Çok sıkınca bünye
kendini, ardından ister istemez bir gevşeme, çözülme oluyor ya hani,
işte onu yaşıyorum. Adı, tanımı önemli değil de, önemli olan; iyi
hissediyorum. Sanki henüz gelen Aralık ayı ve gelecek olan yeni Miladi
yıl, gelmiş olan Muharrem ayı ve yeni Hicri yıl, içimde adlandıramadığım
bir genişlemeye, ferahlığa ve ümide neden oldu bende. Farkına varmakla
mı oldu bunların hepsi, tam bilmiyorum. Ama birşeylerin farkına
varmanın, yani farkındalığın; duyularımı açtığını, göğsümü
genişlettiğini, zihnimde berraklığa, kalbimde şeffaflığa ve yumuşamaya,
tümden değişime giden sonsuz ümitli yolda, iyi bir sıçrama yapmama
vesile oldu, hissediyorum. Şimdi, yılgınlığa düştüğüm zamanlar, bunu
unutmamayı diliyorum. Çünkü şu sıralar çok sık düşüyor ve şükürler olsun
ki çabuk da kalkıyorum. Bulduğum bu kendimce fermanın, düştüğümde beni
kaldıracak itici güç olmasını diliyorum. O yüzden, yeni yazmaya başlayan
çocuk alıştırması gibi, bir sayfa dolusu bu fermanı yazmak istiyorum:
“Farkına varmak; duyularımı açıyor, zihnimi berraklaştırıyor. Göğsümde genişlemeye, kalbimde yumuşamaya ve büyük değişime giden yolda, büyük adımlarla ilerlememe vesile oluyor!”
İçim coşkun ve taşkın bu sebepten. Zaten
ne zaman kendim hakkında kesinliğe ulaşsam, böyle hissediyorum. Sanki
bir maddeye daha çentik atmış gibi hissediyorum. Sanki topak olmuş bir
karmaşa vardı ve ben onu ayıkladım, derledim bir kenara koydum.
Hayattaki düzen takıntım, düşüncelerimde de mevcutmuş demek ki. Nasıl
ki, evdeki çer çöpü klasörleştirip diziyorum kitaplığa yahut kutulara,
düşüncelerimi de klasörleyip diziyorum düzenlediklerimin yanına. Benim
de uğraşım kendim işte. Neyse ne, Mutluluk Dersleri havasındayım işte!
Hem de ihtiyaca binaen değil, basbayağı iyi hissediyorum diye!
Mutluluk; gördüğüm bu renkli, özenli,
harikulade manzara karşısında, neredeyse ağlayacak kadar mest olmaktır.
Unutup etrafımdakileri, tek yaprakla başlayan, ardından dünyayı kaplayan
büyük bütünleşmeye dahil olmak ve neticede ÖZ’e varmaktır.
Mutluluk; bence, dünyanın en muazzam, en
muntazam ve en özel meyvesi olan Nar’ın mevsimine bir kez daha varmış
olmaktır. İçi güzel, dışı güzel bu meyveyi seyretmeye doyamamaktır
mutluluk. Ve buradan çıkıp da yola, en büyük sanatkarın, sanatındaki
inceliğinin, eşsizliğinin ve çeşitliliğinin farkına varmaktır. En basit
meyvede bile, tek, düz bir rengin olmadığının, hepsinde gölgeli, parlak,
koyu yahut derin renk karışımları olduğununun ayırdına varmaktır.
Mutluluk; çocukları emanet edip emin ellere, sevdiceğime giden yolda neşe
içinde, hoplaya zıplaya, bir de üstüne bu enfes manzara ile
ödüllendirilmiş olduğunu hissetmek ve kendini özel saymaktır. Ve her
istasyon gördüğümde, çıkacağım uzun seferlerin hayaline kendimi
kaptırmaktır mutluluk.
Mutluluk; Kakuleli Dibek Kahvesi ve
bilhassa güllü lokumdan oluşan lokum kasesi ile yad etmektir eskileri.
Düşünüp de ecdadı ve asil hatıraları, bir an için orada olmayı hayal
etmektir.
Mutluluk; bazı insanların özel olduğuna
inanmak ve o insanlarla tanıştığında kendini şanslı saymaktır. Mutluluk;
iyi ki blog yazmaya başlamışım, başlamışım da, nice özel insanla bu
vesileyle tanıştırılmışım deyip havalanmaktır. İşte böylesi bir insanla;
Beyhan İslam‘la tanışıklığın yadigarı; harika bir kitap (Selim çok sevdi) ve bu özel dinozora bakıp çok mutlu olmaktır.
Mutluluk; güneşli Salacak
yürüyüşlerimde, dinlenmek için oturup da Kız Kulesi önüne, içtiğim çay
eşlik ederken bu keyfe, bu asil ve biricik şehirde yaşamakla kendimi
şanslı saymaktır. Ve bir adım ötemde bu harika manzaranın olduğunu
bilmenin verdiği keyfi yaşamaktır.
Mutluluk; sık sık evden uzaklaşan
sevgilinin, her geldiğinde, boy boy, çeşit çeşit çikolatayla beni mutlu
etmeye çalışmasıdır. Ve çikolatayla geri gelmesi muhtemel kiloları
düşünmeden, gerekirse başka şey yemeden çikolataya gark olmaktır
mutluluk! (Bence!)
Mutluluk; küçük oğlumun banyodan sonra
fırçalanan saçları ile Bob Dylanvari saçlara kavuşmasıdır. Ve Dylansever
annenin bu hali zevkle izlemesidir mutluluk.
Mutluluk; uzun zaman sonra, uzun
zamandır arzulanan kitapları okumaktır. Hele ki bu okumalar, gene
yürüyüşler sonunda, denize karşı yapılıyorsa. Hele ki bu güzel hale, bir
de ev yapımı kahve eşlik ediyorsa.
Mutluluk; minik oğlan uykuya
çekildiğinde, geride bıraktıklarına, mütebessim bir şekilde bakmaktır.
(Sol üst: piller arasına park ettirmiş olduğu araba, sol alt: büyük
ağbinin okulda olmasını fırsat bilerek, kaçırılmış ve yeterince tatmin
olduktan sonra televizyonla bütünleştirilmiş ve terkedilmiş dinozor,
sağ: diyet kıvranmaları yaşayan annenin özel ekmeğinin, araba şeklinde
parkelerde gezdirilmesi suretiyle mundar edilmesi, üstelik de efektli:
a-a-ba (araba) di-di-o (gidiyor) ığnn-ığnn dü-düt)
Mutluluk; onca çikolata yüklemesinden
sonra, nefse çeki düzen vermeye niyetlenmek ve böylesi bir kahvaltıya
gocunmamaktır. Ve gocunmamanın verdiği iyi histedir mutluluk.
“Dışarısı yağmurlu, çocuklardan büyüğü okula gitti; her zamanki gibi keyifli, üstelik de emin ellerde ve tam dediğim gibi; seviyor ve seviliyor biliyorum ki, küçük çocuk atlattı şimdilik ağır hastalığı, bense gece nispeten uyumuşum, üstüne sabah kalkıp bir de yürümüşüm, hem evin öteberi ihtiyaçlarını da görmüşüm, bebeğim hava almış, hava karanlık, ev karanlık lakin yıldızlarımı yakmışım ve usul usul çalıyor müziğim, o zaman az yemişim, çok yemişim dert mi, hem bu huzurda yemek dediğin nedir ki?”
demektedir mutluluk!
Mutluluk; “mutlu anne –> mutlu çocuk”
tezimin, “mutlu çocuk–>mutlu anne” şeklinde de doğrulanmasına şahit
olmaktır. Bir çocuğu en çok mutlu edenin de, onu sevdikleriyle ve hele
ki doğal ortamlarda buluşturmak olduğunu görmektir mutluluk. Ve en
özeli; sevecen, şefkatli, müşfik bir dayının yanında çocukların keyifli,
rahat olmasıdır. Öyle ki, çocukların, anne ve babayı bırakıp dayılarına
koşması, arzuhallerini dayılarına bildirmesidir. Misalen; çimlerde
koşturup, durak olarak dayının kucağını belleyen minik çocuğa ve
ihtiyacı olduğunda, reddedilmediğinden emin olduğu dayısından isteyen
büyük çocuğa bakıp içindeki mutluluk dalgasının yayılmasına tanık
olmaktır mutluluk.
Mutluluk; kışın geldiği bu ayda, tüm
yapraklarını ve meyvesini döken bu ağaçta, dalında kalan yekpare
parçayla karşılaşmaktır. Ha düştü, ha düşecek derken bu özel meyveyi
selamlamaktır mutluluk. Ve sanki Yaradan’ın bana özel sakladığı bu
gösteri ile coşmaktır.
Mutluluk; çekirdekten yetişen bir
fotoğrafçıya şahit olmaktır (!) Annenin zırvalarını pek ciddiye alan
çocuğu izlemektedir mutluluk. Yahut; (hep dediğim gibi) kendi halinde
iken çocukları seyretmektedir mutluluk. En bayağı işi, en mühim
işmişçesine ciddiyetle yapmalarını seyretmektir mutluluk. (Misal 2:
çatalı dünyanın en harika elması gibi evirip çevirmesi ve kah ısırıp,
kah koklaması, Misal 3-4: Laura’nın Yıldızı adlı çizgi filmi, başından
sonuna dek, pür dikkat izleyen çocuğun, yıldızlı çoraplarını aynı
keyifle izlemesi ve birleştirmesi filmle. “An-nem, lo-la (Laura) ,
yı-dız” bütünlemesine geçebilmesine hem şaşırmak, hem sevinmektir
mutluluk. Çoktur, çocuklarımızdan gelen mutluluk!
Mutluluk; önce toprak örtüsü sandığım bu
yere yaklaştığımda, toprak sandığım şeyin, su yüzeyini dolduran
yapraklar olduğunu farketmek ve bu estetik manzara karşısında
kalakalmaktır. Şair olsam, şiir yazacak kadar dolmak, kendimi Avatar
filminde gibi sanmaktır. (Berceste‘mden öğrendiğim kadarıyla Amerikan Bataklık Servisiymiş bu ağaçlar; O da sarılmak istemiş bu ağaçlara mesela:))
Mutluluk; görmek, farkına varmaktır. Daha, daha farkına varmayı arzulamaktır. Ve ümitli olmaktır. İlim, isteyene verilir sözüne binaen; farkına varmayı ilim saymak ve bunu istemektir mutluluk. Ve şayet istemek düşmüşse gönle, verileceğinden yana emin olmaktır neredeyse.
Şükürler olsun; kör gözle dünyayı
görmekten, bir anlık da olsa uyanışa geçirene! Şükürler olsun; sayısız
şükür kaynağı ile bizi çevreleyene!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder