18 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir Delinin Zayıflama Macerası 2

Diyetisyenle ilk tanışmamız Saçmalardan Seçmeler‘de bahsettiğim gibi isim, yaş zırvasıyla adeta 1-0 yenik başladı. Hele ki günlük beslenme şeklimi sorduğunda o zırva zirve yaptı. Hangi öğünümü sorsa, ezilip büzülüyor, hatta günün sonuna doğru uzayan sorularda giderek küçülüyorum. Zira elle tutulur birşey yemediğimi farkediyor ve cevap vermekte zorlanıyordum. Nitekim gün boyu acıkmamışsam mutfağa dahi uğramıyor, acıktığımda ise önüme ne çıksa, doyasıya yiyordum. Bu bir gofret de olabilirdi, çikolatalı bir pasta da, gevrek de, bir paket leblebi de. Bu sıraladıklarım o sırada neyse ki aklıma gelmedi. Zira gelmiş olsaydı dahi, durumumun rezaletinin, hayatımın keşmekeşliğinin ve çilekeşliğinin verdiği mahçubiyetten hatırladıklarımı pekala kendime saklayabilirdim. Pişirmekle uğraşmıyor, ne bulursam yiyorum, demiştim sadece. -E, peki çocuklara da mı yemek yapmıyorsunuz?- dedi. Hiç beklemediğim yerden gelen bu soruyla sarsıldım epey ve başımı önüme eğerek: ‘Yapıyorum ama, onlara yaptıklarımı ben yemiyorum’ dedim. Burada anneliğimin çirkef yanının da ortaya çıkmasıyla epey utanç hissettim.
Anladığım kadarıyla epeyce düzensiz bir hayatınız var, eşiniz de evden uzakta olunca hepten kendinizi bırakmışsınız. Çocukların ihtiyaçlarını giderebiliyorsunuz ancak!- dedi diyetisyen ve sersefil hayatıma denk düşen bir liste verdi. İçinde neredeyse pişme, pişirme, ayıklama, dertop etme nevinden hiçbir eylem barındırmayan basit bir liste*. Şöyle ki;
Sabah kalkınca, 3 kayısı, 2 ceviz,1 su bardağı su.
Saat 8: söğüş doğranmış domates, salatalık, beyaz peynir, 2 dilim tam tahıllı ekmek, şekersiz çay.
Saat 11: 12 adet kiraz.
Saat 13: 2 çay bardağı gevrek (Nesfit yahut Kellog’s türü) ve 1 çay bardağı süt.
Saat 15: 1 dilim kavun veya üçgen bir dilim karpuz.
Saat 17: 2-3 adet kepekli grissini ve bir bardak ayran.
Saat 19: 3 yumurta büyüklüğünde kırmızı, beyaz et, yahut peynir, salata, 2 dilim ekmek, 1 bardak ayran.
Saat 21: 3 kayısı veya 1 incir.
Ve günde 2,5-3 L su, 3-4 bardak yeşil çay.

Anladığım kadarıyla diyetisyen genç yaşına rağmen epeyce tecrübe kazanmıştı zira hiçbir ölçüde açık kapı bırakmıyordu. Misalen ekmek, peynir kavun, karpuz  miktarı net olarak belirlenmişti. Örnekleri gözüme gözüme tuttu defalarca. Ölçülerden önce listeyi realiteye uyar mı uymaz mı düşünmeden gayet makul karşılayan, mağrur bir biçimde kafa sallayan ben, ölçülerdeki keskinlikten, şaşmazlıktan rahatsızlandım ve isyana başladım. Ne de olsa anarşist ruhluydum. Birden tüm mağrurluğumu kaybettim ve mızıkçı çocuklar gibi listeye bahaneler arar oldum; ‘Karpuz yemem yazmayın, zira ben karpuz dilimleme özürlüyümdür. Hem de pek sevmem.’,  ‘Kuru inciri listeye hiç koymayın.’, ‘Kahveyi günde bir kaç tane içerim, yoksa uyur gezer olurum.’ Ve spor! Asıl bu mevzuda şanlı bir direniş gösterdim, şöyle ki;
-Günaşırı en az 45 dakika tempolu yürüyüş!
-Bebek arabasıyla yürüyüş?
-I, ıh! Tempolu!
-Bisiklet?
-Yürümek yahut koşmak gerek!
-Bisiklet?
-Aerobik cdsi eşliğinde spor!!
-Bisiklet?
-Hırr! Dans?!!!
-hebele hubele gak guk!
Besbelli kafamın dikine gidecektim. O yüzden konuyu kısa kestim. Zira benim cüssemde birinin, üstelik bir apartman dairesinde,  45 dakika, güldür güldür dans etmesi kabul edilebilir şey değildi. Hem şu katana yaşımda durduk yerde dans etmek olacak şey miydi, üstelik  ne oturaklı (!) kadınım ben ki!
Odadan çıktığımda biraz bozulmuştum. Başlamaya hem heves ediyor, hem de türlü dünya lezzetlerinden mahrum kalacak olmaktan ötürü üzüntü duyuyordum. Üstelik kendime 1 sene gibi uzun bir zaman tanımıştım zira Selim’den önce son kilom olan 54′e varmak için dile kolay 25 kilo kadar vermek zorundaydım. Tiroid vs. tahlilleri için aç gezmek gerektiğini bahane ederek diyete 2 gün sonra başlayacaktım ki bence diyetisyen burayı atlamıştı. Burası benim için lezzet dünyasına ardına kadar açık bir kapı, geniş bir zaman demekti. Ben de bu boşluğu hiç atlamadım ve soluğu bir efsane olan -Ceviz Ağacı-nda aldım. İçinde her türlü baştan çıkarıcıyı barındıran ve bence diyette olan her aklı başında insanın kesinlikle yanından bile geçmesi uygun olmayan bu yerde, mestane bir avarelikle dolaşırken bir görevlinin elime tutuşturduğu suflemsi minik keklerden bir koca paket alıp eve yollandım. Durdurulamaz biçimde lezzetli şeyler yemek istiyordum. Zira köprüden önce son çıkış gibiydi bu iki gün benim için.  Sanırım o iki gün 1-2 kilo daha aldım.
Böylece pek ciddi ve çok bilmiş diyetisyenimle, 1-0 yenik başladığım maçı galibiyetle sonuçlandırdım. Şimdilik!
————————————————————————————————————————————————————————————-
*Listeyi daha sonra türlü konulara malzeme olacağını tahmin ettiğimden veriyorum.

Hiç yorum yok: