11 Ekim 2010 Pazartesi

Mazi Kalbimde Bir Yaradır!

Geçmiş kadar beni hüzne boğan başka bir şey yoktur hayatta. Geri getirilemez zamanın verdiği boğulma hissini yıllardır hissederim. Ne zaman bu hisse kapılsam çarçabuk çıkarmaya uğraşırım kendimi bu geçmiş zaman dehlizinden. Kimine göre yaşlılık belirtisidir bu, eğer öyleyse vay halime! Zira yaklaşık 25 yaşımdan beridir ruhen yaşlanmışım demektir.


Müzik ve koku kadar hiçbir şey beni geçmiş hüznüne götüremez. Ne fotoğraflar, ne videolar. Sema'yı dinliyorum bu akşam. Muhteşem -Ekho- albümünü. İlk kez Moskova'daki evimizde dinlemiştim. Çok katlı bir binanın 9.katındaydık. Pencereden şehir ışıklarını gördüğüm, bu bakımdan sevdiğim bir evdi. 3 aylık bir ayrılıktan sonra ben-İlter-Selim bir araya geldiğimiz, tekrar aile olduğumuz bir yer olması bakımından da önemliydi. Mutfakta çalardım Sema'yı. Selim uyumuşsa İlter'le kapatıp kapıları, yakıp sigaraları, yudumlayıp kahvelerimizi Moskova soğuğuna karşı dinlerdik Sema'yı titreye titreye. Aylarca bıkmadan, usanmadan dinledik böylece. Aslında çok yakın gelen ama şimdi çok geride kalmış bir zaman dilimi olması açısından daha da hüzne boğuyor beni. Zira bana zamanın geri getirilemezliğinin yürek burkan acısını hatırlatıyor ve düşündükçe daralıyorum. Çünkü bugün bile geçmişte kaldı. Çocuklar bir gün daha büyüdü. Geri gelmeyecek bir sürü anı daha kayboldu.

Çocuklar dünyaya geldiğinden beri devamlı zamanı ötelemeye uğraşırken bu ne yaman çelişki böyle Deli Anne? Aman 3 ay geçsin de gaz sancısı bitsin, aman iki yıl geçsin de diş sancıları geçsin, aman 2,5 yaş geçsin de biraz bağımsızlık kazanayım ben de, o da, aman 7 yaş olsun alerjisi azalsın diye diye kayıp gidiyor zaman ve büyüyor çocuklar. Onca şikayetlendiğim şeyi çok özleyeceğimi bilsem de fayda etmiyor. Her anı zihnime zımbalamak istesem de olmuyor, olamıyor!  Ben her anı öpüp koklasam da geçecek bu zaman. Daha çok nasıl kıymet verilir, onu da kestiremiyorum. Belki işleri daha az düşünüp, çocuklara daha çok yapışarak. Ama yaşarken bu da mümkün olmuyor. Bir an bile olsa kendi başına nefes alma ihtiyacı doğuyor hemen.

Selim geçen sene okula 3 gün gitti. Bir ara 5 gün gitmeye başladığında büyük bir sıkıntı hissettim. Bu çocuk böyle devam ederse, tüm gün evde olmamak üzere evden çıkmış olacak diye düşünerek dertlendim epeyce. Üstelik haftada 5 gün gidince sanki birbirimizden uzaklaşmıştık. Yemek telaşı, uyku faslı derken çok az bir süre başbaşa kalabiliyorduk. The Bucket List filmine denk gelmiştim bir de bu dönemde. Morgan Freeman filmde  kızının evden ayrıldıktan sonra evde oluşan boşluk ve sessizlik  hissini anlatıyordu. Kızının ilk okul gününde yoğun bir hüzün hissettiğinden ve bunun kızının evden ayrılmaya başlamasının ilk işareti olduğundan bahsetmişti. O an öyle bir sarsılmışım ki. Aslında onlarla birlikte olduğumuz süre öyle az ki.  17 yıl felan. Üniversitede yanınızdalarsa hadi olsun 25 yıl. Ama hepsi bu. Kendimden biliyorum, üniversite ile birlikte evden ayrıldım ve bir daha eve dönmedim. Üstelik üniversite öncesini hayal meyal hatırlıyorum. Bir anne için çok acıklı!

Ben vedalardan hiç hazzetmem. Biri gidecekse ben ondan önce gitmeye davranırım hep. Çocuklarla nasıl olur bu peki? Bazen "Ah, deli anne, Selim boynuna asıldığında, ay, of, boynumu çok sıktın, deme, tadını çıkar, -keşke sarılsa- diye iç geçireceğin günler gelecek nasılsa!" diyerek irkilmeye sevk ediyorum kendimi ama nafile! Çok değil en fazla 10 sene sürer bu yakınlık, üstelik giderek azalır dozu.

Yaşlılar beni çok hüzünlendirir mesela. Hemen aklıma onların da genç olduğu zamanlar gelir. O da gençti, o da güzeldi yahut yakışıklı idi, o da sevdi, o da sevildi, o da capcanlıydı, şimdi benim onun  yanından hızla geçtiğim gibi, o da kimbilir hangi yaşlının önünden hızla geçmişti. Ki bunu anımsayıp genelde tezcanlı biri olan ben, arkasından yavaşça yürümeye gayret ederim. Yukardaki fotoğraf var ya, ona bakıp sayısız hikaye üretebilirim, uzun süre dertlenip ağlayabilirim de.

Bazen eski arkadaşlarımın peşine düşerim. Sanki onları bulup bir araya gelsek eski günleri aynen yakayalacakmışız gibi gelir. Oysa büyük hayalkırıklığı yaratır bu istek bende. Zira aradan çok zaman geçmiş, köprünün altından çok sular akmış, görüşülmeyen zamanda yaşanan farklılıklar tarafları farklılaştırmış, değiştirmiş eski zamandan eser kalmamıştır vesselam. Üstelik ikna olmam bu farklılığa ve uzaklığa hemen. Direnir, üstün bir çaba gösterirrim eski günleri yakalamak için. Birden farkederim ki çok fazla zorlamışım kendimi. İğrenerek bırakırım eskiyi geri getirmenin boş gayretini.

Hayat acıklı be ya! Dünya lezzet yeri değil vesselam!

Ah Sema, girdim gene geçmiş zaman dehlizlerine sayende gece gece. Mazi kalbimde bir yaradır velhasıl.

14 yorum:

öznur-ata dedi ki...

müminecim yaşlandığımı :( ama aynı zamanda zamanının farkında olmamı sağladın ki ben buaralar zaten farkındaydım..ama olsun bebişler uyuduysa rahatla :))iyi geceler canım

annelili dedi ki...

Bende de kokular hatırlamayı kolaylaştırır. İnsanın en kuvvetli hafızası koku hafızasıymış. Ha birde rüzgarlı sonbahar günleri hüzün verir.Zamanın geçtiğini ve benim yetişemediğimi düşündürür.
Yaşlılara gelince, ben de onların çocuk olduklarını hayal etmeye çalışırım.

Deli Anne dedi ki...

Öznur'cum uyudular uyumasına da onlar uyuynca da üstüme fena bir hüzün çöküyor bazı geceelrde böyle. Bende ciddi bi sakatlık var sanırım. Allah hepmizin yar ve yardımcısı olsun ne diim.

Sevgiler sana ve Ata'ya da.

Deli Anne dedi ki...

Annelili, yorumlarını seviyorum. Bilgi dolu:) koku hafızası en kuvvetli olanmış ha, demek ondan kokulu çocuk kitapları falan var:) habire çocuklarınıza değişik kokular koklatın felan diyorlar...

Sevgiler, iyi geceler... hadi yatalım gayri kızlar. başım ağrıdı gene.. yarın erken kalkmak gerek üstelik.

Milena dedi ki...

mazi benim de kalbimde bir yaradır.

pinar dedi ki...

hele birde o eski arkadaslarla bulusup iki lf edememe durumu varki o dahada beter ha birde coogunun daha evli bile olmadigini yuzune bakilmayacak olanlarin manken kivamina geldigini gormek cok daha aci:)

annelili dedi ki...

Ben de senin yazılarını seviyorum Deli anne.
küçük bir not: kokular üzerine farklı bir tarzda yazılmış bir roman "Parfümün Dansı"

Yemekbahane dedi ki...

Gezi, etkinlik, sinema, hobi ve daha nice dolu içerikle hazırladığımız Online Aktüel Dergimiz Ajanda'yı okumaya davet ediyoruz sizi.
www.ajandadergi.blogspot.com

Deli Anne dedi ki...

Pnarım; o dediklerine bir bahane bulmak kolay, doğum yapmamış dersin, amma bir de eski arkadaşın hem evli, hem çocuklu, hemi de fidan gibi olunca o zaman "Neden ben böyleyim Allah'ım?" diyerek iç geçirdiğim çok oluyor:)

Deli Anne dedi ki...

annelili; Parfümün dansı hep gözüme ilişen ama benim ısrarla kendime iliştirmediğim bir kitap nedense... ama tavsiye ediliyorsa okunabilir elbet.. tabi fırsat olursa.. sevgiler.

Burcu dedi ki...

"Ben vedalardan hiç hazzetmem. Biri gidecekse ben ondan önce gitmeye davranırım hep"... Çok güzel...

Deli Anne dedi ki...

Burcu :) Sevgiler.

Modavesaire dedi ki...

Müzik ve koku kadar hiçbir şey beni geçmiş hüznüne götüremez''' aah ahh ,, geçmişi hatırlamamk için o kokudan ve o şarkıdan uzak durduğum o kadar çok zaman var kiii :(((

Deli Anne dedi ki...

Burcu Küçükturan, aslında bir şey farkettim.. hatırlayla özdeşleşen o müziği ısrarla dinlediğimde yavanlaşıyormuş..kokuyu tam kestiremiyorum ama :)

Sevgiler,kolaylıklar.