İ.
ile ben, kaba hatlarıyla benzer zevklere, benzer dünya görüşüne, benzer
beğenilere sahip bir çiftiz. Lakin fıtrat olarak taban tabana zıt
tipleriz. Belki içtima-i hayat için; hayattaki zoraki denge ve
aşırılıkları zapt-u rapt altına almak için, yaşamın selameti için en
uygunu böylesi ama idare etmesi de bir o kadar zor tahmin edildiği gibi.
Bizim en
belirgin farkımız şu mesela: ben duygu adamıyımdır, İ. mantık adamı.
Üstelik bence çoğu kadın ve erkeğin yaradılışının biraz ötesinde ve
keskince ikimizin bu farkı. İkimiz de bu konuda fazla fazlayız sanki.
Ben alabildiğine hayalciyimdir mesela, o alabildiğine realiteci. Bir
olay olsa, ben gerçeklik kırıntılarının ihtimal hesabıyla dahi,
kanatlarımı takar uçarım ta bulutlara, İ. ise hayalkırıklığı yaşamamak
adına gözle görünen tüm gerçekleri dahi alır ayağı altına. Ve haliyle
beni de çeker aşağıya. Bazen de ben onu azıcık yukarıya. Bir başka fark;
ben çoğunlukla olumlamayı severim, İ. ise olumsuzlaştırmayı. Belki de
bu yüzden çocuklarımın -güzel bakmak ve bunun karşılığında güzeli
bulmak- felsefesine olan inançlarını ve ümitlerini arttırmaya vesile
olmak için, sanki dengeyi bulmaları için, daha çok çaba sarfetmem ve
onlara hep olumluyu telkin etmem gerekliymiş gibi hissettim ve gerçekten
de daha çok çaba sarfettim.
Bizim bu zıtlığımıza dair geçen gün basit bir örnek tespit ettim. Şöyle ki;
Müstakil
ve bahçeli ev tipinde fare olacağına dair söylentiler çıktmıştı hani.
Ben neredeyse aklımı kaybettim bu mevzuyla. İ. ise gayet sakin ve
aldırmaz tabii. Gene de çok sürmedi bu halim benim. Önce sürekli dualar
ettim, ardından çeşitli olumlandırma tekniklerimi(!) kendime telkin
ettim. Zaten ben anladım ki akıl sağlığımı korumak için, fazla duygunun
yarattığı tahribatı azaltmak için, bir nevi kendimi terapi etmek adına,
derhal, zırva da olsa olumlama yöntemlerimi peydahlamaya başlıyorum ardı
ardına. Tıpkı şimdiki gibi.
Bir kaç süre önce Seyhan,
bir vesileyle İskoçya’da hiç yılan olmadığına dair bir yorum bırakmıştı
bana. İşte ben de buradan tuttum işin ucunu. Düşündüm ve İ. ye gittim:
Ben: Bir
arkadaşım demişti ki, İskoçya dünya üzerinde yılanların yaşamadığı tek
yermiş. Yılanların da en büyük besin kaynağı fare değil midir?
İ. : Hımm, o zaman diğer arkadaşlarının dediği doğru, burada çok fare olmalı.
Ben: Yo, ben tam tersini düşünüyorum. Ekolojik denge sözkonusu değil mi? Herşey kararında yaratılmış mı? O zaman?…
İ. : ….
Ben:
Burada yılan yoksa fare de olmamalı. Aksi takdirde fareler tüm ülkeyi
kaplardı. Oysa av-avcı dengesi korunuyor hep. Tek taraflı olunca da
denge bozuluyor. Cık, bence buralarda fare yok. Olmamalı, yok!
İ. : Hmm, mantıklı aslında.
Üstelik
fare olayını duyduğundan beri, beni sakinleştirmeye çalışan ve her
fırsatı kollayan İ., buna rağmen olumsuzlaştırmaya engel olamıyor
görüldüğü gibi. Bense onca korkuma ve sancıma rağmen olumlama yapmak
için kırk dereden su getirdim yetmedi bir de üstünde tepindim görüldüğü
gibi. Nasıl, süper mantık yürütmüşüm değil mi? :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder