TRT’de
Ramazan programlarının vazgeçilmezi olan bir İftar Duası vardı hani;
çoğumuzun çocukluğuyla özdeşleşen ve işitildiği an derhal an bizi o
güzel çocukluk günlerine götüren. O duada yer alan bir cümleden iki
kelime, çocukluğumun salt kulak aşinalığından ve alelade ezberinden
sıyrılıp, tüm cazibesi ve güzelliği ile dönenip duruyor bir süredir
içimde:
“Allah’ım bizlere yaşama sevinci ver, her güçlüğe karşı dayanma gücü ver.”
İşte bu
cümle içinde yer alan -Yaşama Sevinci- ikilisidir bende bahsi geçen.
Zira farkettim ki; hayatın harala gürelesi içinde kaybolmaya yüz tutan,
-bakmazsam en fazla sıradan bir bağ, bakarsam koca bir dağ- olan nice
güzelliğin bendeki etkisi; tam olarak YAŞAMA SEVİNCİ.
Eğer
debelenirken günlük telaşe içinde, onları fark edip de ayıklamışsam
kalabalıktan, hele bir de ihtimam gösterip o mini minicik ayrıntıların
tozunu, pasını almışsam ve billur gibi gün yüzüne çıkarmış da, gözle
görünür kılmışsam içimde çocuksu ve çok coşkun bir sevinç belirir ve
buna da ancak Yaşama Sevinci denir.
“Bir kez daha anlıyorum ki; benim için ayrıntılardır yaşamı güzel ve coşkun kılan, kaba hatlar değil asla! Ve ayrıntıları sevdiğim için yaşama sevinciyle doluyorum sıklıkla.”
.
Kusursuz
bir büyük resim değil, herhangi bir resimdeki minik, belki de yamuk ama
yaşamsal bir detay beni benden alabiliyor mesela. Işık ve ışık oyunları,
minik bir gölge, bir esintiyle rakseden yapraklar, küçük bir gölet,
gölete düşen damlalar, en çok bir çocuk varlığı, o çocuğun mekana
kattıkları, uzanmış minik bir el, fotoğraf karesinde bozduğu varsayılan
ama bence en güzeli katan hamle vesaire…
.
İşte bu
yüzden içimdeki sessiz ama çok coşkun sevince yeni bir sayfa açtım ve
oraya dair keyifle yazıyorum. Biraz Mutluluk Dersleri gibi ama Mutluluk
Dersleri’ndeki mutluluktan öte bir durum aslında içimdeki. Sanki gözüme
gözüme soktuğum nice dersin bir ileri aşaması gibi. Sanki şükrün ikramı
gibi. Önceki gibi kendime dayattığım birşey de değil üstelik, sadece
onların vesile olduğu yeni ve parlak bir yol gibi. Kendiliğinden önüme
serilmiş bulduğum şükürler olsun ki.
..Arka bahçemi dolduran sabah güneşi.. Aldıkları ışıkla kuru dalların güneşe dönük yüzünün ışıması cevher gibi, parıldaması.. Bayıldığım çamaşır seremonisi… Mis gibi kokan beyaz çamaşırlar.. Hele bu çamaşırlara değen gölgeli ışık… Bir esintiyle etekleri uçuşan çamaşırlar ve burna dolan temizlik kokusu…
.Öğrenmeye olan daimi hevesim ve öğrendiklerimle cezbedişim… Hele ki faydalıysa bu bilgi ve doyuruyorsa beni… Misalen öğrendiğim bir dua, unutmayayım diye gözönüne not düştüğüm ve her okuduğumda ruhumda ümit çiçeklerinin açtığı ve bu vesileyle aydınlanma yaşadığım… Ve ışık, her daim ışık… Arka penceremden ön pencereme dek uzanmış, odamı baştan başa yaran güneş ışığı ve oluşturduğu muazzam gölgelikler…
.Bana çocukluğumun taşlı sokaklarını anımsatan yollar… Bu yollarda ahşap banklardan sızan çizgili ve muntazam gölgeler… Bu vesileyle içimin ısınması… Gene çocukluğumun yadigarı güvercinlerin taşlı yollarda paytak paytak yürümesi.. üstelik burnunda beyaz bir kalple bana gelmesi… ve böylece iki kez -hatıralarla şimdinin dansetmesi-
.Kah semanın, kah deryanın engin mavisi ve bu mavinin seyrine doyulmaz rengi… Araya katıştırılanlar; bazen dallara serpiştirilmiş beyaz ve parlak karlar, bazen pırıltılı kumlar, bazen pamuksu bulutlar, baharın habercisi yeniden gözüken göçmen kuşlar ve sahil boyu insanlar…
.Karlı ama bol güneşli bir günün içinden fışkıranlar… Dallara döşenmiş bembeyaz karlar, güneşli karların göz alıcı parlaklığı, komşunun kuş evinden sebep bahçemize de sık sık uğrayan güzel kuşlar, hafif bir rüzgar ve bol cıvıltılar…
.Evimde doğallıkla buluşan renkler… Bayıldığım turkuaz.. Kitaplarımın üstüne özenle kondurulmuş araba… belli ki kaçırılmış kardeşten oraya… Rengarenk lalelerim… Renklerim…
.Bir yandan lapa lapa yağan kar, bir yandan ışıl ışıl parlayan güneş ve güneşin penceremi doldurması… Aslında pek de ince sayılmayan perdemin güçlü güneş ışığı altında neredeyse saydamlaşması ve lalerimin daha da ışıması…
.Yeni yerler ve yeni şeyler görmenin güzelliği… Sevmek ve çekmek görülenleri.. Derlemek fotoğrafları ve yazmak görülenlerin hissettirdiklerini… Öğrenmek ve düşünmek yol hikayelerini…
.Okyanus kenarında bir gün. Sahile vuran dalgalar… Dalgaların sakinleştirici etkisi… Eklenen martı sesleri… Şirin bir kasaba… Soğuk ve rüzgarlı hava… Çocukların aldırmadan bu havaya keyfetmesi dalgayla, suyla ve kumla…
.Pencere kenarında bakmaya doyamadığım türlü çiçeklerim…
.Zihnimde asılı kalan karelerin yakalanması; bir pencere ve bir kapı… hem eski, hem de önünde yapay da olsa meyve ağaçlı…
Bir adada yer alan tepesi karlı bir dağ… Bu dağa düşen bulut gölgeleri.. Tarifsiz mutluluk hissi… Denizin mavisi, dağın mavisi, göğün mavisi….
.Tabiatın enfes renkleri, geniş ve apaçık parklara düşmüş ışık ve gölge yarışı… Karşıma çıkan iki güzel at… Gurubun şeker pembesi, lilası, pastel renkleri…
Ve Laleler… Can Laleler, Canım Laleler… Onlarla uzun hasbihalim… Pek çok hallerini ezberleyişim.. Ve kan portakalı gibi şu renk, şu endam, şu şekil…. Hepsi, herşey, yaşamımda yer alan pek çok şey gibi neşeli, şevkli, çoşkulu yaşama sevincim.Herkeste olduğu gibi aslında az keyifli, çok sıkıntılı olsa da hayat yaşama sevincini hissetmek de ayrı bir sevinç sebebi….
Sayısız
şükürler olsun yaşatana, yaşattırdıklarına, yaşattırdıklarından verdiği
hazza… Şükürler olsun içime yaşama sevini koyana… Şükürler olsun düşsem
de içimde diri tuttuğu yaşama sevinciyle beni derhal kaldırana… Şükürler
olsun sevinç verecek sayısız güzelliği Yaradan’a ve farkına vardırana…
Bu yazının Çocuk Bayramı’nda ortaya çıkması da ayrı bir keyif… 23 Nisan kutlu ve mutlu olsun! Ve ne mutlu Çocuk Bayramımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder