27 Ağustos 2012 Pazartesi

Yeryüzü Sanatı



En zor zamanlarından birini yaşayan güzel ve sahiden de yalnız ülkemden çok uzakta iken, sanki herşeyin dışına çıkmışım ve bundan sebep suçluluk duyuyorken, sanki hiçbirşey yapamasam da orada olmam gerekliymiş gibi düşünüp kendimi berbat hissediyorken, dahası berbat hissetmek zorundaymışım gibi kendimi buna neredeyse zorluyorken ama aslında dua etmekten başka elden pek de birşey gelmiyorken ve bu boğulma, göğsümdeki daralma, sıkışma ve çıldırma hissinden  kurtulmak isterken, bir zamanların gözde tedavi yöntemlerinden birine takıldığımı farkettim birden. Yeniden Pinterest’e dadandım ben! Gene bu yolla böğrüme oturan ağır mı ağır düşünceleri kaldırıp da uçuştuyorum yerlerinden. 
Gene kolum uyuşana dek, seke seke sekiyorum fotoğraflar arasında, gene daldan dala uçuyorum klasörler arasında. Ta ki düşüncelerim çıksınlar kök saldıkları acı veren hazneden ve uçuşsunlar selametli ve ferah yerlere yeniden. Öyle ki, desin ki o ferah ve selametli şeyler; bakın burada herşey yolunda, iyi olacaksınız burada kaldığınız süre boyunca. Ve anlatsınlar içlerinden fışkıran binbir hikayeyi, biri bitmeden hatta başlasın öteki.
Sonra bir başka ‘Uçuşma Yöntemi’ buldum kendime. Aldım fotoğraf makinemi elime ve dolaştım evin her yerinde.
“Bahçeye çıktım; gün boyu şimşek hızıyla yağan yağmurla saklambaç oynayan güneş ele geçirmişti bu kez sırayı. Az önce yağan yağmurun ardında bıraktığı nefis toprak kokusu, yağmurdan hemen önce yan komşu tarafından biçilmiş ve ayyuka çıkmış taze çimen kokusuna karışmıştı. Bir de rüzgar vardı, ağaçların dallarını huşuyla dans ettiren ve dalga dalga yaprak seslerini enfes bir senfoni gibi kulağıma getiren. Bir de kuşlar vardı. Zaman zaman bu koca senfoninin yükselmesine neden olan tiz çığlıklarını atıyorlardı. Ve serçeler; her dem coşkuyla cıvıldayarak bu senfoniye bambaşka bir neşe katıyorlardı. Beni içine aldı Yeryüzü Sanatkarı’nın muazzam ‘Yeryüzü Sanatı’.  Bu kusursuz sanatın içinde cezbettim ve çektim, çektim.”
.
Birkaç zamandır yan bahçede duran bu meyvenin (Kuş Üzümü?) ağacına bakıp duruyorum; zira meyvelerinin fotoğrafını çekmek için çıldırıyorum. Ancak elbette o bahçeye giremiyorum. Ve dün arka bahçemize çıktığım an, tam önümde duran bu manzara ile karşılaştım. Çocuklar gibi sevindim, çünkü çok istediğim bir dal Kuş Üzümü öylece önümde duruyordu. Sanırım kuşlar aldıkları talimatla, meyveyi bahçeme kondurmuştu.
.



Yağmurdan kalan şu damlalar mest ediyor beni. Sevdalısıyım bu minik pırıltıların. Sanki öyle bir bağ kuruyorlar ki düştükleri yaprakla ve dalla, kopmak istemiyorlar onlardan bir daha. Hele sardunyamın yaprağına gizlenmiş şu minik birikinti; sanki sığınağından ayrılmak istemiyor gibi ve ne de güzel değil mi?
.

İşte Yeryüzü Sanatı’nın en güzel, en emsalsiz örneklerinden biri: Gökkuşağı Senfonisi, Göğün Muhteşem Gösterisi. Yağmur henüz dinmişti, o çok sevdiğim minik damlalar elektrik tellerine sıra sıra dizilmişti ve güneş görünmüştü ardından. Sonrası mı, sonrası doyumsuz ve nefes kesici bir güzellik!
.






Bilmiyorum bu görüntüler bir başkası için birşey ifade eder mi, ama bana öyle çok şey hissettiriyorlar ki. Gene şimşek gibi zihnimin derinliklerinden geri gelen çocukluk izlerim, yanısıra hayallerim, ferahlık ve esenlik kokan düşlerim, ötelere gidip gelen ruhum ve neredeyse onun peşine takılıp kanatlanacak olan bedenim, heyecandan kesilen nefesim…
Tellere konan kuşlar, çatılara konan basit antenler ve bacalar, sanki beraber gezintiye çıkan kuşlar, Sonbahara dönen mevsimde göçmeye davranan kuşlar, uçuşan şeffaf çamaşırlar, henüz yıkanmış ve suyunu çekmekte olan beton merdivenler, direkler… Yaz yaz bitmez bu hikayeler!

.





Bahçemin nadide ağaçlarından vaktinden önce yere düşen ham elmaları. Atmaya kyamadıklarım ve bir örtüde topladıklarım. Kerim tarafından tarumar edilen kitabım ve bu kitabın rüzgarla dönen yaprakları…
.


Bunca yıllık ömrümde ilk kez alıp da bahçıvan makasını elime budadığım ağaçlar. Ve komşunun kuş evine kuş bakışı manzaram.
.



delianne
Yeryüzü Sanatkarı’nın gönlümdeki en kıymetli sanatlarından biri, tek gamzeli Melodiğim. Melodiğimin bahçe keyfi. Ve gezip gezip Scooter’ını yahut bisikletini park etmesi. Ve böbürlenerek sürekli bunu mevzu bahis etmesi. Yetmedi, Scooter’ı bir basamak yükselterek; -anne baaak, uçan Scooter!- demesi. Ardından içeriye girdiğimizde evdeki tek tük kap kacakla elmaları pişirmeye yeltenmesi görülmeye değerdi.
.


Henüz tam akşama geçmemişken, gökyüzü neon mavisi ve karanlık çökmemişken, hem aydınlık ama hem de karanlık iken ve evlerin ışıkları bir bir yanarken ki o çok sevdiğim ama kısa olması sebebiyle pek de hüzünlendiğim saatin izleri. Üstelik içeriye girdiğimiz bu vakitte yağmur da geri gelmişti ve içeriye sokulmak keyif vermişti.
.


İşte o vakitte pencereye tüneyen Melodiğim. Minik avuçlarını burkup; aaa, nolmuşş, deyip pencereye düşen damlaları göstermesi, karanlık oluyor deyip benim uyuması için telkin ettiklerimi bana tekrar etmesi; kuşlar uyumuş, gökyüzü uyumuş, ağaçlar uyumuş, demesi. Ardından peltesini çıkardığı, yelkovanını kopardığı ve akrebini de yamultup bıraktığı ve bu sebeple çokça azarlandığı saatimi devirmesi ve göz göze gelmemiz, ardından sarfettiği şu cümlesi; SADECE UYUYOR ANNE! diyerek beni teskin etmesi enfesti!

Yeryüzü Sanatı güzeldi, güzeldi, güzeldi!

Hiç yorum yok: