Yıllar
önce kendimce bir farkındalıkla gene kendimce bir düstur edinmiştim:
Kendine acıma, demiştim n’olursa olsun kendine acıma! Acıma ve merhamet
duygularını başkalarına sakla, tüm dünyaya acı ama yeter ki kendine
acıma! Elbette kastettiğim şey; kendine zulmetmek değildi, kendine acıma
acziyeti içinde olma ve acıma kisvesi altında kendini kayırma demekti
niyetim!
Bir insana
dünya üzerinde en çok kaybettiren şeylerden birinin kendine acımak
olduğunu farkettiğimdendi bu düsturu benimseme sebebim. Ve bir insanın
kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden biri olarak -kendine acımak-
olduğunu düşünmemdendi.
Kendine
acıyan insan, kendini sorgulamayan insan benim nazarımda. Başına gelen
her dertte tasada anında gözlerini dünyaya çeviren, derdini yükleyecek
ve kendini hafifletecek birini gözleyen ve belki ilk bulduğu garibana
büyüklüğüne aldırmadan derdini apar topar yığıveren insan bence kendine
acıyan insan. Ayağı taşa takılsa bunu tüm dünyadan biliyor ama tek
kendine toz kondurmuyor, gözlerini asla ve kat’a kendine çevirmiyor ve
peki ben ne yaptım da böyle oldu, demiyor, ne olmuşsa bu başkalarının
kabahati oluyor. Bu türden insanların kötü yönde bir hareketi varsa bu
karşısındakinin anormal hareketinden kaynaklanıyordur mesela, yahut
negatif birşey yapmışsa bu bir başkasının ona davranışından ileri
geliyordur, hasılı o öyle garibandır ki onun kötülüğü dahi başkalarının
yansımasından, ayartmasından yahut kışkırtmasındandır. Başta anne ve
babası, sonra kardeşleri, sonra hayatına giren büyük küçük cümle insan
hatta insanlık hatalıdır, herkes onun olumsuzluklarından sorumlu
zalimlerdir ama kendi her daim zulme uğramış bir mazlum gibidir.
Öyle
insanlar tanıyorum ki; babası vefat etmiş ancak hala yaşadıklarının tüm
acziyetini, tüm sefaletini mezara girmiş babasından bilir. Çocukken
şöyle yapmış da, şöyle hatalı davranmış da o şimdi böyle eksiktir.
Hasılı yaşı kim bilir 50′yi geçmiştir, atı alan değil Üsküdar’ı belki
Yeni Zelanda’yı geçmiştir ama o hala kendine acımaktan şapkayı önüne
alıp da düşünememiştir.
“Zira kendine acımak duygusu kilitler ileri düşünceyi.”
Bence.
Kendine acıyan insan kendine bakmayı akletmediğinden, gözlerini kendi
sefil mantığına çeviremediğinden, ben de şöyle yapmalıydım,
diyemeyendir. Ve kendine acımak duygusu yüzünden körelen gözleri kendini
iyileştirmeyi, ileriye bakmayı ve gerinin zaaflarından kurtulmayı
engellemektedir. Ve kalbi ve zihni onlara eşlik etmektedir.
Kısaca
bence kendine acıyan insan, kendine acımaktan vazgeçmediği sürece
kendini bulamayacak, -ben-ine ulaşamayacak insandır. Çünkü bulmak için
uğraş vermek, kendini deşmek gerekir ve bu da kendini acıtmayı getirir.
Kendine acıyan insansa uğraşmayı sevmeyen insandır. Dünyanın en aşağılık
ve en bayağı işi bir problemde suçu başkasına atmaktır lakin bu
aşağılık eylem en kolayıdır. Kendine acıyan insansa kolaycıdır
dolayısıyla sık sık bu aşağılık yönteme sarılmaktadır.
Kendine
acıyan insan kendini acıtmaya yanaşmayan insandır. Bundandır dert yükünü
derhal birine yüklemek istemesi, öbür türlü yüklerin durağı ta kendisi
olacaktır. Onun için bence kendine acıyan insan, kendini bulamayandır.
.
İşte
böylesi düşündüğüm zamanlarda Halil Sezai’yi dinledim. İlk dinlediğimde
tahammül edemedim söylediklerine. Zira şarkılarının sözleri kendine
acımakla dolu. Sonbahar’ın bile onunla derdi vardır, o ağlarken insanlar
nasıl oluyor da gülüyordur, oysa o zavallı bir garibandır ve dünya ona
karşıdır vesaire vesaire… İ. sevmişti Halil Sezai’yi, bense bunak
tipler gibi sürekli çemkirdim o dinlerken. Etmediğim laf kalmadı, hatta
eski dizilerden (Sevgili Dünürüm gibi) tiplemelerini gözönüne getirdim.
İ. sevmeye devam etti, bense büyük bir sevimsizlikle söylenmeye.
Ancak…
.
Ah
İstanbul, diyen şarkısını dinlediğimde, son ayların ağırlığının verdiği
aşırı yüklenmeyle kendimi koyverdim. Yukarıdaki gibi ahkam kesen
cümlelerimin tümü bir anda seslerini kesti. Yıllardan sonra ilk kez
kendime acıdım. Sanki İstanbul’un aziz dizlerine koyup başımı
ağlıyordum, sanki yoğun her acıda ana yüreğine sokulmak gibi İstanbul’a
sokuluyordum. Sözlerin diğerleri umrumda değildi, ben her Ahhh İstanbul,
deyişine bitiyordum.
.
Ve işte bu
zamanda bazen kendine acımanın da gerekli olduğunu hissettim. Ne zaman
mı; sorunlar sizi taşa çevirdiğinde, duygularınız bedeniniz gibi kaskatı
kesildiğinde, gözyaşlarınız kendiniz için akmayı kestiğinde bir parça
kendine acımak iyi gelir ve yumuşatır sizi. İçinizdeki sert kıvrımların
yumuşaması için, donmuş gözyaşlarınızın yeniden akması için bazen
birazcık kendine acımak gerekir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder