10 Ağustos 2011 Çarşamba

Zor Be Kezban!

Zor Be Kezban!

by Deli Anne on 10/08/2011
Kezban uyumaya gitmek üzere odasına doğru yol almaktadır. Derken Deli’nin mırıl mırıl sesi çalınır kulağına. Yanık türküler, içli şarkılar almış başını gitmektedir. Eyvah, der Kezban, Deli delirmiş gene. Yaklaşır Deli’nin odasına usulca. Aralık kapıdan etrafı gözler biraz korkuyla. Deli elinde bir temizlik bezi, bir siler bir oturur, bir oturur bir durulur, bir pencereye koşar, bir uzaklara dalar, hasılı kimse bilinmez ne yapar. Yanısıra birini bitirip bir diğerine geçer şarkıların:, şöyle ki: Zor dostum zor, Vazgeçtim dünyadan, Ah ne yapsam, ne yapsam unutabilsem, ne yapsam kendimi avutabilsem, Dardayım ey aney aney, zordayım ey aney aney! Şarkıların ne sonu ne başı vardır. Söylenen kısımlar hepi topu bu kadardır. Zira besbelli gene Şarkılar & Duygular kaosu tavan yapmaktadır.
Kezban temaşayı keser ve aralık kapıdan içeri sokulur. Deli de şarkıları keser ancak istifini bozmaz. Kezban’a döner ve az duyulur bir sesle:
-Zor be Kezban!
-Nesi zor be Deli?
-Zor be Kezban! Çok zor!*
-Yutkunma da  de hadi Deli? Nesi zor?
-Desem ki yaşamak zor, desem ki tutunmak zor hayata? Ha Kezban?
-Herşeyin var; seni seven, sana bağlı bir kocan, evin, araban, yanıbaşında misler gibi bebelerin?! Hem kimselere muhtaç olmadan baktın bunca yıl bebelerine. İftihar ediyoruz biz senle.
-Desem ki dünya yük olmuş sırtımda?
-Deli deli konuşma, dünyanın yükünden sana neymiş?  Dünya yürür yüküyle… Hep yürüdü ya öküzün boynuzlarında bile.
-Ahahha! Güldürme beni Kezban, ne öküzü Allah’ını seversen. Öküzün boyunuzunda duran dünya ha? Hahaha!
-Bak Deli, güldürdüm de mi seni?
-Ah Kezban Ah! Ne zaman derinleşti aramızdaki uçurum bu denli?
-N’oldu gene feri söndü gözlerinin? Hani iyiceydin, gülümsemiştin hani? De bana Deli, nedir derdin? Hor görme bu garibi de, de hadi! Aramızda uçurum yok, hani dersin ya sen hep: SEN BENSİN, BEN DE SENİM!
-İçim dolu, içim şiş, içim yangın yeri Kezban. Korları an be an yeniden tutuşuyor içimin, gün be gün harlanıyor alevleri. Yatışmıyor bir türlü hararetim!  Söndürmek için bu ateşi, püskürtmek için alevleri çare bulduğum ne varsa beyhude. İşe yaramıyor ettiklerim Kezban. Yangının gücünü azaltıyorum, alevleri savuruyorum üç beş tekmeyle, lakin koca yangına minik kovalarla dökülen sular olur mu hiç çare?  Üstelik daha da azgın, daha kızgın taarruz ediyorlar bana, haneme ve…  sabilerime.
-E hani savuşturdum diyordun, Mutluluk Dersleri ile hemhal oldum, bu da bana iyi geldi diyordun?
-Mutluluk dersleri de olmadı halime çare. Gözlerimi zorla güzele çevirmem de nafile. Anlık işe yarıyor elbet lakin tüm yarayı sökemiyor içimden. Sanki derin bir suda boğulmaktayım, dibe batmamak için can havliyle yüzeye çıkıyorum, o an aldığım oksijenle iyi hissediyorum, lakin birazdan gene dibe çekiliyor ve debelenmeye devam ediyorum. Hasılı o minik çırpınışlar yola devam etmemi, kendimin, evdeki bebelerimin zaruri ihtiyaçlarını gidermemi, hayatta kalabilmemizi sağlıyor ancak. Gerisi aynı be Kezban!
-Siz şehirli kadınları anlamak zor! Herşeyiniz var, yokluk bilmezsiniz, darlık çekmezsiniz. Lakin hep isteksiz, hep keyifsizsiniz, hem de hep daha, daha istersiniz.  Ben anlamam nedir derdiniz?! Sanki yetmez size dünya, yetinmezsiniz! Bence oburluk en büyük derdiniz.
-Keşke senin yanından hiç ayrılmasaydım Kezban! Keşke hep bilmez(!) ve hep gülümser kalsaydım. Çok bildiklerim(!) acıtıyor içimi. Dünyaya küstüm ben. Soğudum halinden. Bir kadın vardı; şarkıcı Amy! Fitili o yaktı. Ne zaman bir yerde bir Tutunamayan’ın tutunamadığı haberini alsam burkulur içim. Bu kez öyle burkuldu ki onaramadım içimi.  Ve sanki tüm kırıklarım, çıkıklarım, iç sancılarım ayyuka çıktı, bir daha toparlayamadım.Toparlayıp da bir köşeye sığıştıramadım eskisi gibi.
Ne zaman ölümü duysam uzaktan da olsa, dünya silinir gözümden. Emellerim, hırslarım, hayallerim ve dahi anneliğim silinir. Elim kolum kalkmaz olur, günlük yaptığım ne varsa gözümde büyür de büyür. Bir çocuğa su vermek bile, bende en ağır işçiliğe dönüşür. Alıp başımı gitmek isterim yahut bir parça yalnız kalabilmek.  Bilirim doyasıya kalsam kendimle, içimden bu cerahatı söker atarım, oysa şimdi parça parça koparmaya çalıştıkça çoğalıyorlar sanki inadına inadına.
-Bence dünya yük değil sırtında, sen onu çekiştiriyorsun peşisıra. Bırak o gitsin kendi yoluna, sen de koyul kendi hayatına. Hepsi yetmezmiş gibi bir de dünyanın elemini alma koynuna. Bırak Deli, bırak peşlerini ne var ne yoksa.
-Susuyorum Kezban! İçimdeki cerahatın çirkefliğini dökmek istemiyorum daha fazla. Bana kalsın gerisi. Bilmesin kimseler gayri ötesini. Hem bilmeyip hem bildiğini sananlara, Delibilimde mikrobilgiye dahi sahip olamayanlara fırsat vermeyeyim. Hem de huzuru kaçırıp da vebale girmemeyeyim.
İşte budur benim çirkef ahvalim; bir gün Mutluluk Dersleri veririm,  bir sonraki gün, zor günlere söylenirim. İflah olmam ben, bilirim!
-Hadi yat Deli! Sabaha daha iyi hissedersin kendini.
-Sen git de yat Kezban, ben şunu izleyeceğim. Belki deştikçe daha kolay iyileşirim.
————————————————————————————————————————————————————————————–
Ne zaman zorda hissetsem, Issız Adam’da geçen, muhtemeldir ki benzeşmeden ötürü bana pek manidar gelen, yukardaki  ana-oğul diyaloğu geçer aramızda Kezban‘la.

Hiç yorum yok: