14 Haziran 2012 Perşembe

Sanki Hayal Gibi: Amerikan Doğal Tarih Müzesi (New York)



Yazmıştım, defalarca: Selim’in yarı ömrü boyunca gitmeyi istediği, sabırla ve hatta huşuyla beklediği yerdi burası.
Bir zamanlar güzel bir blog vardı: Canko & Co. idi adı. Bu blogda, güzel bir kadının enfes dilinden altın saçlı bir çocuğun hikayesi anlatılırdı.  Eskiler bilir. İşte bu zarif kadın, Selim için, kendi fotoğraflarından oluşan ve gene bu müzeye ait olan bir klip hazırlamıştı. Çok kıymetli ve özeldi o klip Selim için, sıklıkla izledi. Yanısıra internetten bu müzeye dair görüntüleri inceledi. Ve bekledi, bekledi, bekledi. Beklenen an geldi şükürler olsun ki.
İçeriye girdiğimizde, gözleri haşmetli manzara karşısında açılmış halde, sadece üç kelime etti Selim: Sanki hayal gibi…
.

İşte bizim için pek manidar olan bu müzeye girmek üzere vardığımız ilk nokta. Onlarca okul otobüsü, yüzlerce öğrenci dolanıyordu buralarda.
.

Ve işte devasa Amerikan Doğal Tarih Müzesi karşımızda.  Şükürler olsun yolları ve kapıları bizim için ardına dek açana. Varmıştık sonunda buraya.
.

İşte kapıdan girdiğimizde bizi anında yakalayan enfes ve nefes kesici manzara. İşte Selim’in sanki hayal gibi dediği nokta. Bu yüksek tavan, bu görüntü, bu renk, bu doku uzaktan ezberlediklerimizdi çünkü.
Burası müzenin biletsiz görülebilen lobisi. Geleni ilk karşılayan ve içine alan manzara. Giriş öyle haşmetli ki gerisi daha çok cezbediyor doğallıkla.
.

Burada vahçi ve etçil bir dinozorun (sanırım Velociraptor) sakin ve otçul ama dünyanın en uzun dinozorunun (Sanırım Barozor) yavrusuna saldırması canlandırılmış gerçek kemiklerle. Sanırım bu kemikler içiçe bulunduğu için sahne tahmin edildiği gibi sergilenmiş. Hikayesi de şöyleymiş: Barozor’un yavrusuna saldırmaya kalkışan dinozora karşılık anne savunmaya geçiyor. Yavruyu arkasına alıp kollamaya çalışıyor. Ve devasa kuyruğunu kırbaç gibi kullanıyor. Muhtemelen herkes yara aldığı için de oracıkta ölüyor. Pek hazin oldu böyle bakınca.
Buradaki bir iki poz dışında hiç rahatsız etmedim Selim’i. Rahatça gezsin, incelesin, ilişmeyeyim ve bölünmesin istedim. Hoş ben çoklukla bölmem bu niyetle gezintileri. Çocukların doğal hallerini çekmeyi daha çok arzuluyorum çünkü.
Gelelim müzeye resmen giriş yaptığınızda karşınıza çıkan yere. Merak eden benimle gelsin.
.






Selim daha önce birebir boyutlarda yapılmış dinozor maketleri, robotları ve hatta kemikleri gördü. Ama onun hep istediği gerçeğiydi bu gördüklerinin. Ve işte şimdi karşısındaydı gerçeklerinin.
.











Ve dünyanın bilinen en vahşi ve korkunç yaratığı: Tyrannosaurus-rex ya da bilinen adıyla T-Rex.
.







Tripceratops

Ve dünyanın en sakin dinozorlarından biri olan Triceratops’un insanlarca maymun edilmiş hali.
.



 Ve işte bu müzede bayıldığım nokta: Çocukların dokunma, hissetme ve bu yolla tanıma güdülerini tatmin edecek biçimde, bu kıymetli parçaların zarar görmesini göze alarak gerçek dinozor fosillerini, kemiklerini ve hatta yumurtasını dokunur şekilde oracığa bırakmaları. Ve kesinlikle bir çocuğun aklında en çok kalanın burası olması. Ve çocuğun buradan tatminkar ayrılması bu sebeple. Bence bu yapılan harikaydı.
.

 Dünya dinozor haritası. Şampiyon elbette Amerika!



Fosilleri tamamlanamamış olanlar.
.

 Bu salonun bitiminde yer alan oturulacak alandan New York şehri manzarası. Karşıda Central Park. 
.


Müzenin dükkanından yeni ve taşınabilir sakinleştirici kavanozumuzu da aldık.
.




Bu hayvanları bir yerden tanıdımız mı? Buz Devri Elemanları. Mamutlar vesaireler.
.



Bu koca bölümü iştahla, büyük merakla izleyen Selim için dinlenme saati. Ve tabii hepimiz için de mola verme ve enerji kazanma vakti. Zira devasa bölümler bekliyor daha bizi. Şöyle ki;
.


Devasa bir su altı bölümü vardı. Lakin benim hepsini çekmeye mecalim de, isteğim de kalmamıştı.
.

Canlandırması yapılmış binlerce ortam, habitat ve canlı örneklerinden biri. Çok gerçekçi olduğundan bunu sevdim ben.
.
Çeşitli orman türlerinin canlandırması vardı. Çok, çoklardı.
.



Çeşitli ve hatta binlerce bitki türüne, hayvana ait örnekler vardı. Gene çok, çoklardı.
.

Ve işte bir yaradılış harikası. Ağaçların babası Dev Sekoya ağacı. Bir başka sefere Kaliforniya’ya gitmeyi ve onlarla karşılaşmayı hayal ettiğim ağaçların numunesinin karşıma çıkartılması harikaydı.
.
Ve bir oda vardı burada: Discovery Room. Buradan söz etmeyeceğim şimdilik, zira öyle sevdim ki bambaşka özel bir yazı yazmak niyetindeyim bu oda için.
.
Rivayete göre bu müze Friends dizisinde Paleontolog olan Ross’un görev yaptığı müzedir.
.
Ve bitiş! Ve mutlu son! Ve şükür! Verilene şükür ama en çok verilmeye değer bulunmaya şükür! Sevilmeye şükür! Sevdiğini sevindirmeye, emanetini mutlu olmaya vesile kılınmaya şükür! Bin şükür!
Üstelik kuzeni Mirza’da görüp de iç geçirdiği ve hiçbiryerde bulamadığı yumuşak kertenkele (Selim’in deyişiyle Kertiş) yi müzenin alışveriş alanında bulması Selim’in, daha da güzel yapmıştı bu gezintiyi. Ardından gelen Central Park kazası da çok şaşılacak gibi değildi. Zira bunca hayvansever birinin böylesine absürd birşey yaşaması olağan sayılabilirdi. Hem nazar boncuğu olmuştu bu vaka bu gezintinin.

Hiç yorum yok: