Büyüyor Melodiğim,
büyüyor ve merkezi kendinden ibaret olaylar oluşturuyor etrafında.
Birikiyor yaptıkları; toplasan bir avuç etmez kelime ile derdini
anlatıyor büyük oranda ve yaradılışına dair önemli ipuçlarını veriyor
usulca. İstediği olmayınca diretiyor, ayak sürüyor, bazen kapışıyor
bizimle, bazen sevişiyor, hasılı ikinci çocuk rehaveti ve ihmalkarlığı
ile ikinci bebek coşkunluğu ve kadir kıymet bilirliği, anın tadını
çıkarma keyfi arasında büyüyor.
Büyüyor Melodiğim, ebeveynlerinin gözünü, gönlünü, ufkunu açıyor büyüdükçe. Büyüyor ve çocuk farklılığını gözler önüne sererek, anne-babada zihin genişlemesine, şuur genişlemesine vesile oluyor.
Büyüyor
Melodiğim, büyüyor ve bazen Selim’in ihmaline sebep diye dertlendiğim bu
bebek, ağabeyine davranışlarımıza çeki düzen vermemiz konusunda bize
büyük bir idrak kazandırıyor. Yaptığımız yanlışlardan dönmemiz,
silkinmemiz için şiddetli bir uyarana dönüşüyor. Yeri geliyor, savunuyor
ağbisini, ağzında bir dolu anlaşılmaz sözcükle karşıma dikiliyor,
ağabeyi peşimi bıraksa da o bırakmıyor. Ve en kızgın anda bile beni
gülümsetiyor, iyi ki de gülümsetiyor. Bu vesileyle ahali o çirkef halden
yumuşamaya geçiyor.
Selim tekken, yaptığı olumlu şeyleri
normal addeder ve her çocuk böyledir, diyerek tümden genellerdik,
yaptığı olumsuz şeyleri ise son derece öznelleştirir ve çocuğumuz
ucubeymiş gibi dertlenirdik. Misal; kusursuz yapıştırılması gereken
ayakkabı cırtcırtları, sese ve acıya verdiği şiddetli tepki. Kerim
karakter olarak ortaya çıktıktan sonra ise farkettim ki, herbirinin
farklıydı hassasiyetleri, kişilikleri, olaylara tepkileri. Selim anormal değildi, anormal olan bizim görmemiş ebeveynliğimiz ve cehaletimizdi. Selim sadece her çocuk kadar, her insan kadar özneldi. Anormal olan; bir insanı okumanın bunca kolay olduğunu sanan; bizim sığ zihniyetimizdi.
Evet, insanı okumak kolay değildi, lakin çocuk çocuktu işte, okuması ne
denli zor olabilirdi ki, dedirten basit etiketlerimizdi.
Hasılı Kerim’den sonra kabul edilebilir
oldu bizim nazarımızda Selim’in tüm halleri. Ve hoşgörülür oldu
anormallikleri, normallikleri. Kaldı ki salt bu da değil, Kerim’in her
hali hoşgörüldü ve dahi evrendeki tüm çocuklar bizden yana hoşgörü
gördü. Bu vesileyle bir kez daha iyi ki gönderildi bir çocuk daha dedim; iyi ki gönderildi de kıt kanaat zihniyetimizi geliştirdi.
Ve tabi bu çeşitlilik içinde haliyle Deliler Evi hepten oldu Tezatlıklar Ülkesi. Şöyle ki;
-Selim oyuncaklara çok düşkündü ve kendi kendini eğlerdi bu yolla. Kerim ise oyuncakların yüzüne bakmaz çoğunlukla.
Onun en iyi eğlencesi evdeki elektronik alet edevattır. Selim
zamanında, Selim kaynaklı hiçbir arıza, kaza yaşamadık oysa Kerim
zamanında daha şimdiden DVD Player, telefon ve iki bilgisayarı hurdaya
çıkardık.
-Selim aklıselim idi sahiden. Kerim ise aklına esen ve aklının dikine giden.
Misalen Selim evdeki girinti çıkıntıları hiç mi hiç kurcalamazdı. Kerim
ise deşmekte ve deşinmekte şimdiden ustalaştı. Evdeki kayıp eşyalar
sayesinde bir bir çıkıyor ortaya. Ve hatta tarafımdan, -İş karıştırıcı,
Mikser- gibi lakaplar takılmaktadır bu sebeple şahsına.
-Selim’i bir kez bile tehlikeli bir
yükseklikte bulamazdık. Ama Kerim’i şimdiden, defalarca koltuğun en
tepesine çıkmış halde ve -iki,üç- deyip atlamaya hazır vaziyetteyken
yakaladık.
-Selim’in
önüne oyuncaklarını yığıp, yahut ilgilendiği bir filmi açıp istirahat
etmek yahut ihtiyaç gidermek mümkündü. Lakin Kerim için bunu düşünmek
bile ürkütücü. Zira göz açıp kapayıncaya dek bile ne yapacağı
kestirilemeyen bir çocuk için uzun ve geniş ve rahat bir zamanda nerde,
ne yapacağını kestirmek mümkün müydü? Bilgisayarı sulayabilir, cd çaları
açıp üzerine oturabilir, ayakkabıları döküp, kirli temiz demeden evde
gezintiye çıkabilir,hasılı aklımıza gelmeyen, maazallah başımıza
gelebilirdi.
-Selim’in
ne klozetle, ne çöple, ne deterjanla, ne ocakla kısaca hiçbir sakıncalı
araçla hasbihali olmadı. Oysa Kerim şimdiden, abesle iştigal etmekte
Selim’e epey fark attı. Bahsi geçenlerin hepsini denemiş olmakla
beraber ilk günkü şevkini de, meylini de, hevesini de korumaktadır. Ve
bu hali de beni epeyce korkutmaktadır.
-Selim çok cin, Kerim pek masum görünür lakin tahminim; durumun bunun tam tersi yönde olduğudur.
BilimSelim’im şimdiden Kerim’in yanında garip kalmıştır. Şöyle ki;
eskiden Selim işine gelmedi mi Kerim’e şöyle bir geçirirdi. Kerim
ağlayınca olayın farkına varan bize, kızdığımızdan olsa gerek, çoğu
zaman dürüstçe söylemeye çekinirdi. Geçenlerde gene içerden ani bir
ağlama sesi geldi ve o ses giderek; -aciiiy (acıyor) diyerek bana doğru
ilerledi; malum ağlayınca teselli edecek kişi ancak bendim. N’oldu
dedim, Selim bilmem, kendi düşmüş olabilir dedi. Kerim’e sordum gayri
ihtiyari; yüzünü göstererek -vuu-du (vurdu) dedi ve durumu gayet net
izah etti.
-Selim müşfiktir, kin tutmaz, merhametlidir. Kerim ise belli ki ve ne yazık ki kincidir.
Selim istediği olmayınca bir iki kez söylenir, ardından makulca kenara
çekilir, ola ki istediği yerine getirilir; o zaman minnettarlığını
defalarca dile getirir. Kerim ise istediği olmayınca paralar kendini,
toparlanmaz isteği yerine getirilse dahi. Hasılı kendi isteyince
susturur ancak kendini.
-Selim, berbat bir anne olduğumu
düşünmeme rağmen ne ilginçtir ki, bana düşkündür. Kerim ise bunca az
görmesine rağmen İlter’e. Öyle ki geçen hafta gece uyandığında -baba-
diye ağladı. Baba n’etti derseniz, duymuş ama oralı olmamıştır.
-Selim, kara yağız, cazibeli bir tiptir.
Kerim ise, bembeyaz tenli, pamuk gibi birşeydir. -Derler ki; Selim
tıpatıp babaya, Kerim ise tıpatıp anneye benzemektedir. Hatta bir
yakınımızın, çocukların kime benzediği konusunda sarf ettiği; -Çok
adaletli bir dağılım olmuş!- sözleri durumu çok güzel anlatmaktadır.
Tezatlar sürer gider ama bu olayla konuya son nokta konmaktadır.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder