Çok uzun zamandır hakkında yazasım var. Yazasım, anlatasım…
Bazen
düşünürüm; acaba her insana, onu diğer birçok insandan ayıracak özel bir
yetenek verilmiş midir? Yoksa bazısı sahiden özel ve seçilmiş midir?
Bulamam!
An olur;
ilk düşünceye evet derim. Evet, her insana diğerlerinden daha üstün
olduğu bir kabiliyet illa ki verilmiştir, mesele o insanın o kabiliyeti
farkedip, onu çekip çevirmesi, diğer çer çöp işlerinden sıyırabilmesi,
ötesinde berisinde duran saçaklardan, kirden, tozdan arındırabilmesi ve
bir cevher gibi ortaya çıkarabilmesidir derim. Bu yüzden belki,
çocuklarımızın ufkunu açacak, algılarını donatacak her türlü olguyu
önlerine sunmalı ve mümkün olduğunca tek tip değil de çok farklı şeyle
temasına olanak sağlamalıyız derim. O cevher her neyse bulmasına vesile
olmak için bir nevi.
Ancak an
olur, ikinci düşünceye yönelirim. Belki de yetenek ve kabiliyet
dediğimiz şey zeka gibi birşeydir. Çoğu insanda vasat düzeydedir, çok az
insanda da üstün düzeydedir. Bu yüzden yetenek bunca hayranlık
uyandırır.
Hangisi
tam doğru bilemiyorum, belki doğru, iki düşüncenin de harmanı. Ama şunu
hissediyorum; yetenek dediğimiz şey kendini belli eden özel birşey. Ve
ömürde bir belki de birkaç kez ‘ce-e!’ deyip kendini gösteriyor. O anın
yahut anların farkına varılır da ilgilenilirse, hele bir de özen ve
ihtimam gösterilirse ne ala, zira o zaman bünyeye yerleşiyor. Kıymet
verildikçe de serpilip güzelleşiyor. Emek istiyor, zira emek vermek
makbul bir değer, Yaradan emeğe mutlaka karşılığını veriyor.
Belki de
mesele ‘Ce-e!’ dediği o anı yakayalabilmekte. Belki yakalayanlar
yetenekli oluyor da, kaçıranlar sıradan sayılıyor. Belki de yetenek
dediğimiz şey varsa illa ki ortaya çıkıyor. Bilmiyorum!
Ama Ayın
Bloğunu yeniden yazma fikrini veren bu bloğu ve sahibesini düşündükçe
şunu derinden hissediyorum: bence yetenek özel bir vergi! Hani Allah
vergisi dedikleri. Çünkü onu okuyunca iliklerime dek hissettiğim: bu
insan yazmalı, yazmalı, yazmalı! Ona bahşedilen yazmak yeteneğini
mutlaka kullanmalı. Yoksa yazık olur!
Daha önce de ismini zikretmiştim; Ayşe’nin Kozası bloğunun sahibesinden bahsediyorum: Yani Can Ayşe, canım Ayşe’den.
Yazmalı Ayşe, yazmalı ve işi yazmak olmalı!
İçli duygu
dünyasına eşlik eden, az bulunur kabiliyeti ve ikisinin birleşimi
okunmalı, okunmalı! Ayşe’yi okuyun derim. Okuyun ve çok destek verin.
Dergilerde yazısı çıkacak Ayşe’nin ama kitaplar da yazmalı.
İnsanı
yaşadığı gerçeklikten alıp da okuduğu her bir kelimede içine çeken,
çektikçe büyüleyen o yazıların devamı olmalı. Çünkü çok az yazar vardır
okudukça haz veren ve hem bitirmek isterken, hem de -ah, keşke bitmese-
dedirten. Ben Ayşe’nin kısacık hikayesinden bile bu hazzı aldım ve bu
yüzden uzun zamandır keşke vakit olsa da yazsam hakkında diye kıvrandım.
Okuyun; Adem‘i, Virginia Wool‘fu ve diğerlerini..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder