Bir süredir düşünüyorum; insana tabiatın ne derece iyi geldiği, tabiatın insan ruhu ve bedeni üzerindeki pozitif ve iyileştirici etkisini, neyin neye tekabül ettiği üzerine vesaire. Şunu çok net hissediyorum:
Doğayla içiçe olan insan; düşünmeye başlayan insan oluyor. Zira tabiat tefekküre çekiyor ister istemez insanı.
Doğayla içiçe olan insan giderek insancıllaşıyor; kalbi yumuşuyor, hayvani dürtüleri ehlileşiyor.
Doğayla
içiçe olan insanın sert kıvrımları, katı ve kaba hatları törpüleniyor ve
o insan giderek maddeden uzaklaşıp manaya kayıyor. Ve böylesi bir
insandan bir başka canlıya zarar gelmiyor zira bu insanın zararla
ziyanla, kavgayla dövüşle, gümbürtüyle çerçöple işi kalmıyor. Ve üstelik
ne ilginçtir ki; doğaya gitme yolunda daha, yani yolun başlangıcında
değişim başlıyor.
Ben bizim
ailenin tüm fertlerinin kafa göz birbirine gireceği bir anda dahi yola
çıktığımızda birden tastamam mod değiştirdiğimizi, birbirimize sevgi
sözcükleri ile hitap ettiğimizi, sevecenlik içinde hareket ettiğimizi ve
az önceki canavarımsı halden çıkıp helva gibi yumuşarak birbirimizden
özürler dilediğimizi biliyorum. Yol bile iyileştirici etkiye sahipken,
yolculuk nasıl sevilmesin değil mi?
Bir süre
önce İskoçya içinde küçük bir yolculuk yapınca bazı şeyleri daha net
hissettim. İ. ile de bahsini ettik. Doğaya karışınca nasıl da maddi
kaygılardan uzaklaştığımızı, üstünde büyük bir ciddiyetle ve çokça
düşündüğümüz nice şeyin büyük bir zırva olduğunun ayırdına vardığımızı
ve -Aslolan-a yaklaştığımızı vesaire. Bu sırada devasa dağların
arasındaki kocaman vadilerde küçücük kalmış halde ilerliyorduk. O
konuşmanın içeriği ve yeri vesilesiyle birşeyi farkettim;
Sanki doğadaki herşey mana dünyasında bir başka şeye tekabül ediyor ve tekabül eden herşey de BİR şeye işaret ediyor.
Misalen;
Dağlar: Heybeti temsil ediyor. Büyüklük karşısındaki heybet. Büyüklük karşısında küçücük kalma hissi.
Deniz: Tabii ki enginlik ve sonsuzluk hissi. Benim için bazen ürpertici.
Ağaç:
Cömertlik. Vericilik. Kök Salma. Sadakat ve bağlılık. Asalet aynı
zamanda. Bilgelik, ermişlik. Hem yerle hem gökle temas etmek, toprakla
bütünleşmek ama bu derinliğe rağmen, bir sineği dahi gözardı etmemek,
göremediğimiz bir böceğe dahi verecek birşey bulabilmek. Hasılı bunca
maharetle donatılmışken ve onun yerinde olabilecek bir insan kibirden
kafasını yere indiremezken, onun dallarını aşağıya eğecek denli tevazu
içinde olması. Bitmez bende ağaç konusu… iyisi mi bunu bir başka yazı
konusu yapmalı.
Nehir; akıcılığı, durağan olmaktan uzak olmayı, hem sakin ama hem de hareketli kalmayı, bazen coşmayı, bazen durmayı.
Ova: Düzlük, selamet.
Orman:
Çeşitlilik, çok çeşitlilik ve bu çeşitlilik içinde muazzam bir uyum ve
bu uyumla yaşam. Dediği gibi Nazım’ın -bir orman gibi kardeşçesine..-
Ve daha niceleri..
.
Allah doğadan ayırmasın dileyeni. Gönüllerimiz tabiatla aksın, coşsun, taşsın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder