Günlerce Pinterest‘te
dolandım durdum. Daldan dala, oradan oraya sektim ceylanlar gibi.
Gezinmeye nereden başladım, nereye vardım bir Allah bilir. İlk günler
neredeyse soluk almadan gezinirken, hissettiğim omuz yanması, boyun
tutulması ve el uyuşması ile anladım ki gene olayın suyunu çıkarmışım.
Hatta bilgisayarla geçen bunca ömrümde, ilk kez işaret parmağımın acıyla
yandığına şahit oldum. Varın siz düşünün gayri ne çok tıklamış, ne çok
dallanıp budaklanmış ve ne çok şuursuzlaşmışım. Şimdi acımıyor olması
ise sanılmasın ki hızımın yavaşlaması, sebep parmağımın nasır tutuyor
olması. Böyleyim ben; birşeye heves ettim mi kusana dek onunla meşgul
olurum. Şimdiki halimi de buna yoruyorum. Muhtemeldir ki geçecek
hevesim, diyorum ama Pinterest leb-i derya, bu heves geçer mi tam da
emin olamıyorum. Tığ işini bıraksam, kağıda sarıyorum, kağıdı bıraksam
fotoğraflarla bozuyorum, fotoğrafları bıraksam yeme içme hevesine
tutuluyorum, hatta öyle ki bir an önce İngiltere’ye gidip yerleşeyim de
pasta, çörek, kek yapayım diyorum. Evet yemek yapmaktan ölesiye kaçan
ben diyorum bunu. Hatta işi daha da ileriye götürüp; orada vicdan
azapsız rahatça yemek için burada iyice zayıflayayım da öyle gideyim
diyorum. Ve zayıflama çalışmalarıma bugün yeniden başlıyorum. Yürüttüğüm
ileri ve gelişmiş mantığa(!) hayranım.
Tabii bu
sırada tezcanlı ben boş durmuyorum. Bunca telaşe içinde, evdeki tüm
öteberiyi taşınma bahanesiyle elden çıkarmama ve Selim’in birkaç
malzemesi dışında tüm yoksunluğuma rağmen kolları sıvadım ve ilkel ötesi
şartlarda kesip yapıştırmaya başladım birşeyleri. Herşey şu resmi
görmemle başladı. (Teşekkürler Deyda’m) İlk kıvılcım işte böylece yandı.
.
.
Derhal
hazırlıklara başladım. Evde kalan birkaç malzemeyi masaya yığdım;
Selim’in boya kutusu, elde nasılsa kalmış eski dergiler, dikiş kutusu,
hepsi bu.
.
.
Bir
heyecan, bir telaş sanırsınız yangından mal kaçırıyorum. Ne yiyorum ne
içiyorum, güzelim kahvemi yapıp yapıp soğutuyorum ama bana mısın
demiyorum. Zannımca bu hevesle devam edersem zoraki zayıflamaya doğru da
gidiyorum. Bu sırada ayak bağı olmasın diye boya kalemlerini evin her
yerinde deneyen Kerim’e dahi karışmıyorum. Hayatının en rahat gününü
yaşıyor böylece Kerim.
.
Ardından alelacele ilk görevimi tamamlıyorum. Ama aklım daha bir sürü şeyde. Şunu da yarın yaparım diyemiyorum. Hepsini hemen yapmak istiyorum.
.
Biliyorum
benimki daha koca kafa ve çok daha özensiz, renksiz oldu. Ama n’apalım
hem malzeme eksik (misal kızın elbisesi için kumaş yok, hibe ettiklerime
acıyorum ama vazgeçmiyorum; bir eczane çantasını kesip elbise
yapıyorum) hem de birçok şeyi bugüne sığdırmam lazım. Üstelik Selim
gelmek üzere, Kerim’in yemek saati şaştı, çok da sıkıldı ve bana
dadandı.
.
Ayrıca Kerim sevdi ucubeden dönme şaheserimi, bu da bana yetti. Ne zaman bu resmi görse, Anne şarkı, dedi. Sanırım şarkı söylüyormuş hissi verdi ona, pek hoşuma gitti.
Ağır şartlar altında ve Kerim’in bitmek bilmez taarruzları altında ikinci şaheserime(!) geçiyorum.
Ve işte bu
tüylü ayracı yapıyorum. Gene malzemem eksik, misal içine koyacağım
sapları bulamıyorum, evde dört dönüyor, her eşyaya alıcı gözüyle bakıyor
ve en çok da garibim Selim’in eşyalarına dadanıyorum ancak nafile, bula
bula Selim’den kalan yarım bir dal parçası buluyorum. Ve bu ayraçla
birlikte bir aydınlanma yaşıyorum. Sanırsınız Nirvana’ya ulaştım. Oysa
tüm bulduğum ayraç yapmayı herşeyle harmanlayabileceğim, kısa olması
bakımından sıkıcı olmayabileceği ve bu işe profesyonelce girişebileceğim
fikri. Hasılı basit bir fikirle ayaklarım yerden kesiliyor gene yeni
yetmeler gibi.
Ve aklıma giren fikirle ikinci aşamaya geçiyorum. Şöyle ki;
.
.
Önce eski
kartpostallarden birini alıp kesiyorum. Sonra yorgan iğnesi ile delikler
açıyorum. Ardından da çok sevdiğim ve özlediğim tığ ile işliyorum. Ama
örecek ip yok, ben de ne yapıyorum, dikiş iplerini dörder kat yapıp
işliyorum. Demiştim size ağır ve ilkel şartlarda çalışıyorum. Ama olsun
yılmıyorum ne de olsa bugünlük sadece deniyorum.
.
.
Bu
ayraçları yaparken ne engin projelere, ne yüksek hayallere kaptırıyorum
bilseniz, detaylarını anlatmıyorum zira utanıyorum. Ancak sanki kendimi
bulmuşum gibi coşuyorum. Düşünüyorum mesela, motifli örnekleri, tış
işini, kesme yapıştırmayı seviyorum hep ama uzun sürecek kaygısıyla hiç
başlamıyorum, oysa şimdi ayraç hevesiyle istediğim herşeyi minyatür
şeklinde gerçekleştirebilirim ve bu tam bana göre diyorum. Hem bu
vesileyle görünce bayıldığım ancak almayı ve araştırmayı manasız
bulduğum çok şeyin peşine düşebilir, cıvıl cıvıl dükkanlarda dolaşabilir
kendime yeni ufuklar açabilirim. Düşünüyor ve coşuyorum; retro,
vintage, romantik, klasik ne var ne yok harmanlayabilirim diyorum.
Zihnime
üşüşen binbir fikirle ve hayalimde canlandırdığım binbir gözalıcı
örnekle devam ediyorum. Yazık ki elimde malzeme yok. Ya da iyi ki yok
demeliyim. Yoksa hepsini bir güne sığdırmak için kalan bir gıdım aklımı
da yitirebilirim.
.
.
Hayalleri
ve projeleri bir süre bekletmek zorunda kalıyorum. Elimde olan kısıtlı
malzemeyle taklit+has yöntemine devam ediyorum zira aramıza katılan
Selim’le aile boyu üretime geçiyoruz. Başım çok kalabalık. Ama gene
yılmıyorum.
.
.
Evdeki
kalabalığa ve bazen neşeli, bazen öfkeli anlara binaen hayallerimi
küçültüyor, bekletiyor ve uyduruk yöntemlere geçiyorum görüldüğü üzere.
Bu sırada kervana katılan ama heyacanımı bir türlü anlamayan İ.’ye
çıkışıyorum. Herşeyin fikirle başladığını, bunu küçümsememek gerektiğini
vs anlatıyorum itici bir bilgiçlikle. Kendimce tamamım ve kendime çok
inanıyorum ya, onun da inanması için elimden geleni yapıyorum. Oysa
karşımdaki mantık adamı. Kandırabileceğim en son insan belki. Gene de
kırmıyor beni, kendince onaylıyor beni İ. de.
.
.
Pinterest’te
çerçeveye konan ama bizim evde ne yapacağımı bilemediğim bu şeyi de
yapıyorum. Niyeyse? Derken akşam oluyor. Baş ağrısı, mide bulantısı ve
yoğun kusma belirtisi hissediyorum. Malzemeleri görmek dahi istemiyor,
herşeyi derhal topluyor, gözümün önünden alelacele kaldırıyorum. Bir
anda neredeyse hayatımın gözdesi olan ayraçlar ve kesme yapıştırmalar
gene bir anda alaşağı oluyorlar nazarımda. Günlük popstarlar gibi
hissediyorum heveslerimi. Buraya kadarmış diyorum. Bir yandan da
burukluk hissediyorum. Zira birkaç saatliğine epeyce kaptırdığım
hayallere gene çokça inanmıştım. Anlıyorum ki yaş ne olursa olsun ne
maymun iştahımdan birşey kaybediyorum ne günlük heveslerimden ne de
yüksek, uyduruk hayallerimden.
Ama bitti sanmayın. Ertesi gün tazelenmiş hevesim, yeniden şahlanmış isteğim ve zihni sinir projelerimle yeniden ortaya çıktı deli yanım. Hem buradan güzel bir şey çıkarmayı başardım. Yani bence! Onu da birkaç gün sonraya sakladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder