18 Ocak 2012 Çarşamba

Tersine Dönen Rüzgar



Uzun zamandır içimden kuvvetli bir ışık gibi geçen, ancak ızdırabıyla başedemeyeceğimi hissettiğimden kendimden özenle kaçırdığım birşeye temas etmişim meğerse dün. Anın sıcaklığı ve harareti geçip de, an soğuyunca konu billur gibi ortada kaldı. Selim’in ayakta olduğu saatlerin üçte ikisini okul sebebiyle dışarıda geçirmesi, kalan üçte birlik dilimde ise; ‘Hadi, giyin, toparlan, elini çabuk tut, hazırlan!’ komutları eşliğinde, son derece soğuk, sevimsiz ve en acısı; UZAK diyaloglara maruz kalması, üstelik en yakın ve en sıcak olması gereken annesi tarafından bu şekilde karşılanması, velhasıl sözümona birlikte geçirdiğimiz yalandan anların acısı LÖK! diye içimde asılı kaldı. Konu zihnimde öyle teferrruatlı bir hal aldı, öylesine dallandı budaklandı ve şaşırtıcı noktalara vardı ki, yazmayı durduramadım ve kalanları bu yazıya sakladım.
Bir seneyi aşkındır şunu yoğun olarak hissediyorum. Eskiden Selim’i sayfalarca yazabilirdim oysa şimdi ona dair çok nadir konu buluyor, hatta belki onu yazmak için kendimi zorluyordum. Çünkü içerime dokunuyordu, oğlumu yazacak kadar birlikte olmuyorum diyordum ve sanki onu yazarsam bu tezimi çürütüyor, ilgili bir anne oluveriyordum. Oysa heyhat! Meseleyi anlamak için iki senenin BilimSelim serisini karşılaştırmak bile yeterli.
Şimdi birden Selim hastalanıp da zoraki biçimde de olsa, günler boyunca yanımda  kalınca, hakiki yakınlık ve sıcaklıktan ibaret anlarımız arttı. Haliyle aramızdaki diyalog ve kaynaşma hız kazandı. Ona dair kıymetli anlar belleğimi ve kalbimi doldurdu. Gene içim Selim’in samimi aşkıyla coştu tutuştu. Çünkü bir süredir, içimden gelerek değil, öyle olması gerektiği için ona sokuluyordum sanki ve bu his beni tüketiyordu. Bu durumun en büyük müsebbibi ise bendim. Zira devamlı koşturmaca halinde ve bitmek bilmez karmaşaya kaptırmış idim. Bir de İlter’in yokluğu ve heryere yetişme derdi. Ve Kerim. Bebekliğinin en çekici, en muzır, en cazip dönemindeyken, ilk göz ağrım Selim gerisinde kalıyordu istemeden.
Derken konuyu ajitasyondan çıkaracak düşünceler etrafımı sardı ve bir nevi aydınlandım. Bu farkındalıktan önce haftasonundan bile ürken ben, Sömestr tatilini aklıma dahi getirmek istemiyordum. Bir an olsun yerinde duramayan çocuk, 15 gün boyunca hem çıldırır ve hem de çıldırtır diyordum. Oysa şimdi bunu fırsata dönüştürmek fikri var aklımda. Düşünüyorum, esasında en fazla 5 yıl değil midir çocuklarımızla tastamam birlikte olacağımız zaman. En fazla 5 yıl! Koca ömürde belki bir damla! E o halde ne diye, anın karmaşasına kaptırıp heba ediyorduk birlikte geçireceğimiz nadide ve güzide zamanları. Üstelik beraber olduğumuz her an bize bahşedilen büyük bir nimetken! Evet, bazen bir saniyelik bir çılgınlık deli edebiliyor ve evde göz gözü görmeyebiliyor ancak buna rağmen sisler dağılınca berraklaşan görüntünün akışı bizi hemen kendine çekebiliyor. Misalen dün Selim’e kartopları getirdi İlter. Koca bir kaba kartoplarını koyduk ve boya tüplerini de renklendirsin diye Selim’in eline tutuşturduk. Kerim de işin içinde tabii. Selim boyuna bir bana, bir babasına yaşadığı hazdan dolayı teşekkür ediyor, biz de çocuğunu mutlu eden her anne baba gibi mutlu mesut sırıtıyorduk. Derken bir anda evdeki huzur alabora oldu. Sebep; Selim boya tüpünü alıp Kerim’i baştanayağa boyamış. Çoğunlukla makul olan çocuk bunu yapmış. Rezaletti. Ancak, ortalık yatışınca huzur öyle ya da böyle geri geldi. Selim yaptığı eşeklikten dolayı defalarca özür diledi, cezasına da razı geldi ve aynı seremoni: ben de bağırış çağırışlarımdan dolayı özrümü diledim tabi. Öpüştük koklaştık. Geçti!
Tersine Dönen Rüzgar

Bu yüzden Sömestr tatili fırsata dönüşmeli derken pespembe tablolar hayal etmiyorum: biliyorum tam günlük ve gecelik birliktelikler sütliman olmayacak. Hatta muhtemeldir ki çoğunlukla Selim azacak, misalen kardeşini kıstıracak, kardeşi çığırtkanlık yapacak, -anne Kerim kalemimi aldı!- diye feryat edecek, Kerim müdahaleden dolayı deliye dönecek, Selim boyuna sıkıldım diyecek, benle oynayın diye tutturacak, bilgisayar, telefon oyunu diye sapıtacak, lütfen sözcüğü ile başlayan ricalar,  zorbalığa dönüşecek vesaire vesaire. Bunlar olacak! Ama iyi şeyler de olacak! Hem zaten demiyor muyuz ki, güzel düşünelim ki güzeli bulalım.
Ve beni buraya getiren çıkış noktası: Çok değil bir sene önce, -Özlediklerim- kategorisine özgürlüğüme ve yalnızlık özlemime ithafen yazdıklarımı ekliyordum. Dünkü yazımda ise ilk kez Selim’e dair özlemimi bu kategoriye attım. Bu bana hem manidar ve hem de pek hazin geldi. Bir kez daha aynel yakin farkettim ki; zaman çabuk geçiyor, hayat değişiyor, akışı farkedemeyeceğimiz kadar hızlı bir şekilde terse dönebiliyor. Özellikle çocuklar çok çabuk büyüyor, içinde olduğumuz sırada çok yoğun, çok zor, çok aşılmaz ve çıkılmaz sandığımız durum aslında birkaç ay, birkaç yıl sürüyor ve gerisi hep ayrılık, hep hüzün! Keşke kısa anların ayırdında olabilsek her daim ve kıymetini bilebilsek o zamanların! İşte bu şekilde farkettim ki;
“Rüzgarın Tersine Dönmesi An Meselesi!”

Hiç yorum yok: