Çok
kalabalık bir ailede büyüdüm. Yaşça birbirine çok yakın pek çok
kardeşin içinde. Haliyle kardeş kavgaları ziyadesiyle olurdu bizde.
Sofrada
oturuyoruz diyelim; biri gak diyor, öbürü o gakın içindeki külliyatı
söküyor ve gak diyenin üstüne adeta sökün ediyor, ya da biri guk diyor,
öbürü ona gak diyor, gak guklar uzunca süre devam ediyor, taraflar
uzunca süre birbirini sözle taciz ediyor, bu sırada araya giren de
kavgaya dahil oluyor, an oluyor herkes bir şekilde kavganın bir yerinden
tutuyor, bazen sofra tarumar oluyor, bazen tarafların top yumağı
halinde yuvarlandıkları görülüyor ve kim kimdir seçilmiyor, ben en küçük
olduğumdan genelde seyirci oluyorum, ama olan en çok anneme oluyordu.
Zira kavgaların yeri babamsız zamanlardı. Babamın yanında kavgaya
tutuşmak haddimiz miydi? Babamdan ödümüz kopardı.
Daha ileri
zamanlarda daha ileri kavgalar da olurdu. Öyle ki kavganın en hararetli
yerinde, feryat figanla bayılırdı annem. O tozu dumana katan top yumağı
hemen çil yavrusu gibi dağılır, taraflar kuvvetli bir ateşkes imzalar
gibi derhal kavgayı durdurur, anneee, anneeee diye annemin etrafına
toplanırdık. Uslanmazdı kimse, canım annemin bayılmasının verdiği o
derin korkuya rağmen hem de. Ertesi gün ufak bir gak kıvılcımıyla
başlardı kavga yine. Sanırım yaşaya yaşaya kavgaları da, top tumağını
da, bayılmaları da olağan sayıyorduk. Belki de sürekliliği bundandı.
Belki de üstünde derince düşünmüyor olmaktı. Ve belki de çocuk
şuursuzluğu ve anormalliği idi sebebi sadece.
Tek
bildiğim, biz kavgamızı eder sonra hiçbirşey olmamış gibi konuşmaya
başlardık. Besbelli o dönemde kavgalar bize pek de koymazdı. Ama şimdi
anlıyorum ki, annem için bu durum bunca basit değildi. Meğerse bu
işte taraflar değil, annem ya da daha genel ifadeyle ebeveynmiş asıl
sıkıntıyı çeken. Şimdi anlıyorum bir annenin ve dahi babanın bu durumda
nasıl tıkandığını, daraldığını, bayılma noktasına vardığını, hatta
çareyi bayılmakta bulduğunu ya da bayılmanın bu durumda mükafat
olduğunu. Çünkü son zamanlarda tam da bu durumun içindeyim ben.
Bizim evde
ne zaman bu kavgalar bunca keskinleşti, ne zaman şiddetlendi
kestiremiyorum. Kısa bir süre önce gayet masumane olan kardeş
sataşmaları, safiyane kardeş anlaşmazlıkları bugünlerde pek ciddi
krizlere dönüştü ne yazık ki. Bazen biz mi tetikledik diyorum, ya da
Kerim 2 yaş sendromun zirvesinde olduğundan mıdır, yoksa aynı zamanda
çok tatlı olduğundan ve ister istemez ilgiyi topladığından ve Selim’in
onu fazlaca kıskanmasından mıdır, ya da hepsinin bileşkesi midir sebep,
yahut sadece doğal bir süreç midir, ya da doğal sürecin bizim
tarafımızdan tetiklenmesi midir, bilemiyorum, kestiremiyorum. Tek
bildiğim, bu kavgalar sırasında ben de bayılma noktasına geliyorum.
Onlar kavga ederken sanki benim ümüğüm sıkılıyor, göğsüme bir yaban
öküzü oturuyor, nefesim daralıyor, kalbim sıkışıyor. Öyle ki çoğunlukla
sesim çıkmıyor ve birden ikisini de kovalarken buluyorum kendimi. O
noktadan sonra yaban öküzü de ben oluyorum elbette.
Gün boyu, sürekli, iki dakikada bir kavga olur mu? OLUR, oluyormuş işte!
Selim
korkuyor bu sıralar gene, dolayısıyla nereye gitse Kerim’i de takıyor
peşine. Kerim’se Selim ne istese düşüyor onun peşine. Misalen, Kerim
bebeksi oyuncaklarla hemen hemen hiç oynamıyor. Hele ki son dönemlerde
anladım ki; yaşı uygun olsun olmasın, evdeki huzurun şayet kaldıysa
devamı ve kısmi bekası için, ruhumuzun ve akıl sağlığımızın selameti
için, bütün öğretileri bırakıp bir kenara, Selim’e ne alınıyorsa Kerim’e
de aynısından almalı. Tıpatıp ama! En küçük bir fark kaçmıyor
gözlerinden ve bir başka kavga sebebi türetiyorlar bu sebepten. Kerim’in
yaşına uygun alınan ne varsa bir iki kullanımdan sonra atıl oldu
mesela. Selim’inkiler ise her iki taraf için de pek kıymetli.
Dolayısıyla Kerim şu yaşında Transformers, SpiderMan, Batman, çeşitli
hayvan figürleri vesaire takıntılı oldu.
Daha
bitmedi. Bazen aynısından iki kardeşe alınan oyuncak da olmuyor çare!
Zira Selim genellikle oyuncağına şekil verip bir köşeye koymayı seviyor
ve zaman zaman alıp oynamayı, Kerim’se yaşı gereği henüz korumayı ve
saklamayı bilmediğinden, parçalamayı ve fırlatmayı. Hal böyle olunca da
gözü gene Selim’in oyuncaklarında oluyor. Ve bundan gene kavga başlıyor.
Ya da
ikisine de aynı şey alınıyor ama birinin pili zayıflıyor, ya da uyanık
Selim bir diğerinin daha iyi olduğunu seziyor ve gene kavga başlıyor.
Birine koşan Kerim’e derhal saldırıyor Selim, o benim, benimkini bırak,
diye. İnatçı ve çığırtkan ve sürekli tiz tiz çığlıklar atan ve çığlığın
gücünün farkına varan Kerim’se kolay bırakmıyor elindekini. Canhıraş bir
mücadele başlıyor aralarında. Evde göz gözü görmüyor. Hırlayanlar,
ağlayanlar, çığlıklar, böğürmeler, yetmedi tekmeler, yumruklar
konuşuyor. Bazen bağrıma taş basıp araya girmiyor ve ikisini de kendi
hallerine bırakıyorum, bu sırada Kerim güç yettiremediğinden genelde
sinirden deliye dönüyor, bazen elinden oyuncağı alınan yüzü düşmüş Kerim
giderayak Selim’in kurduğu oyuna tekmeyi indiriyor ve bu kez Selim
deliye dönüyor, bazen araya giriyorum, bazen ikisini de ayrı odalara
gönderiyorum, bazen salonla muftak arasındaki koca kapıyı kapatıyor ve
ikisini de dışarıda bırakıyorum, bazen birini içeride birini dışarıda
tutuyorum, bazen usulca anlatıyorum ama genellikle çıldırıyorum. Ve
dediğim gibi son raddede, üst üste binen kavgalarda, devamlı
taarruzlarda ise önce ıkınıp sıkınıyorum sonra çığrından çıkıp ikisini
de yukarıya sürüyorum. Zaten o noktada anlıyorlar ki durum vahim, derhal
bırakıyorlar kavgayı. Ve her nedense ben kızdığımda yumuşuyorlar
birbirlerine karşı, hatta bazen el ele tutuşup çıkıyorlar
merdivenlerden, sanırsınız bendim düşmanları da, ikisiydi aynı saflarda.
Düşünüyorum,
ben anneme böylesi bir sıkıntı vermedim, yani sanırım. Hani derler ya,
anne-babana ettiğin sana dönermiş. O zaman bu deyiş gerçek değil!
“Benim anladığım bu doğal bir süreç: Belki çocukların direniş göstermesi, elindekini sahiplenmesi, hayatta bazen gereken savunma, bazen saldırmayı en doğal yönden öğrenmeleri için gereken ve bu sebepten verilen birşey bu!”
Ama bu
doğal süreç nasıl idare edilir, bu feci krizler nasıl yönetilir onu hiç
bilmiyorum? Tek bildiğim bu bitmek bilmez kavgalar sırasında fena halde
geriliyorum/uz. Allah aşkına, geçer mi bu kavga, bir süresi vardır
inşaallah! Fikri olan beri gelsin? Yaşayan? Ya siz neler yapıyorsunuz bu
tip durumlarda?
————————————————————————————————————————————————————————–
Önceki gün yorumlarda mevzusu geçti konunun, hem de tam dertlendiğim sıralarda, dün de Umut’la
konuştuk Twitter’da, ne tevafuk. Tam da böylesi bir yazı yazmayı
planladığım sırada. Hasılı şu dönemin modası, yazık ki kardeş kavgası.
Ve buyrun. Aşağıda internetten derlediğim kardeş kavgası fotoğrafları var. Bizde tüm bu pozisyonlar ve daha niceleri var.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder