Hani demiştim ya -Bence Herkes Blog Yazmalı- diye, şimdi bunun nedenlerinden ziyade güzel sonuçlarından örnekler vereyim size:
-İlki daha önce hakkında defalarca yazdığım; (Bknz. Ayın Bloğu: Sıradışı)
çizimlerine, hayalgücüne, kabiliyetine ve farklılığına hayran kaldığım
canım Beyhan İslam. İçinde olduğu çok proje var, bilhassa çocuklarla,
eğitimle ilgili. Ya da kitaplarla ilgili. Ancak ben en net bildiğimden
ve en yeni olandan bahsedeyim. Beyhan’ın iki tane kitabı oldu. Biri;
Gitme Yazıları, biri de Başkalarının Yaptıkları. Bu iki kitap henüz
Dipnot Tablette yayımlandı. Londra Kitap Fuarı’nda Dipnot Pub. ‘ın diğer
yayınları ile birlikte tanıtıldı. Hasılı o kokusuz dese de bu kitaplara
bu kitaplar çoktan yol aldı. Dilerim kokusunu da duyarız yahut kokusunu
da duyacağımız onlarca kitabıyla karşılaşırız Beyhan’ın. Ki ben ilerde
Beyhan’ın bizi dünya çapında tanıtan iyi bir isim olacağına dair büyük
bir inanç besliyorum içimde. Yani bence bu daha başlangıç.
(Detaylı bilgi için, ya da kitapları indirmek için Beyhan’ın Kokusuz Kitaplar yazısını okuyabilirsiniz.)
(Bu arada Cuma günü ben bu yazıyı yazarken yanılmıyorsam aynı zamanlarda Beyhan’ın Samir’i oldu, ne mutlu:))
.
-İkincisi gene onun hakkında da yazmıştım; (Bknz. Ayın Bloğu: O Yazmalı)
içinden oluk oluk yazma kabiliyeti ve duygu fışkıran Can Ayşe, canım
Ayşe. En önemlisi Ayşe yazmayı sevdiğini farketti ve bu yolla iyi
hissettiğini. Şimdi bir dergide yazıları çıkıyor Ayşe’nin. Bence onun da
adını duyacağız ilerde, hem de ziyadesiyle…
(Okumak isteyenler için; Ayşe’nin Kozası’na buyrun) (Ayşe’m derginin adını da söyleyebilirsin buradan istersen)
.
-Üçüncüsü gene onların da haklarında yazmıştım; (Bknz. Ayın Bloğu: Harika Bileşim) iki güzel anne, ikisi birlikte harika bir iş çıkardılar ortaya. Çoğumuz bilir gene; Filin Banyosu ve Oip ve Özgür Anne. Onlar hakkında yazdığım şu cümleler hala çok etkin üzerimde;
“Bu iki anne ümit ve ışık verdi, bana, bize, hepimize. Anneyken üretken olunabileceğine dair, birlikte sevgiyle ve uyumla iş başarmaya dair, girişmeye ve girişkenliğe adım atmaya dair! Ve en önemlisi;“Anneyken içimizde birikenlerle kendimizi bitirmek yerine, oluşan bu birikinti potansiyelini hareket enerjisine dönüştürmek gerektiğine dair, anneliğin birikintisini şikayetle öldürmek yerine faydaya çevirmeye dair umut verdi bana ve muhtemeldir ki birçok anneye.”
Ve bunu yapmak için oturduğumuz yerden kalkmanın, her zaman seyirci olmayı bir kenara bırakmanın, aslında belki bir kadının en üretken ve aktif olduğu bu dönemde ayağa kalmanın, bu zamanın kıymetini bilerek geç olmadan değerlendirmenin gerektiğine dair iyi bir örnek oldular bize.”
.
Bu iki
annenin eminim arka planda yaptığı başka işler de vardır, bilmediğimiz.
Bildiğim Oip’in çizimlerini isteyenlere gönderdiği.
.
-Dördüncüsü blog aleminin (her türlü) en güzel timsallerinden biri: Devletşah.
Kendi halinde bir blog yazarı iken (ki hala aynı duyguda) şimdi
ekranların aranan yüzü, yemek, sağlıklı beslenme, seyahat piri. O bir
nevi guru oldu:) İnsanlar ekrana çıkmak için birbirini çiğnerken o hep
bu işin içinde gibi doğallıkla yürüttü işlerini. Bu yüzden iki kat
seviyorum onu; samimiyetini, sıcaklığını ve tevazusunu korumuş olmasını
seviyorum. Sıcak gülüşünü seviyorum. Yani belki onun yerinde olacak
yüzlerce kişi kibirden burnunun aşağısını göremeyecekken o hala en sıcak
haliyle sohbet ediyor herkesle. Üstelik oğlunun adı Sufi. Bu bile onu
sevmem için yeterli:)
(Hani
Ülker İçim Google Hangout olayı vardı, orada Devletşah olduğu için gık
bile demeden katılmıştım, nedense onunla olmak içimden gelmişti)
.
-Beşincisi
Müge Sandıkçıoğlu. Onun eminim blogdan çok önceydi yazmaya tutkusu,
yazıları ama sanki bloğun başka türden bir faydası oldu. Ya da ben en
azından onu blogla tanıdım. Öyle değilse bile kitaplarının tanıtımı
yapmaya vesile olması için onu da buraya ekliyorum, yanlışsa düzeltir
Müge belki:) (Bloğu şimdi kapalı sanırım)
Müge Diş Hekimi. İki Kitap çıkardı. Biri; Diş ile Düş arasında, biri de Göçmen Ruh.
.
-Altıncısı
blog aleminin eskilerinden ve ilk güzel örneklerinden biri: Pino.
Yanlışsa lütfen düzeltin; kendi halinde bir çizer iken blog vesilesiyle
Tübitak’la çalışmaya başlayan ve hepimizin bildiği, çocuklarımızın da
çok sevdiği Meraklı Minik dergisinin çizimlerini, aktivitelerini
hazırlayan biri. Pino’da samimiyetini, sıcaklığını kaybetmeyen tatlı mı
tatlı biri. Gerçi bunu kaybetse bunca başarılı olamazdı değil mi:)
(Bilmeyenler için bloğu; Pino’nun yeri)
.
-Yedincisi blog ve anne ikilisinin ülkemizdeki duayeni Blogcu Anne. O bloğuyla da epeyce farklı bir yola açılmıştı zaten, üstelik pek çok bakımdan öncü de oldu ve şimdi bir de kitabı var: Annelik her zaman tozpembe değil.
.
-Sekizincisi;
blog ve anne dünyasının farklı sesi. Aylin Anne. Özel eğitim
öğretmenliğinden kazanımlarını aktararak farklı bir dünyayı algılamıza
vesile olan biri Aylin Anne. Hürriyet Aile ekinde yazıyor şimdi ve en
güzel örneklerden biri de yaptıklarının; Perşembe Anneleri etkinliğine
öncülük ediyor. Sanırım fikir annesi de gene Aylin Anne. Bu vesileyle
tebrik edeyim kendisini.
Aylin’i
görünce herkesin bir başka görevi olduğuna dair inancım kuvvetleniyor.
Bu yüzden kimse kimseye benzemese de kendindekini açığa çıkarsa keşke.
Ve bu dediğime de blog iyi bir araç oluyor.
(Detaylı bilgi için Aylin Anne’nin bloğuna bakabilirsiniz. )
.
-Dokuzuncusu el işçiliğinde bir öncü; Sesiber.
Yaratıcı, estetik birçok işin üstadı. Ben yaptıklarını çok seviyorum ve
işin güzeli de Sesiber de seviyor. Bu yüzden ortaya harika işler
çıkıyor.
.-Onuncusu Fadiş. O da el emeklerini severek yapmaya ve satmaya başladı. Bence devamını getirmeli.
(Fadişin el işleri için Her Telden Butik’e bakabilirsiniz)
.
-Onbirincisi; Vintage Duygular.
Harika şeyler yapıyor, harika şeyler anlatıyor. Ve öyle mutluluk dolu
ki yaptıkları, yazdıkları. Herşey çok güzel ama bez bebek yapması mesela
beni mest ediyor. Üstelik hem bildiğini saklamadan herkesle paylaşıyor,
hem de dilerseniz sizin için de yapıyor.
.
Bunların
dışında almış başını yürümüşler var. Tek başlarına harika iş çıkaranlar.
Çoğumuz biliyoruz adlarını, özellikle yemek blogları.
En bilineni; Cafe Fernando.
Cafe Fernando bir efsane. Ülkemizin gururu:) Dünya çapında biri o. Pek
çok derginin ödüllerini aldı, dünya çapında pek çok ünlü yere konuk
oldu. Misalen; London Times, New York Times, Washington Post gibi ve
daha niceleri. Ben dünyanın en beceriksiz kadını, yemek yapma özürlüsü
ve çok şevksizi olmama rağmen keyifle bakıyorum bloğuna. Çok sıcak ve
çok samimi yazıyor. Keyifle okunuyor. Fotoğrafları da şahane.
Bir diğeri yemek bloglarının ilklerinden biri Portakal ağacı. Onun yeri de ayrı.(Bir de Cafe Pepela vardı, ben ondan da çok ümitliydim ancak yazık ki o yazamaz oldu.)
.
Dahası da var, modacılar, Dizüstü Edebiyat serisi var, var da var. Ama pek ilgi alanıma girmiyorlar.
.
-Girişimci
Anneler var bir de. Bu anneler de blog yazarak, okuyarak, havayı
koklayarak, tanışarak, kaynaşarak, fikir üreterek yararlı ve iyi işlere
imza atıyorlar. Bunların pek çoğunda anne-kadın işbirliği var. Mesela;
Fikirdenk; (Annelerin denedikleri ürünler üzerine gerçekçi yorumları, bu yüzden kıymetli),
Şirin Çarşı,(açılıyor yakında)
Armut (Hizmet piş, ağzıma düş… yani bir hizmet alacakken ilk buraya başvurmak büyük kolaylık),
Baby Corner (ürünlerini denedim, gördüm, ta İngiltere’ye göndermişlerdi, bebek ürünleri keyifli şekilde sunuluyor, hediye için idealler)
ve daha niceleri…
.
.
!ÖNEMLİ!
Bahsettiklerimin
bazılarının çıkış noktası blog olmayabilir, dileyen düzeltebilir beni
ama benim amacım biraz da destek olmak blog arkadaşlarıma.
.
Bir de bence iyi işler çıkarmaya çok yakın insanlar var.
- İbeking.
O da blog aleminin Vintage Gurusu. Zevkli ve estetik bir anne. Ufaktan
başlıyor gibiydi dükkan işlerine ama ben daha büyük ve ciddi çapta bir
Vintage rüzgarı ve dükkanı bekliyorum ondan:)
- Cafe Nohut.
Ondan da iyi bir Martha Stewart çıkar. Hatta alası. Aklı olan
televizyoncu ona program yaptırır ve harika bir reyting sağlar. Hem çok
zevkli, hem üretici, hem de çok keyifli biri. Buradan duyurayım okuyan
olursa bir el atsın bu işe:)
- Anne Cafe… Yazması ve okunması lazım.
- Rüzgarlı Günler ve Geceler… Onun da yazması ve okunması lazım.
- Tibet Diyarı. Sibel de yazmalı, okunmalı.
.
Bu
vesileyle blog yazmanın şu güzelliğinden de bahsedeyim: birlik,
beraberlik ve destek duygusu çok önemli. Sarp olayı, Gamze Anne olayında
olduğu gibi. Sesin duyulması, kitlelerin harekete geçirilmesi için iyi
bir vesile bloglar ve blog kardeşliği… Ciddiye alınmayan nice şeyin hep
birlikte ortaya konduğunda nasıl da devasa tepki, etki ve fırsat
doğurduğu gerçeği var bir de. En önemlisi kadının sesini duyurduğu
yerler oldu buralar. Ev – iş çizgisinde debelenirken ve çoğunlukla
mecburi istikamette gidiyorken, kalıba uyuyorken hayalleri zorlayacak
kapıların açıldığı yerler oldu buralar.
Desteklemek
gerek, bu yüzden bazılarını emin olmasam da yazdım. Birbirimize kol,
kanat germek gerek. Birbirimizi ittirmeden, kaktırmadan, hased duygusuna
kaptırmadan… Herkesin yolu, görevi aslında apayrıyken karmaşaya girmek
ve ilk fırsatta diğerini ezmek neden! Neyse iyiler ayıklanır/ayıklanıyor
giderek zaten.
Blog
yazın. Bence herkes blog yazmalı. Demiştim ya, sırf iş, kazanç, mertebe
diye düşünmeyin kendini keşfetmek hepsinden de kıymetli. Sevdiğini
keşfetmek çok kıymetli. Sevdiğini keşfedip onunla hasbihal etmek hele
çok çok kıymetli. Hadi hepsini geçelim, insanın kendini iyi hissetmesi bile yeterli.
.
Unuttuklarım vardır hem de çoktur tahminim. Dileyen yorumlar kısmına yazabilir kendine ait hikayesini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder