25 Nisan 2012 Çarşamba

Otel Hikayeleri: O Yardımcı Bizzat Benim



Bir aya yakındır çocuklarla oteldeyiz. Normalde bu tip yerler benim gibi gözlemciler için bulunmaz nimettir. Eskiden olsa neredeyse her kişinin, her hikayenin filmini çekerdim. Lakin şimdi serde annelik var. Hem de iki çocuklu deli annelik. Dolayısıyla, ben genelde çocuklardan yana dibe vurmuş, onların işine gark olarak dağılmış vaziyette olduğumdan ve kendi küçük keşmekeşliğimizde kaybolduğumuzdan, değil bu asli vazifemi yerine getirmek kafamı dahi kaldıramıyor oluyorum. Ancak kırk yılda bir yalnız kalmışsam yahut Kerim pusetinde uyurken Selim’i de elinde tutuşturduğum tablet bilgisayar ile zaptu rapt altına almışsam gözlerimi dünyaya açabiliyor ve birşeyleri seçebiliyorum. Tabii herşeye rağmen gözümden kaçmayan sahnelerle dolup taşıyorum. Haliyle özellikle çocuklu aileler ve kadınlar üzerinde odaklamıyorum, zira geneli izleyemeyecek denli vaktim kısıtlı. Neyse, dinlemek isteyen beri gelsin.
.
.
İlk haftaydı. Son derece asil bir anne ve 5 yaşlarında bir oğlu vardı. Öyle ki çocuk fularla dolaşırdı. Ve ne yazıktır ki bu aile ile biz bir sabah yan masalarda oturmuştuk. Aksi gibi zaten keşmekeş olan halimiz o gün şaha kalkmış, dahası benim açımdan acınası ve ağlamaklı bir hal almıştı. İki masaya bakanın gözünde bence tek düşünce canlanmıştı: Asaletli aile ile Avam aile.
Sağ masada asil aile vardı. Son derece bakımlı bir anne, pırıl pırıl ve aydınlık bir çocuk ve işinde gücünde bir yardımcı. Külliyen nezaket ve sükunet hakimdi sağ masaya. Sesler yükselmiyor, hareketler asla ve kat’a büyümüyor, herşey ince, herşey küçük ve narin. Misalen çocuğun tuvalet ihtiyacı beliriyor, anne hiç istifini bozmuyor, narin elleri ile kahvaltısına devam ediyor, yardımcı alıp çocuğu götüyor ve işlem son derece gürültüsüzce hallediliyordu. Ve dönüşte çocuğu oldukça sakin sesiyle -sevgilim geldin mi- diyerek tıpkı kraliyet ailesi filmlerindeki gibi tek yanaktan öpücükle karşılıyordu anne.
Sol masada ise Avam aile yani biz vardık. Kerim mama sandalyesi gelene dek koltukta oturuyordu. Ve ben açık büfeye doğru yollanıyordum. Derken Selim ardımdan bağırıyordu. -Anneeeeee, Kerim örtüyü çekiyor- Ben son derece kaba adımlarla ve kaşlar çatılmış halde, ama sözümona çaktırmayarak masaya koşuyordum. Örtüyü düzelttikten, Kerim’e hem çeki düzen ve hem de ültimatom verdikten sonra tekrar açık büfe istikametine dönüyordum ki… bu kez eskisinden de yüksek sesle bağırıyordu Selim: Anneee, anneee koş Kerim masayı döktü. Tahmin edildiği gibi Kerim az önce yarım kalan işini tamamlıyor ve ortalığı da, beni de perişan ediyordu. İçi süt dolu fincanlar, çatallar, bıçaklar, tabaklar herşey bulamaç olmuş halde kısmen Kerim’in üstünde, kısmen de yerde yatıyordu. İşin kötüsü bunca gündür olmayan bu rezalet tam da bugün, bu asil ailenin hemen yanıbaşında oluyordu.
Ortalık nispeten sütliman olunca ve asil anne son derece kibar yöntemler kullanıp oğluyla oğullarımın tanışmasını sağlayınca patlattı bombayı: Yardımcınız yok herhalde bugün, dedi. Ben irkildim: Yok evet, o yardımcı bizzat benim! A, öyle mi, ne kadar da güzel idare ediyorsunuz bir başınıza iki çocukla, dedi. Dedi de, iyi birşey mi dedi, kötü birşey mi doğrusu bilemedi

Hiç yorum yok: