Eskisi
gibi yazmıyorum. Eskisi gibi sosyal medyada da gezinmiyorum.
Postalarıma dahi yarım yamalak bakıyorum. Yorumlara cevap yazamıyorum,
mesajlara karşılık veremiyorum.
Yazmamanın
sebeplerini tam olarak bilmiyorum, ama bir ihtimal olarak şunları
görüyorum: kafamda çok fazla şey var, taslaklarımda başlıklar var ancak
düşündüklerimin tümünü derleyip de yazamadığımdan hiçbirini yazamaz
oluyorum. Yani -ya hep, ya hiç- çi bünyemin kurbanı oluyorum, birşeyi de
yarım yamalak yapayım, diyemiyor ve tümden kesiliyorum. İskoçya’ya
geldiğimizden beri vakit çok dar, çok güzel şeyler kadar derin
sıkıntılar da var ve ben önceliği onlara veriyorum zaten kendimde başka
da birşeyle meşgul olacak takati de bulamıyorum. Ya da hepsi palavra;
kısaca sıkıldım, diyorum. Neden belki hepsi, belki de hiçbiri.
Bilmiyorum. Sebebi önemli mi onu da bilmiyorum. Belki böyle olması
gerekiyordur, kim bilir.
Twitter’da
neredeyse yokum. Aslında oraya uğramayaşımın sebebini biliyorum;
Twitter nefret saçılan, kin kusulan, sürekli olumsuz konulardan bahis
açılan bir yer oldu adeta. Nadiren tatlı sohbetler olsa da, geneli
şikayet duvarı gibi. Ve ben ki sevmem olumsuz söylemleri, söylentileri
ve bunları durduk yerde dinleyip, durduk yerde kendimi mutsuz, huzursuz
ve gergin etmeyi. Farkettim ki, oraya baktığım her an en az birinin
şiddet ve öfkeyle yazdığı bir cümleyle karşılaşıyorum illa. Kim neye
kızmışsa yazıyor oraya. Bir ara ben de katıldım bu kervana. Derken
birşey yazacağım sırada düşünmeye başladım; benim bu yazacağım hayır mı
değil mi, baktım ki değil, susmaya başladım. Hayır değilse bahsini
edeceğim, birine bir hayır getirmeyecekse bırakayım da içimde kalsın
dedim. Kaldı ki şükre odaklamak istiyordum kendimi, şikayete değil.
Elbette gerektiği zaman bir makam yahut merci şikayet edilmeli, edilmeli
ki adalet ve hak tecelli etsin, bahsettiğim bu değil, lakin şikayet,
söylenme ve ortalığı gerginleştirip bilerek velveleye verme bir hayat
tarzına dönüşmüşse çekilmez olur ve sevimleşir benim gözümde, bu yüzden
Twitter’a karşı çekinceli ve mesafeliyim.
Facebook
için ise ne olumlu ve ne de olumsuz bir haldeyim, neredeyse hissizim.
Burada da olumsuzluklar kadar, şişirme mutluluklar da var. Özene bezene
seçilmiş anlardan kalma fotoğraflar vesaireler, bilgelik sözleri ya da
içindeki öfkeyle yere göğe sığamayanların hiddeti ve şiddeti var. Arada
bir yer. Ama burada da karşıma çıkan çok güzel insanlar var, o yüzden
vazgeçemediğim bir yerim. Mesela Ezel Teyzem var, onun tek kelamını
duymak dahi çok iyi.
.
.
Ama son
birkaç aydır favorim; kesinlikle Instagram! Nedenini de söyleyeyim:
burada anlık fotoğraf paylaşımları var, çoğunlukla samimiyet var ve pek
çoğunlukla da iyilik ve güzellik var. İnsanlar burada çirkinlikten çok,
iyilik ve güzellikten dem vuruyorlar ve bunları paylaşıyorlar. Into the
Wild filminin; mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir, repliğindeki
gibi yani. Özellikle uzaklarda, yurtdışında yaşayanlar daha çok ihtiyaç
duyuyor buna sanki. Anormal de değil hani.
Biri o
sırada pişirdiği yemeği görüntülüyor, biri çarşıda gördüğü bir nesneyi,
biri henüz aldığı ve çok sevdiği bir şeyi, biri çocuğunun abuk bir
halini, ya da içine işlemiş bir meseleyi.. hasılı şimdilik iyi gidiyor
Instagram hikayesi. Elbet onun da geçer süresi ama dediğim gibi şimdilik
iyi. An be an hayat var orada, canlı yayın gibi:) Beklerim efenim.
Her ne kadar hesabım gizli olsa da anneleri, bildiklerimi, hesabını görebildiklerimi ekliyorum çoğunlukla bir abukluk yoksa.
————————————————————————————————————————————————————————-
Instagram nedir? *
Instagram; iPhone ve Android tabanlı
akıllı cep telefonlarınızla çektiğiniz fotoğraflarınızı, çeşitli
filtreler kullanıp görsel olarak geliştirip / renklendirerek, sizi takip
eden arkadaşlarınızla paylaşmanızı sağlar.
Facebook, Twitter gibi diğer popüler
sosyal medya siteleriyle de entegre olan Instagram, instagram üzerinde
paylaştığınız bir fotoğrafı diğer ağlara da hızlı ve kolay biçimde
yollamanızı sağlar.
Instagram tamamen ücretsizdir.
*http://instagramnedir.com/ sitesinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder