Öyle
içten dilemişim ki gezmeyi, öyle çok dilemişim ki içinde debelendiğim
kısır hayatın ötesine geçebilmeyi, öyle çok dilemişim ki yeniden okumayı
bildiklerimi, bilmediklerimi ve henüz öğrendiklerimi, öyle çok
dilemişim ki zerreden devasaya giden yolda yürümeyi tecrübe etmeyi, her
zamanki gibi karşılıksız kalmadı içtenlikle istediğim ve buna mukabil
ümitle beklediğim. Üstelik beklediğim vakitten çok önce karşıma
çıkarıldı görmek istediklerim.
Hem plansız ve hem hesapsızca, hem yollarda ve hem kırlarda, hem de tazecik baharda.
.
İzmir-Çeşme-Alaçatı yolunda giderken buldum baharın alasını. Her yer kır, her yer çiçek, her yer alabildiğine bahardı. İlk kez kırlarda karşıladım baharı. Hayalini bile kurmadığım şekilde, soludum o enfes havasını içime..
Olumsuz hava tahminlerinin, yağmur beklentisinin aksine gökyüzü açık ve berraktı. Sadece çok kuvvetli bir rüzgar vardı.
.
Giderken, çelimsiz bir yol ayrımı karşımıza çıktı ve bizi illa ki kendine çağırdı. İyi ki bu cılız çağrıya kulak tıkamadık zira yolun sonu tastamam bahardı. Bunca yıllık ömründe ilk kez böylesine rastladım; kuvvetle alçalan ve yükselen harika senfonisiyle, gözü de, gönlüne de mest eden muazzam görüntüsüyle, çok uğultulu, bol kokulu, kır çiçekleri dokulu enfes bir tepeydi burası..
Sarı kır çiçekleri ile ilmek ilmek dokunmuş bir çiçek tarlasıydı burası.
.
Ve bu sarı çiçekler arasına nakış gibi tek tek işlenmiş, beri yandan da kıymetli bir hazine gibi gizlenmiş ve az az serpiştirilmiş naif gelincikler vardı. Çocukluğumun manidarı, annemin yadigarı.
.
Bir çocuk vardı. Annesinin gelincik sevdasına bulanan ve gelincik keşfine çıkan.
Bir uğurböceği vardı. Gelincik avına çıkan şehir çocuğunun ilk kez karşısına çıkan ve o çocuğu hayrette bırakan, coşkuyla konuşmasına sebep olan.
.
Bu tepede karakterli ve asaletli bir ağaç vardı. Şiddetli rüzgarın yapraklarında en güzel şarkılarını söylediği.
.
Tepeden inip de yeniden Çeşme güzergahına yol aldığımızda kenarlarda bizi karşılayan bu şahane bitkiler vardı. Bilmem başak mı, çavdar mıydı yoksa alelade yabani otlar mıydı, tek bildiğim rüzgarla altına dönen harika çalılardı.
.
Yol boyunca karşımıza çıkan Rüzgar Gülleri vardı. Anladım ki Alaçatı Rüzgarları yakındaydı. İlk kez şahidi oldum bir makinanın oluşturduğu manzaranın estetik ve harika olmasının.
.
Yol boyunca kah zaruriyetten, kah keyfiyetten duraklamalarımız vardı. Duraklamalar sırasında karşıma çıkartılan bu enfes kır çiçekleri vardı.
.
Bazen kır kahvelerinde, bazen de heybetli bir ağaç gölgesinde duraklamalarımız vardı. Ve gökyüzü hala harikaydı.
.
Ve tek bir gelincik bulma arayışında, çokca heyacanda iken…
.
Karşıma tam iki kez çıkartılan Gelincik Tarlaları vardı. Doyumsuz manzara karşısında neredeyse ağlayacağım, uğruna dikenli tarlalara heyecanla daldığım Gelincik Tarlaları. Enfesti, özeldi, mükemmeldi ve hayallerimin dahi ötesindeydi.
.
Selim’in deyimiyle; bu dikenler iyi ki vardı. Yoksa zarif Gelincikler savunmasız kalırdı. Haklıydı. Gelincikler uğruna onlar bile değer kazanmıştı. Hem ilk kez dikkat ettim, yanlarından önemsizce geçtiğimiz bu alelade otlar, çiçekler bile ne de güzel yaratılmıştı.
.
Her tarladaki gibi bir de tek ağaç vardı. Azametli, asaletli ve gene pek asaletli Zeytin Ağacı.
.
Ve son durakta Alaçatı’nın çiçekleri vardı. Bol rüzgarlı, ferah ve temiz Alaçatı.
.
Gün tepelerde Günbatımıyla sonlandı. Çok rüzgarlı tepelerde, kır çiçekleri ve yabani otlar savrulurken o kuvvetli esintiyle, uğultuyla uğurladık bu güzel günü..
Ve bugün henüz yaşarken içimde, henüz söz etmemişken hiçbiryerde, bugüne uygun düşen biçimde Anne Cafe‘den
bana gelen bu video ile karşılaştım. Dedim ya Anne Cafem; biz
buluşmuşuz meğer ötelerde bir yerlerde. Konuşmuş, tanışmış ruhlarımız
çoktan meğerse.
.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder