İzmir’in
merkezini daha önce görmüşlüğüm vardı ama içinde yaşamışlığım hatta bir
gün dahi kalmışlığım yoktu. Bu yüzden Selim’in son günlerdeki moda
deyişiyle: leyla gibiyim İzmir’de. İnsan bilmediği şehirde, sudan çıkmış
balık eblehliğinde oluyor sahiden de. Sanki her yer flu, görüş alanım
bulutlu vesaire. Olduğun yerin tam adını bilmemek dahi garip bir duygu.
Kendi
başına olunca bu gariplik ve yabancılık hissi güzel ve heyecan verici
birşey ama çocuklarla zorlayıcı ve biraz gerginlik verici oluyor
haliyle. Hep kaybolmak arzusunda olan ben, ürperiyorum çocuklarla
kaybolacağım diye. Tek çocukla olsa sorun değil de, iki çocukla
kaybolmak ve olmadı başka yollara sapmak lüksü olmuyor zira ayakta olan
yoruldam da yoruldum diyor ya da diye yazıyor ve bu da bende gerginlik
yaratıyor. Bu yüzden kendime güvenli bir çember çizdim otel etrafında,
şimdilik orada dönenip duruyorum. Bir yandan da diyorum, bir tür
simülasyon say bunu gelecek İngiltere günlerine.
Bir de
hava değişikliği ve geldiğimiz günden beri ancak bugün dinen sert
rüzgarın etkisiyle ‘Leyla gibi’den ‘Leyla ötesi’ne geçmiş
gibiyim/gibiyiz. Her an uyku ve uyuklama hali var hepimizin üzerinde.
Hacıyatmaz Kerim dahi ilk günkü gezintimizden sonra, gün ortasında 3
saat kesintisiz uyudu ki, inanılır gibi değildi. Akşam peltemiz çıkmış
vaziyette erkenden uyuyoruz, sabah kahvaltıya koşturuyoruz vesaire. Bu
yüzden görüşüm netleşene, zihnim aydınlanana dek sanırım kendime
gelemeyeceğim ve muhtemeldir ki kimseyle görüşmek de istemeyeceğim.
Gelelim enteresan şeylere ve izlenimlerime:
*Bulduğu
her şeyi alelacele su bardaklarına, kahve fincanlarına vs. sokan Muzır
Kerim, telefonumu alıp su bardağına soktu ve telefon ilk gün telefat
oldu. Bu bende haliyle müthiş bir tedirginlik yarattı zira zaten flu
olan hayatım daha da belirsiz oldu. Allah’tan yanımızda telefon olarak
da kullanılan tablet bilgisayar vardı ve durumu nispeten kurtardı. Şimdi
elimde o katana aletle dolaşıyorum ama çocukların hengamesi ile çok
zorlanıyorum. (Varolan telefon numaralarım gene kayboldu, arayan
affetsin:))
*Rüzgar’ın
annesi Görkem’le gelmeden önce, otelin tam da onun çalıştığı ajansın
karşısında olduğunu konuşmuştuk. Fakat odanın penceresinden baktığım
anda o ajansla göz göze gelmek şaka gibi ama gerçek olmuştu. Birbirimize
el dahi sallayamadık ama orada olduğunu biliyorum.
*Kerim tüm
otelin maskotu oldu, herkesin dilinde Kerim de Kerim. Amma velakin
Selim’ime bir selam dahi eden yok. Hatta bırakın selamı, Kerim’le öyle
meşgullar ki Selim’in konuşmalarından birine bile tepki yok. Selim de
haliyle hırçın çok. Müdahale edeceğim de şeklini belirleyemiyorum, ne
demeli bilmiyorum ki. Büyük oğlumla da ilgilenin demek de abes gibi
geliyor. Ya da gözlerine sokmak zorla güzide çocuğumu. Yavrumu öyle
buruk görünce ben de çok burkuluyorum. Şimdilik elimden gelen durumu
anlatmak ve teskin etmeye çalışmak.
*Çocuklarım
ilgiye aç sanırım. Adeta ağızlarının içine bakıyorlar görevlilerin.
Kerim’e bir selam veren mümkün değil bir daha kurtulamıyor. Misal
garsonları belliyor ve tüm cazibesini kullanıp onları tavlıyor sonra da
işinden gücünden edecek denli peşine takıyor.
*Kerim
yeni adetler edindi bu yerde. Misal, sessiz sinema oynuyor adeta
bizimle. Konuşmadan işaret diliyle anlatmaya çalışıyor derdini. Ve
korkunç birşey; herşeyi idrak ediyor tam manasıyla. Bugün kahvaltıda
tuvalete gitmesi gereken Selim’i yetiştirmeye çalışırken, Kerim’i
görevliye emanet ettim. Normalde görevliler onunla ilgilensin diye can
atan çocuk, ben giderken çok içlendi hissettim ve geldiğimde görevliye
dönmüş sırtını cama bakarken buldum sessiz sessiz. Ne yapsak, ne etsek,
ne söylesek bize de dönmedi yüzünü. Ve ne de ses etti. Öylece uzunca
süre sırtı bize dönük uzaklara baktı durdu ve yan gözle de bizi süzdü
usulca. Uzun yalvarmalardan sonra ancak, az biraz normale döndü.
*İzmir
aydınlık ve pırıl pırıl bir şehir. İlk intibanın da etkisi büyük bu
izlenimimde. Bir de ilk gördüğüm yerle; Alsancak’la özdeşleşti bu şehir
bende. Sanıyorum ki her yer bu denli nezih ve özenli. Navigasyon cihazı
sapıtıp, bizi Onur mahallesi gibi yerlere çıkarmasa sanacaktım ki bu
şehir hep böyle. Ama maalesef değil. Maalesef gariban bir yanı var her
şehir gibi. Maalesef öteki iki tarafı var her şehir gibi.
*Bilmediğim
ve heyecanlandığım bir bilgiyi öğrendim: meğerse beş yıldızlı otellerde
Babysitting hizmeti varmış. Sırf bu sebepten otelleri bir kez daha
seviyorum ve bu hizmet üzerine çeşitli hayaller kuruyorum. Misal,
yukarıda olduğunu bildiğim ve iç geçirdiğim spor salonuna her gün bu
yolla gitmeyi vesaire. Yazık ki Kerim çok yapışık bana ve bensiz
babasıyla dahi uzun süre kalamıyor. Ama azimliyim deneyeceğim.
*Geçen
senelerde de uzunca otelde kaldığım sırada hissetmiştim bunu: seviyorum
otelleri. Ama hazıra konmak değil derdim. Her an birilerinin uyanık
olduğunu bilme hissi, her an birine ulaşabilme garantisi, canlılık,
dinamizm, hareket kesinlikle çok cezbediyor beni. Ve bunun üzerine de
hayaller kuruyorum, otelde ya da otel gibi plazalarda yaşamakla ilgili.
*Bulunduğumuz
lokasyonda fazlaca otelin olmasından mıdır yoksa genel bir hal midir
bilmem, nereye dönsem, ne yana baksam yabancı kimseler ve aileler
görüyorum. Hani İngiltere Simülasyonu dedim ya, bunu destekler nitelikte
heryerde İngilizce konuşmalar duyuyorum.
*İzmir’in
kızları güzel mi henüz şahit olamadım ama kadınlarının çoğunun sert ve
bilgiç olduklarına şahit oldum. Ben öylesi kadınlardan korkarım. Hani
biri bir eşeklik etsin de ağzının payını vereyim diye teyakkuzda
bekleyenler misali. (kimse alınmasın belki de ben öylelerine denk
geldim, bana karşı da birşey yapılmış değil, genel izlenimim)
*Bulunduğum
yerde geniş alanlar var, meydan, sanırım Kordon denilen sahil kenarı ve
kocaman Kültür Park. Yalnız ne denli medeni olsa da ya da öyle sansak
da kendimizi, çocukları düşünecek denli medeni bir seviyeye ulaşamıyoruz
nedense ve ne yazık ki. Kültür Park’ı ilk gördüğümde Moskova’da,
Petersburg’da gibi hissettim. Geniş mi geniş bir park, yemyeşil alanlar,
ferahlık ve ağaçlar lakin değil, olamıyoruz öyle niyeyse. Rusya’da
böyle büyük alanlarda bir değil, bir kaç yerde illa ki çocuk parkı
olurdu mesela, içinde her daim cıvıl cıvıl çocukların olduğu ama burada
yok, yazık ki yok!
*Ve en
önemli mevzu, midenin bayram edeceği böylesi açık büfe vesaire
yerlerinde nefsime terbiye vermek niyetiyle diyete başlamak niyetindeyim
ama bir türlü icraata geçemedim. Bana dua edin. Giderek şişiyorum
incelmenin aksine.
,
*İzmirli annelerle buluşma ayarlayabiliriz. Dileyen buraya not yazsın, ya da Facebook üzerinden haberleşelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder