Son zamanlarda
aramızda oldukça ciddi bir rekabet olduğunu farkettim “O”nunla. İlk
zamanlar belli belirsiz bir şekilde sadece huzursuzdum, farkında
olmadığım için de alabildiğince şuursuz. Lakin ne zamanki
hallenmelerimizden işkillenmeye başladım işte o zaman yavaştan uyandım.
Ama bu demek değil ki, işi açıktan uygulamaya başladım. Ne ki o da bunu
uyguladı. Şimdilerde gayet aşikar bir rekabetin içinde olsak da, açık
etmiyoruz kendimizi hala. Birimizin tek bir sözcüğü, diğerinin yüzünde
keskin değişimlere neden olsa da, öteki de bunu derhal anlasa da, hatta
birimiz -leb- demeden öteki leblebinin tarihini yazsa da, henüz küçük
kinayelerden öteye geçmiyoruz. Zira biliyoruz ki, alenen ortaya
dökülürse küçük sırlarımız, geriye dönüşü olmayacak biçimde deşifre
olmuş ve her ikimiz de kaybetmiş olacağız.
Mr. & Mrs. Smith
filmine benzetiyorum yaşayışımızı son zamanlarda. İki taraf da olanın
bitenin farkında, iki taraf da uyanık ama çaktırılmıyor hiçbirşey
açıkça. İ. ile ben bir süredir böyleyiz. Yo, elbette ikimiz de ajan
değiliz. Bizim hafiyeliğimiz birbirimizin tepkisi ölçmek ve kendi
payımıza düşen işgücünü azaltmak gibi basit bir eyleme dair.
Çocukların
oluşturduğu hengameden, ebeveyn olarak yapılması gereken zaruri
eylemlerden; misal; alt değiştirme, yemek hazırlama, banyo yaptırma,
yıkama, yağlama, uykuya hazırlama vs., evin asgarideki ihtiyaçlarını
giderme işlerinden; misal; dağ gibi biriken bulaşıkların ve çamaşırların
kaçınılmaz hale gelen kabusundan vs. sıyrılma üzerine tüm çabamız.
Bahsi geçen işler, başkasının nazarında beş para etmez belki, ancak
bizim evde kendimize ait her bir dakikanın bile öyle bir kıymeti
harbiyesi var ki, ancak yerimizde olsaydınız anlardınız. Bazen
düşünüyorum, işlerden kaçmak ve topu diğerine atmak üzerine bunca kafa
yorduğumuz, akıl yürüttüğümüz ve üstün gayret gösterdiğimiz zamanımızı
daha mühim bir alana kaydırmış olsaydık zannımca uzaya çıkan ilk Türkler
olurduk. Hatta dünyada ilk çift biz olurduk: Mr. & Mrs. A. olarak.
Tabii
işlerin külfetinden sıyrılmak öyle kolay değil bizim evde. Zira diyorum
ya, diğeri uyanıkça kolaçan ediyor oluyor hep durumu. Ve öteki de
biliyor diğerinin haberdar olduğunu. Gerçi Mr. A, çok zorlandığında -Ben, Kendim ve Çemberim-
ritüeli dahilinde koltukta uyuyakalmak, olmadı bir çırpıda sarfettiği-
ben çok yorgunum, yapamam- deyip sıyrılmak, yahut -e, peki kim yapacak?-
sorusuna da rahatça -sen de yapma- deyip işin içinden çıkmak yoluna
girebiliyor ancak biliyor ki burada bu iş pahalıya patlayabiliyor. Ve
esasında o anki saadeti ve rehaveti için çok akılsızca bir yöntemi
seçmiş oluyor. Zira öteki taraf, yani ben: bunu ileriki zamanlarda kendi
adına kullanmak ve basitçe sarf edilen o sözleri burnundan fitil fitil
getirmek üzere hazırolda bekliyorum. Bu yüzden bu yolu çok sıkışmamışsak
tercih etmiyoruz, ya da ben etmiyorum demeli. Malum, Mr.X’lerin dayanma
noktası fazla yüksek olmadığından ve anı kurtarmaya meyilli bir
yapıları olduğundan bu aciz yolu seçmeleri daha olası.
Bu işi
kotarmanın birkaç formülü var bizim evde. Misal; bazen de zaruriyetten
İ. eve gelmeden, yaptığım ıvır zıvır ne varsa anlatırım, -bak boş
durmadım, geldiğinde yorgun olabilirim- demek isterim alenen. Zira
anladım ki, en beyhude işi dahi saymak gerek, yoksa -bütün gün evde
n’aptın- denerek küçültülüyor ev halimiz. Ancak ben ne zaman bu yöntemi
tercih etsem ve işe yaradığı hayaline kendimi kaptırsam, elimde patlıyor
formülüm. Neden mi; kapıdan girmeden daha; somurtmuş ve bezmiş bir
yüzle verdiği selamdan anlarım ki, İ. blöfümü görmüş ve gardını
almıştır. Bu andan sonra, vah bana, vahlar banadır zira bilirim gelecek
saatlerin akıbetini ve gecenin keşmekeşini tek başıma yükleneceğimi.
Bunların
dışında çok kuvvetli bir kozumuz daha başvurduğumuz: Hastalık. Bahsi ilk
açanın kaptığı, gerçekten grip, nezle olanın neredeyse zil takıp
oynadığı bir durumdayız. Misal; önceki gün Selim, ardından Kerim, ben ve
İ. hastalık alametlerine tutulduk. Küçükler derhal işi büyüttü, ben iki
gün kıvrandım ama sürünme şeklindeydim daha çok, üçüncü gün bir de
baktım ki, ohooo bütün fırsat elimden kaçmış zira İ. fırsatı elimden
olduğu gibi kapmış, yetmemiş bir de korkunç aksırıklar tıksırıklar
ekleyerek bana çıkışacak yer bırakmamış. İnanmamak elde değilse de ben
gene oldukça septik yaklaştım. Hal hatır sordum ancak hep kinayeli,
nasılsın sorusuna cevabı veren İ. nin ise başı hep öne eğik ve gözleri
öte yana dönük. Hasılı son raundu kazanır gibi olsam da son anda büyük
bir hamleyle kaybettim. İki gündür keyfince, döne döne uyuyan, ne
yattığına ne kalktığına karışılmayan İ. ye karşılık, hastalıklı çocuklar
peşinde koşan, uykusuz ve çilekeş haliyle büyük küçük her işe koşturan
ben oldum. Gene mevzu bahis etmeden işleri yüklendim. Zira kinayeden
öteye geçmedim, işi açık edemedim.
Lakin dilde açık etmesem de, gönülde çok şeyi açık etmiş olmalıyım ki, gene Şarkılar & Duygular Tezime riayet ederek, tüm gün şu şarkıyı söyledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder