O güne
dek, bir tek blog dışında (ki onu da ayrıca yazmayı düşünüyorum) pek de
tanışık olmadığım WordPress’e ikinci aşinalığım bu blogla oldu. Ve gene
bu blog, Blogspot ağı dışında kalan gerek WordPress’li, gerekse ‘.com,
.gen, .net’ vs. uzantılı bağımsız blogların varlığına uyanmama vesile
oldu.
Bu nedenle
Haftanın Blogu’nun ilk konuğu; tanıdığım ilk günde, blog tanıtımı
fikrini zihnimde şekillendiren, yapılacaklara dair tüm koordinatları
veren ve bu işi kesinlikle yapmam gerektiği hususunda fitili ateşleyen ‘Rüzgar’lı Günlerim ve Gecelerim’dir.
Bu blog,
blog sahibi Görkem, Görkem’in nadide oğlu Rüzgar ve Rüzgar’ın daha da
nadide ve caanım anneannesinin (Emoş Teyzemin) hikayelerini barındırıyor
daha çok. Elbette Görkem’in kendine ait, hayata dair yazıları da
mevcut.
Görkem samimi ve sahici bir üslubunun arasına, zeki nüktelerini
de serpiştirince hikayeler tadından yenmez oluyor. Hatta öyle güzel
harmanlıyor ki bunları, acısında bile karalar bağlamıyor, bağlatmıyor.
Oysa kısa bir süre önce babasını kaybetmiş. Bunu da öyle ince bir
üslupla dillendirmiş ki, yaşadığı (yaşadıkları) hüznü, mütebessim bir
hüzne dönüştürmeyi başarmış.
Genellikle
gülümsetiyor okuduklarım beni, ama bazen mütevazi tebessümler yerini
epeyce gürültülü kahkahalara bırakıyor. Ve okuduktan epey süre sonra
bile, farzı misal bulaşık yıkarken, çamaşır sererken, kısaca kendimle
başbaşa iken(!) yakalıyor beni
okuduklarım, gülümser bir enstantane beliriyor zihnimde ve tekrar tekrar
canlanıyor yaşamış gibi olduklarım. Örneğin en son yazılarından
birinde, Rüzgar’lı tatil maceralarını yazmış
Görkem ve şu paragraf düştükçe aklıma, paragrafa denk düşen manzaralar
canlandıkça aklımda, mest ediyor Rüzgar’lı Günler ve Geceler beni: “Oğluuumm,
havuz kenarında koşma” “Rüüzgaarr, çişini o ağaçlara yapamazsın”
“Rüzgarcım, dudakların mosmor olmuş, hadi çık artık” “Ümiitt, Rüzgar
yere çömelmiş, Allahım olamaz kakasını yapıyo galiba”
Görkem’i
tanıtırken içinde bolca “gülme, güldürme” sözcükleri geçen cümleler
sizi yanıltmasın. Reel hayata denk düşen çok iyi tespitleri de mevcut.
Misalen; Doğum Günü & Evlenme Yıldönümüne dair yazdığı yazı ve şu paragraf şiir gibi değil mi?
“Görkem: Rüzgar’cım, lütfen odanı çok dağıtma olur mu, doğumgünümde etrafı toplamakla uğraşmak istemiyorum.
Rüzgar: Neden, burda mı yapacaksın partini?
Aslında
öyle basit ki hayat. Onun odasında bir işim yok ki, dağılırsa da
dağılsın di mi? Çok şey var öğreneceğimiz daha… Ne demiştik az önce:
“Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir
oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar,
perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar
oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır, ne tefritte. Sufi daima
orta yerde…”
Aslında ben Görkem’i tanıtmakta geç kaldım. Nitekim Radikal Gazetesi onu benden çok önce yakalamıış da manşetten basmış:)
Ben susayım, Görkem konuşsun artık. Buyrunuz →
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder