleri kesmeye kıyamadık çoğu zaman. Bazen bir kısmını bıraktık, ama şükürler olsun ki kessek de yeniden bittiler.
.
Papatyalar içinde Kanola çiçeği bile var. Zaten buradaki birçok tarla, tepe bu çiçeklerle kaplı.
.
Bitmek bilmez çamaşır seremonilerim hep var. Yeter ki güneş olsun. Bu seremoniler şükrümün en yoğun olduğu zamanlar olur. Zira hafif bir rüzgar, serin bir hava ve kuş cıvıltıları ve mavi gökyüzü altında sermek çamaşırları harika. Toplamak da ha keza.
.
Bahçede daimi arkadaşlarım var. İki kardeş sincap boyuna muzırlık yapıyorlar. Bazen tam çitten çite zıpladıkları sırada bahçeye çıkıyorum elimde makinayla oldukları yerde kalakalıyorlar. Uzun süre bekliyorlar öylece donmuş gibi, belki de ölü taklidi yapıyorlar, kim bilir. Bir süre daha beni yokluyorlar, en sonunda, ben yaklaşmasam onlar yaklaşıyor. Böyle uzaktan selam veriyoruz birbirimize.
.
Minik bir kulübe var. İçinde ekme biçme aletlerinin olduğu. Keşke dertop etsem orayı diyorum ama bir türlü girişemiyorum. Ama bundan önemlisi o kulübe üzerine çitlerin arasından geçerek düşen ışıklı çizgiler var ve ben onlara bayılıyorum.
.
Kiraz Çiçekleri çok çabuk dökülüyormuş, bir arkadaşım da söylemişti bunu. Rüzgarlı günlerde birçoğunu çimlerin üzerinde gördüm. Hüznüne rağmen gene de manzara harikaydı.
.
Yan komşunun bahçesi çok düzenli. En çok dikkat ettiği şeylerden biri de kuşlara düzenli olarak yem vermek. Öyle titiz ki bu konuda kuşlar aç kalıp da bizim cılız yemliklerimize dahi gelmiyor. Ama her ne ise ortaya muazzam bir manzara çıkıyor. Kuş sesleri dolu hep etraf ve çeşit çeşit kuşlar bahçemize geliyor. İşte en sevdiklerimden; simsiyah parlak kanatlı olanlar, öfkeli kuşlar misali dizilmişler tellere.
.
Bileniniz vardır mutlaka ama benim gibi bilmeyenler için söyleyeyim; taze soğanı koparmadığınızda böyle muhteşem çiçek veriyormuş. Bahçede nane, soğan çıkan bir yer var. Nedense yiyemiyorum pek, beton aralarından çıkıyorlar diye tuhaf oluyorum.
.
Çok değil az sıcak günlerde, ki burada en yüksek 21 dereceyi gördük şimdiye dek, o da bir iki kez, çocukları sulama çalışması var. Titizlikle ve pür ciddiyet ıslanan çocuklar var gördüğünüz gibi.
.
Bunlarda bahçenin bilumum yerlerinden bana göz kırpan çiçekler. Evsahibimizin ektiklerinin baharda canlanmasıyla ortaya çıktı çoğu. Ve sanırım biri de lavanta. Bol bol çıktı elma ağacının altında.
.
Minik serçeler her daim güzel.
.
Bu laleyse bir efsane. Bahçemize ektiğimiz ilk şey. Ve tane tane bir sürü lale oldu bahçemizde; beyaz, kırmızı, ebruli vesaire. Çok şükür verene.
.
Bazen bahçedeki gökyüzü manzarası tam böyle oluyor ve elbette tadına doyum olmuyor. İnce, narin ve nazenin ay…
.
Bahçenin yere dökülmüş çiçeklerinden Selim’in kendi için derledikleri… Sözde bahçıvan olmuşmuş ve harika bir saksısı varmış.
.
Bazen çamaşırları astıktan sonra kısa süreli de olsa bir keyif yapma imkanım olur. Ama ben genellikle ayakta gezer olurum. Oturmak benim için büyük vakit kaybı ve sıkıcıdır.
.
Bu da bahçedeki -berry- türü meyve ağaçlarından birinin enfes çiçeği…
.
Uzak evlerin bahçeleri…
.
Bahçedeki yabani çiçekleri ve hatta naneleri saksılara koyup pencereme dizdim ve gördükçe keyfettim. Hatta kendimden geçtim.
.
Seylan çayı tarzındaki Türk çayı (markası da Mevlana:)) ve İngiliz Early Grey (Bergamot aromalı) çayının harmanı son günlerdeki favorimiz. Hava müsaitse, İ. evdeyse ve çocuklar uyumuşsa (ki bu üçlünün bir araya gelmesi kolay değil:)) İ. ile bahçede bir bardaklık çay keyfimiz var. Hele bir de İ. çimleri kesmişse mis gibi çim kokusu altında oturmak harika.
#sonsuzşükür
.
Daha önce de eklediğim gibi;
“Allah’ım bana kitap dolu bir evle, çiçek dolu bir bahçe ver.” diyen Konfüçyüs’e ve
“Eğer bir bahçen ve bir kütüphanen varsa, ihtiyacın olan herşeye sahipsin demektir.” Çiçero’ya katılmamak mümkün mü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder