Zor Be Kezban!
Kezban uyumaya
gitmek üzere odasına doğru yol almaktadır. Derken Deli’nin mırıl mırıl
sesi çalınır kulağına. Yanık türküler, içli şarkılar almış başını
gitmektedir. Eyvah, der Kezban, Deli delirmiş gene. Yaklaşır Deli’nin
odasına usulca. Aralık kapıdan etrafı gözler biraz korkuyla. Deli elinde
bir temizlik bezi, bir siler bir oturur, bir oturur bir durulur, bir
pencereye koşar, bir uzaklara dalar, hasılı kimse bilinmez ne yapar.
Yanısıra birini bitirip bir diğerine geçer şarkıların:, şöyle ki: Zor dostum zor, Vazgeçtim dünyadan, Ah ne yapsam, ne yapsam unutabilsem, ne yapsam kendimi avutabilsem, Dardayım ey aney aney, zordayım ey aney aney! Şarkıların ne sonu ne başı vardır. Söylenen kısımlar hepi topu bu kadardır. Zira besbelli gene Şarkılar & Duygular kaosu tavan yapmaktadır.
Kezban temaşayı keser ve aralık kapıdan
içeri sokulur. Deli de şarkıları keser ancak istifini bozmaz. Kezban’a
döner ve az duyulur bir sesle:
-Zor be Kezban!
-Nesi zor be Deli?
-Zor be Kezban! Çok zor!*
-Yutkunma da de hadi Deli? Nesi zor?
-Desem ki yaşamak zor, desem ki tutunmak zor hayata? Ha Kezban?
-Herşeyin var; seni seven, sana bağlı
bir kocan, evin, araban, yanıbaşında misler gibi bebelerin?! Hem
kimselere muhtaç olmadan baktın bunca yıl bebelerine. İftihar ediyoruz
biz senle.
-Desem ki dünya yük olmuş sırtımda?
-Deli deli konuşma, dünyanın yükünden sana neymiş? Dünya yürür yüküyle… Hep yürüdü ya öküzün boynuzlarında bile.
-Ahahha! Güldürme beni Kezban, ne öküzü Allah’ını seversen. Öküzün boyunuzunda duran dünya ha? Hahaha!
-Bak Deli, güldürdüm de mi seni?
-Ah Kezban Ah! Ne zaman derinleşti aramızdaki uçurum bu denli?
-N’oldu gene feri söndü gözlerinin? Hani
iyiceydin, gülümsemiştin hani? De bana Deli, nedir derdin? Hor görme bu
garibi de, de hadi! Aramızda uçurum yok, hani dersin ya sen hep: SEN
BENSİN, BEN DE SENİM!
-İçim dolu, içim şiş, içim yangın yeri
Kezban. Korları an be an yeniden tutuşuyor içimin, gün be gün harlanıyor
alevleri. Yatışmıyor bir türlü hararetim! Söndürmek için bu ateşi,
püskürtmek için alevleri çare bulduğum ne varsa beyhude. İşe yaramıyor
ettiklerim Kezban. Yangının gücünü azaltıyorum, alevleri savuruyorum üç
beş tekmeyle, lakin koca yangına minik kovalarla dökülen sular olur mu
hiç çare? Üstelik daha da azgın, daha kızgın taarruz ediyorlar bana,
haneme ve… sabilerime.
-E hani savuşturdum diyordun, Mutluluk Dersleri ile hemhal oldum, bu da bana iyi geldi diyordun?
-Mutluluk dersleri de olmadı halime
çare. Gözlerimi zorla güzele çevirmem de nafile. Anlık işe yarıyor elbet
lakin tüm yarayı sökemiyor içimden. Sanki derin bir suda boğulmaktayım,
dibe batmamak için can havliyle yüzeye çıkıyorum, o an aldığım
oksijenle iyi hissediyorum, lakin birazdan gene dibe çekiliyor ve
debelenmeye devam ediyorum. Hasılı o minik çırpınışlar yola devam
etmemi, kendimin, evdeki bebelerimin zaruri ihtiyaçlarını gidermemi,
hayatta kalabilmemizi sağlıyor ancak. Gerisi aynı be Kezban!
-Siz şehirli kadınları anlamak zor!
Herşeyiniz var, yokluk bilmezsiniz, darlık çekmezsiniz. Lakin hep
isteksiz, hep keyifsizsiniz, hem de hep daha, daha istersiniz. Ben
anlamam nedir derdiniz?! Sanki yetmez size dünya, yetinmezsiniz! Bence
oburluk en büyük derdiniz.
-Keşke senin yanından hiç ayrılmasaydım
Kezban! Keşke hep bilmez(!) ve hep gülümser kalsaydım. Çok
bildiklerim(!) acıtıyor içimi. Dünyaya küstüm ben. Soğudum halinden. Bir
kadın vardı; şarkıcı Amy! Fitili o yaktı. Ne zaman bir yerde bir
Tutunamayan’ın tutunamadığı haberini alsam burkulur içim. Bu kez öyle
burkuldu ki onaramadım içimi. Ve sanki tüm kırıklarım, çıkıklarım, iç
sancılarım ayyuka çıktı, bir daha toparlayamadım.Toparlayıp da bir
köşeye sığıştıramadım eskisi gibi.
Ne zaman ölümü duysam uzaktan da olsa,
dünya silinir gözümden. Emellerim, hırslarım, hayallerim ve dahi
anneliğim silinir. Elim kolum kalkmaz olur, günlük yaptığım ne varsa
gözümde büyür de büyür. Bir çocuğa su vermek bile, bende en ağır
işçiliğe dönüşür. Alıp başımı gitmek isterim yahut bir parça yalnız
kalabilmek. Bilirim doyasıya kalsam kendimle, içimden bu cerahatı söker
atarım, oysa şimdi parça parça koparmaya çalıştıkça çoğalıyorlar sanki
inadına inadına.
-Bence dünya yük değil sırtında, sen onu
çekiştiriyorsun peşisıra. Bırak o gitsin kendi yoluna, sen de koyul
kendi hayatına. Hepsi yetmezmiş gibi bir de dünyanın elemini alma
koynuna. Bırak Deli, bırak peşlerini ne var ne yoksa.
-Susuyorum Kezban! İçimdeki cerahatın
çirkefliğini dökmek istemiyorum daha fazla. Bana kalsın gerisi. Bilmesin
kimseler gayri ötesini. Hem bilmeyip hem bildiğini sananlara,
Delibilimde mikrobilgiye dahi sahip olamayanlara fırsat vermeyeyim. Hem
de huzuru kaçırıp da vebale girmemeyeyim.
İşte budur benim çirkef ahvalim; bir gün
Mutluluk Dersleri veririm, bir sonraki gün, zor günlere söylenirim.
İflah olmam ben, bilirim!
-Hadi yat Deli! Sabaha daha iyi hissedersin kendini.
-Sen git de yat Kezban, ben şunu izleyeceğim. Belki deştikçe daha kolay iyileşirim.
————————————————————————————————————————————————————————————–
Ne zaman zorda hissetsem, Issız
Adam’da geçen, muhtemeldir ki benzeşmeden ötürü bana pek manidar gelen,
yukardaki ana-oğul diyaloğu geçer aramızda Kezban‘la.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder