New
York gitmeden sevdiğim şehirlerdendi. Tıpkı yıllar önce İstanbul’u
görmeden sevmem ve illa ki görmek istemem gibiydi ona dair hislerim. Ve
gene tıpkı İstanbul gibi sahici; ama hem korkulu hem de tutkulu bir rüya
gibiydi onunla birlikteliğim. Delice cazibesi ile coşmuşken,
güzelliğine, şaşaasına kaptırmış ve kendimi görünür iyiliğine rehavetle
bırakmışken birden ters yüz eden şehirler gibiydi. Gene tıpkı İstanbul
gibi; iyiydi, hoştu ama beklemediğiniz anda şamarını yemeniz de an
meselesiydi. Hani Dr. House misaliydi, hem çeken hem de iten biri gibi.
Bu yüzden yaşadığımız tuhaf ve sert aksilikler şaşırtmadı beni. Ne de
olsa İstanbul’dan deneyimliydim değil mi?
Yıllar
önce Mustafa Altıoklar’ın bir röportajını okumuştum. Hala aklımdadır şu
cümlesi. Dünyada İstanbul dışında yaşayabileceğim iki şehir vardır
ancak demişti: biri New York, biri de Barcelona. Çünkü tek bu ikisi
benziyor İstanbul’a demişti. Barcelona’yı görmedim ama bu yüzden gitmeye
de meyilliyim.
Gelelim
New York’a. İ. ye sorsanız hiç sevmemişti bu şehri ve bir daha asla
gelmek istemezdi ama benim için durum tam tersiydi. Woody Allen
filmlerini seviyor olmam bile tek başına bu şehri sevmeme bir sebepti
çünkü. Ve New York’u gezerken bir daha ikna oldum ki; sinema ve müzik
ile alelade bir yeri efsane haline getirmek olası idi. Tıpkı New York
gibi. Sinemanın gücü öyle etkindi ki;
“Bu şehre girmek, sanki bir film karesinin içine girmek gibiydi benim için ve işin asıl büyüsü, cazibesi ve rüyamsı kıvamın tüm sırrı buydu sanki!”
Bu
yüzden bir kez daha Selim’i cebren ve hileyle de olsa (!) sinemaya
yönlendirme konusundaki fikrimi kuvvetlendirdim. Ve Kerim’i. İyi
sinemacılar çok şey demek çünkü. Olur mu olmaz mı, bu hayal tutar mı
tutmaz mı bilemem tabii ancak denemeye ve elden geleni yapmaya değer,
değil mi? Hem değil mi ki; insan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar, hem
değil mi ki; güzel bakan güzel görür, hem değil mi ki; bir umuttur
yaşatan insanı, o halde hayal etmeli ve çocukların önüne aş yapacak
malzemeyi koyar gibi sunmalı elden gelen imkanları ve gerisini herşeyin
sahibine bırakmalı.
New
York’a dair yazacak tonlarca şey çıkarabilirim. Bunca eksik, gedik
gezinmelerime ve içimde kalan onlarca şeye rağmen… Ancak şimdilik
fotoğraflar anlatsın istedim.
.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder