Hele ki ilk saatleri kaçırmadan yapılan
kahvaltı pek özeldir, pek güzeldir. Hele hele ki bu kahvaltıya eşlik
eden kadim dostlar varsa, durum tadından yenmezdir. İnce belli bardağa
değen kaşığın çıkardığı enfes ritim, çatırdayarak ayrıldığında daha da
gürleşen kokusu simidin, belki muhabbete katılan bir martı sesinin eşlik
ettiği kahvaltılar ve kahvaltı saatleri düşündüğümde dahi içime huzuru
işleyendir. Hele bir de dostlarla muhabbetten alıkoymayan, kelimelerin
arasında usulca dolaşan, odaya dolan ama yormayan melodilerin eşlik
ettiği kahvaltılar ruhuma şenliktir.
Salt kendi kültürümüzün kahvaltısı da
değildir huzuru veren. Hemen her kültüre ait kahvaltı içaçıcı, ferah ve
keyiflidir benim nazarımda. Örneğin, Rus mutfağının vazgeçilmez lezzeti
Bilini (bir tür krep yahut pankek), esmer ekmek ve smetanası (süzme
yoğurt kıvamında enfes bir ekşi krema), Amerikan mutfağının pankek ve
Akçaağaç şurubu, yahut fıstık ezmeli ve reçelli ekmekleri, ya da
İkea’dan çokca aşina olduğumuz İskandinav kahvaltısı; kuş üzümlü,
yabanmersinli reçelleri ve yulaflı ezmeleri, Akdeniz mutfağının
etkisindeki İtalyan ve İspanyol kahvaltıları; capuccino, espresso
eşliğindeki, zeytinli, domatesli, fesleğenli ekmekleri, hepsi ama hepsi
denemeye değerdir.
İşte bu Ayın Blogu da böylesi bir bloga
denk düştü bu kez. İsveç’li, profesyonel bir fotoğrafçının, her güne bir
şarkı eşliğinde düzenlediği, kendine ait, birbirinden ferah ve estetik
fotoğrafların süslediği, her güne bir kahvaltı şeklindeki nadide blogu: 365 Days of Breakfast! Buyrun, gezinin ve keyfedin derim.
—————————————————————————————————————————————————————————–
Bu post geçen hafta Alternatif Anne‘de de yayımlanmıştır.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder