25 Ocak 2012 Çarşamba

Ders: Korku



Selim belgesel izlemeyi çok sever, hatta öyle ki belgeselleri çoğu filme tercih eder. Ancak şu sıralar yaşadığımız olaylar, kötü sayılan şeylerin tümden kötü olmayabileceği gibi, iyi sayılan şeylerin de tümden iyi olmayabileceğinin ispatı gibi. Belgesel mevzusu pahalıya patladı çünkü. Bu patlamadan önce de rastgele her belgeseli izlettirmiyorduk elbette, zira ne kadar da olsa Selim bir çocuktu. Lakin bazen en masum çizgi filmden bile korkacak şey bulabiliyor çocuklar ve gözden kaçıyor yazık ki böylesi anlar. Haliyle anında müdahale etmek mümkün olmuyor, siz farkedene dek çocuğun içindeki basit korku dallanıp budaklanıyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Selim okulda belgesel izlemiş. Tarih öncesini anlatan bir belgesel. Derken belgeselde ‘Dehşet Kuşu’ adında bir hayvana denk gelmişler. Çocukların çoğu korkmuş ve sınıfı terketmiş ancak Selim izlemekte ısrar etmiş. Yetmemiş bir de zaten dehşetli olan kuşa, daha da dehşetengiz hikayeler eklemiş. Önce etrafındaki ürkekleri, ardından da anlata anlata kendini öyle bir inandırmış ve öyle bir etkilemiş ki, hali evlere şenlik. O günden beri, evde gölge gibi bizi takip ediyor, odalarda yalnız başına asla ve kat’a kalmıyor, banyoya yalnız gidemiyor, tuvaletini olabildiğince tutuyor, odasına adımını dahi atmıyor, geceleri odasında yatamıyor, kolay kolay ağlamayan çocuk hıçkıra hıçkıra -Burada uyuyamam, korkuyorum!- diye ağlıyor, haliyle salona geliyor ve koltuk üstlerinde geceyi geçiriyor, uykuları devamlı surette bölünüyor, bazı geceler -kuş, kuş!- diye sayıklıyor ve çok severek, güle oynaya, hergün ilk günkü heyecanla gittiği okula dahi gitmek istemiyor. Sebebi; tuvalete tek başına gitme ihtimali. Evde hiç olmadığı kadar Kerim’in varlığından memnun, zira kendine gönüllü amade olan Kerim’le avunmaya, korkusunu unutmaya çalışıyor.
Diyelim ki, odasına gitmesi icap etti Selim’in, hemen -Keriim gel, oynayalım- diyor, Kerim 2 yıllık ömründe görmediği rağbeti görüyor ve bunun coşkusuyla hepten aşkla abiyi takip ediyor. Oynuyorlar masada, faaliyet yapıyorlar diyelim, Kerim uzun süre oturamıyor tabii, sandalyeden kalkmaya yeltendiği an daha Selim başlıyor -Kerim gitme, gitme Kerim-. Dün gün boyu ceza aldı nerdeyse Selim, haliyle Kerim’i yanında tutmak için epeyce çaba sarf etti. Öyle ki artık açıkça; -Kerim gitme, abi korkuyor tamam mı Kerim?- diyor. Öbürü de anlar mı anlamaz mı bilinmez: taam, diyor, Kerim odadan çıkınca Selim delirmiş gibi onu yanına çağırıyor, bizimki salondan koşa koşa abisine geri gidiyor, -ab-bi n’oldu ab-bi, ab-bi ko-kuyor, ab-bi ko-kuyor- diye imdadına yetişiyordu. Hem komik, hem içler acısı bir haldi. Hasılı bizim karizmatik Selim hiç bu kadar zavallı görünmemişti.
İlk günlerde korkusunu çok da ciddiye almadım. Birkaç kez, bunun küçükken benim de başıma geldiğini, hikayelerin hikaye olduğunu bilmeme rağmen onlardan etkilendiğimi, aynı kendisi gibi, korkudan yalnız kalmak istemediğimi ancak bunun üstüne giderek zamanla unuttuğumu ve bu korkudan kurtulduğumu anlattım. Şaşkınlıkla, -A, sen de mi korktun yani?- dedi, ilgiyle dinledi. Ve üstelik çocuklukta bunun normal olduğunu söyleyince ve hemen herkesin bu evreden geçtiğini de ekleyince bir rahatlama oldu Selim’de. Nispeten işe yaradı bu konuşma sanki, ancak gece olunca gene beter oldu zavallıcığın hali. Bir süre sonra gene korkular ayyuka çıktı, gene tuvalete dahi gidemedi, elini yıkamaktan kaçındı, küçük yalanlar devreye girdi, üstünü değiştirmeye yanaşmadı, mesela giysilerini katlayıp odasına götürmemek için hiç hazzetmediği halde kazakla saatlerce ter içinde oturdu. Gene bir iki makul konuşma yapmaya çalıştım. Gene dinledi ama fayda vermedi. Dün tatilde okulu açık olmasına rağmen gitmeyeceğim, dedi. Ben de nasılsa tatil diye üstüne gitmedim. Gitmedi ve asıl gerçeği de gizledi.
Dün evde temizlik vardı. Evdeki fazlalıkları elden çıkarmak ve İngiltere’ye gidecek oyuncakları ayıklamak derdindeydim. Kabus oldu gün tabii. Çocukların ikisi de, oyuncakları ilk kez görüyormuşçasına saldırıyor, ben topluyorum onlar dağıtıyor, yetmedi Selim ne laf dinliyor, ne duruyor ve devamlı surette arıza çıkarıyordu. Bu arızalar da her seferinde Kerim üzerinde ortaya çıkıyor; hasılı ne Kerim’den vazgeçiyor ne de onu perişan etmeden durabiliyordu. Kerim şamar oğlanı gibi boyuna darbe yiyor, boyuna ağlıyor, ama abinin anlamlandıramadığı ilgisine ve çekimine de karşı koyamıyordu.
İ.’le birkaç gündür devam eden bu türden arızaları -hastalık öncesi alametleri-ne bağlıyor, ben ah-u vah ediyorum, ertesi gün pişman olmamak için dayanmaya çalışıyor ama illa ki çileden çıkıyordum. Sesimin gene tiksindiğim perdeleri ortaya çıktı, ağlamalar, bağırmalar, isyanlar evin genel sesi oldu, gene komşularımdan utandım ve gene kendimden dahi sıkıldım. Ceza vermekten yıldığım ve çok sıkıldığım anlarda gidip, dünyanın en uyumlu ve yumuşak sesiyle konuştum Selim’le. Gözleri gözlerime bile değmiyordu, geçen sene okulda sorun yaşarken olduğu gibi; göz teması kurmuyor, zorla karşıma alsam boş bakıyor, aldırmıyor ve komut almıyordu. Kuvvetli br problemi olduğuna alametti  bu durum, bu yüzden uzun süre sakinliğimi korumak için epeyce çaba sarfettim. Kah çocukların olmadığı yerlerde duvarları yumrukladım, kah köşelerde ağladım, kah pencereden uzatıp başımı derin  derin nefes aldım. Ancak nafile, Selim durdurulamıyordu, gecenin bitiminde ortalık savaş alanına döndü gene.
Gün içinde Selim’in çelişkisi de tam gaz devam ediyordu; yani bir yandan herşeye dayılanıyor, isyan içinde didişiyor, bir yandan da kah Kerim’i yanına çekerek, kah -anne tuvalete gideceğim, şarkı söyler misin- diyerek korkusunu bastırmaya çalışıyor, hasılı zavallı ve gülünç olma hali arasında gidip geliyordu.  Bense delirdiğim zamanlarda korkusuna aldırmadım. Ne halin varsa gör deyip savsakladım. Tuvaletim var dediğinde, -Altına yap!- diyecek kadar çığrından çıktım. Ama bir an geldi ki çok korktum; zalimliğimden ve bu zulmün karşılıksız kalmayacağından korktum. Ya dedim, Selim’in korkusu tahmin ettiğimden daha güçlüyse? Ya ben onu anlamıyorsam? Ya onu anlamanın yolu, benim de bu duyguyu yaşamamsa? (Ki genellikle böyle oldu) Ya onu anlamamı sağlayacak bir korku benim de karşıma çıkarsa? Aman, ne var ki korkabileceğim, türünden içimden şimşek hızıyla geçen cümleyi savuşturdum ve zalimliğimin bedelini ödemekten korkarak bu düşünceyi zihnimden hemen kovdum. Ancak hayatta herşey mümkündü ve en çok korktuklarımız gerçekleşmez miydi? Ben de bedelini ödedim. Nasıl mı, merak edenler yarını beklesin →
Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: